30 Nisan 2016 Cumartesi

BİR İYİLİK YAP, DENİZE AT..









Değerli Dostlar,
Bu günkü yazımıza insanları, günümüz şartlarında  fark ettirmeden nasıl memnun ederiz veya diğer bir deyişle nasıl iyilik yapabiliriz konusunu paylaşmak istiyorum.

Aşağıdaki örnek yazıda Osmanlı dönemindeki yaşantı şartlarında o zamanın ileri gelenleri veya zenginleri kendilerine bir yol bulmuş ve fakir halka iyilik yapmayı  yazıdaki şekilde  çözümlemiş.


Ben kendi başımdan geçen gerçek bir olaydan örnek vermek istiyorum, günümüz şartlarında iyilik yapmanın bir çok yolu olduğundan bahsetmiştik ya, bir iş yerinde, bir birlerini çok seven  iki genç personel ailelerinin o günkü maddi olanaksızlıkları yüzünden çok istedikleri halde  birbirleriyle evelenemezler, bu devirde evlilik için iki kişinin çabası yetersiz kalır. 

Bu durumu gören idarecilerden biri her iki çifti yanına çağırır ve şu soruyu sorar ' Siz evlenmek istiyorsunuz ama, birbirinizi çok seviyor musunuz'  genç çiftler evet derler, o zaman sizin evelenmenize yardımcı olmak  istiyorum  der.
Yönetici. aradan geçen kısa bir zaman içinde , iş yerindeki diğer personel ve üst yöneticilerle görüşür ve aralarında bir miktar para toplanır, bir başka hayır sever personel, çiftlere bir ev kiralar, ve içini eşya ile dayar döşer. Fakat evlenecek olan çiftin bu gelişmelerden hiç bir şekilde haberi olmaz.

Bu iş için ön ayak olan yönetici, gençlerin hangi tarihte evlenmek istediklerini sorar ve o tarih için nikah memurunu ve düğünün yapılacağı otelin salonunu kiralar. Davetlilere ikramlar organize edilir. Gelinle, damat  tarafı ve davetliler bir cuma akşamı o mekanda buluşur. Tüm çalışma arkadaşları, ve davetliler birlikte eğlenir, nikah memuru nikahı kıyar.
Bu evli çift hala mutlu bir şekilde hayatlarına devam etmektedirler.

Burada izlenen yol, günümüz koşullarında bu tür yardımlaşmalara nasıl çözüm üretebiliriz sorusuna bir örnektir. Bu evli çifte kim yardım etti ne kadar etti, organizasyonu kim yaptı ömür boyu bir sır olarak kalacaktır. Bir iyilik yap denize at derler ya..

En samimi dileklerimle. Esen kalın



OSMANLI RESİM ile ilgili görsel sonucu

Yediveren Yayınları'nın fotoğrafı.
































İbrahim BİROL,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
01 Mayıs, 2016, Antalya
                                        
nün Sözü : Küçük hediyeler dostluk, büyük hediyeler sevgi meydana getirir. Lichterberg















İKİ FARKLI HİKAYE

 





Çok değerli dostlar,

Bu gün sizlerle iki farklı kısa hikaye paylaşıyorum. Her iki hikayeden alınacak ders, etme bulma dünyasına örnek teşkil edebilecek nitelikte. Atalarımız ne güzel  söylemiş:

' Ne ekersen onu biçersin' 

İyi bir tatil günü geçirmeniz dileklerime. Esen kalın..

İbrahim Birol
,,,,

BALONLAR

balonlu resımler ile ilgili görsel sonucu
500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna ismini yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.

Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.
5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Kısa bir süre içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.

Konuşmacı dedi ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur... mutluluğun peşinden gitmek."
Kaynak: Kısa Hikaye Arşivi Şubat 04, 2015

....

 İYİLİK

doktor resimler ile ilgili görsel sonucu
Yatakta yatan adam, başucundaki genç doktora:
-Allah senden razı olsun evladım dedi. Bu ameliyatı yapmak için yurtdışından buraya kadar gelmeni, yaşadığım sürece unutmayacağım.

Ameliyat edilen hasta, büyük bir hastanenin başhekimiydi. Tedavisi sadece yurtdışında mümkün görülen hastalığı aniden artınca, çoğu öğrencisi olan diğer doktorlar onun böyle bir yolculuğa dayanamayacağını anlamışlar ve az bir kurtarma ümidine rağmen bu işi üstlenmeye karar vermişlerdi. Fakat o hastalığın sayılı uzmanlarından olan bu genç doktor, nereden haber almışsa almış ve bir Hızır gibi yetişip onu kurtarmıştı.
Yaşlı doktor, yattığı yerden genç adamın elini tutuyor ve onu bırakmamak için durmadan konuşuyordu O elleri okşar gibi sıvazlarken:
-Ben, doğum uzmanıyım, diye devam etti. Bir zamanlar anne karnındaki bir bebeğin sakat olduğunu anlamış, onu bu şekilde yaşamaktansa öldürmeyi düşünürken, kıyamayıp doğmasına müsaade etmiştim. Sapasağlam yavruları bile ana rahminde öldürenlere inat, onun yaşamasını istediğim için, hayatta bildiğim o tek iyiliğime karşılık Allah seni bana göndermiş olmalı.

Genç doktor, ellerini gevşetip biraz geriye çekildi ve dizlerinden aşağısı takma olan bacaklarını gösterirken:
-Ben de öyle düşünüyorum efendim, diye gülümsedi. Kurtardığınız o çocuk, bendim.

Kaynak : Kısa Hikaye Arşivi, Nisan 30, 2009
Günün Sözü:

"İnsan beklentisi kadar mutludur. Formül: Sıfır beklenti, sonsuz mutluluk..." (r sharma)


Nisan 30, 2016, Antalya


29 Nisan 2016 Cuma

kuş resmi ile ilgili görsel sonucu

 

 

 

 

 

KÜÇÜK  KUŞ

 
 
Değerli Dostlarım,
Bu gün sizlerle, daha önce yaşanmış gerçek bir hikayeyi paylaşacağım.
'Hayatta ne kadar yaşlandığınız değil, nasıl yaşadığınız önemli'.  bu sözü, bu hikaye çok daha gerçekçi bir şekilde anlatmaktadır.
Tanrıdan tüm dostlarıma Sağlıklı, Mutlu ve Huzurlu, uzun ömürler diliyorum.
En iyi dileklerimle. Esen kalın
 
Mori Schwartz, hayat dolu bir üniversite profesörüydü. 1994'te vücudunda bir gariplik hissetmiş. 60'lık vücudu artık dans derslerini kaldıramayacak kadar bitkinleşmiş.

Doktora gittiğinde yakında öleceği haberini almış: Hastalık Mori'yi tekerlekli sandalyeye bağlamış. Dersleri bırakmış, evdeki bakıcının kollarında bebekliğe yeniden dönmüş.

Kucaklanıp kaldırılır, başkası tarafından yıkanır, poposu pudralanır olmuş. Düşünmüş o zaman: "Kendimi bırakıp yok olmayı mı bekleyeyim, yoksa kalan zamanımı en iyi şekilde değerlendireyim mi?" Sonunda ölümünden utanmamaya ve yaşamla ölüm arasındaki son köprünün bütün ayrıntılarını anlatmaya karar vermiş. Hayattaki son dersi, "kendi ölümü" olacakmış.

Önce sevdiklerini toplayıp, onlara bir "canlı cenaze töreni" düzenlemiş. Bizim ancak ölenlerin ardından yaptığımız sevgi konuşmalarını hayattayken dinleme ve gönlünce
cevap verme şansını yaratmış. ABC televizyonunun ünlü haber sunucusu Ted Koppel'ın programına konuk olunca üne kavuşmuş.

Dünyanın dört bir yanından mektup yazan, röportaja gelen insanlar ona "son yolculuğu sormaya başlamışlar. Mori'nin bu sorulara verdiği yanıtlar Türkçede de yayımlandı. (Mitch Albom, "Öğretmenim Mori'yle Salı Buluşmaları",
Boyner Y. 1997)

Birbirinden ilginç o yanıtlardan benim aklımda kalan ders şu oldu:
"Herkes öleceğini bilir, ama kimse buna inanmak istemez. Oysa öleceğimize inansak, bazı şeyleri farklı yapardık. İnsan ölmeyi öğrenince yaşamayı da öğrenmiş oluyor. Budistlerin yaptığını yap ve her sabah omuzundaki küçük kuşa sor:
- O gün, bugün mü? Hazır mıyım? Olmak istediğim insan mıyım? Kariyer, iyi maaş,
araba ve ev taksitleri. Hayattan istediğim şey bu mu?"

"Şuraya uzanmış yavaş yavaş ölürken rahatlıkla söyleyebilirim ki, istediğin kadar güce ya da paraya sahip ol, yaşamı satın alamazsın." diyor Mori... "- Son bir 24 saatin olsa ne yapmak isterdin?" sorusuna ise herkesi şaşırtacak kadar sade bir cevap veriyor:

"- Sabah kalkar, jimnastiğimi yapar, ardından çörek ve çayla kahvaltı eder, yüzmeye giderdim. Sonra arkadaşlarımı evde güzel bir öğle yemeğine davet eder, onlara ne kadar değer verdiğimi anlatırdım. Ardından ağaçlıklı bir bahçede yürüyüp renkleri, kuşları seyreder, doğayı içime çekerdim. Akşam sevdiklerimle bir restorana gidip yemek yer ve en güzel kızlarla tükeninceye dek dans ederdim. Ardından eve gelir mükemmel bir uyku çekerdim."

Sizin bunları yapacak vaktiniz var. Bütün yapmanız gereken arada bir omuzunuza bir bakış atıp sormak:
"Bugün mü küçük kuş, bugün mü?"
 
Kaynak :Kısa Hikaye Arşivi, Mayıs 08, 2009
 
Günün Sözü:
Hayatın en büyük Trajedisi, çok çabuk yaşlanmamız, ama çok geç akıllanmamızdır.
Benjamin Franklin
 
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
Nisan 28, 2016, Antalya
 
 
 
 
 
 

28 Nisan 2016 Perşembe

SİHİRLİ KEMAN





öyküler ile ilgili görsel sonucu

SİHİRLİ KEMAN


Çok değerli Dostlar,
 
Bloğumuzla ilgili sizlere bazı bilgileri zaman zaman aktarmağa çalışıyorum. Bloğumuz bir çok farklı ülkelerde bulunan dostlarım tarafından görüntüleniyor ve beğeniliyor. Başta Türkiye olmak üzere, İsviçre , Polonya, Amerika, Almanya, Birleşik  Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve hatta zaman zaman Çin ve Tanzanya dan dostlarımız oluyor. Bunları nereden bilebildiğimi merak ederseniz, Bloğun kendi bünyesinde bulunan istatistikler bölümü ön izleme, kitle kayıtlarından hangi ülkeler tarafından ve ne kadar görüntülendiğini görebilmek mümkün. Bunları sizlere ön bir bilgi olarak aktarmış olayım.

Dünyanın hangi ülkesinden olursa olsun, Bloğumdaki sayfalarımızın   görüntülenmiş ve beğeniliyor olması beni son derece mutlu ediyor, ne kadar fazla kitlelere ulaşa bilirsek verilen bilgiler o kadar fazla değer kazanacaktır.
Tüm dostlarıma en derin sevgi ve selamlarımı yolluyorum, iyi ki varsınız ve var olmağa devam edin. En iyi dileklerimle. Esen kalın.

Bazen ön yargılarımızla hareket ederiz. Kişileri tanımadan bazen dış görünüşlerine veya bazen hareketlerine bakarak bireyler hakkında yanlış veya peşin hükümler verebiliriz. Oysa bu kişilerin iç dünyalarında nasıl bir kişiliğe sahip oldukları konusunda çoğu zaman yanılgıya düşeriz, onları gelecek zamanda daha yakından tanımağa başladığımızda ve kişiler hakkında daha fazla bilgi edindiğimizde, ne kadar yanıldığımızı  bir kez daha hatırladığımızda, mahcubiyet duygusunu içimizde hissederiz. Bu hikayemizde de aynı şeylerin gerçekleştiğine şahit oluyoruz.


Çok eskiden, genç bir kadın, kocasını ve küçük yaştaki oğlunu terk ederek ortalıktan kaybolmuş, bir daha da ortalıkta görünmemişti. Kocası bir müddet sonra yeniden evlenmiş, çocuk da üvey anne eline düşmüştü. Vakti gelince çocuk okula başladı. Ama derslerinde hiç başarı göstermiyordu. Yaşıtları arasında en başarısızı o idi. Çocuk derslerini başaramadıkça baba ve üvey annesi tarafından aşağılanıyor, ara sıra da tartaklanıyordu. Çocuk böyle aşağılandıkça daha başarısız oluyor, başarısız oldukça da aşağılanıyordu. Bu durumda işin içinden çıkması mümkün değildi. Adı bir defa "aptala çıkmıştı.
Sonuçta beklenen oldu. Baba çocuğu okuldan aldı, bir ustanın yanına çırak olarak verdi. Fakat çocuk bu çıraklığında da bir varlık gösteremedi. Eli hiçbir işe yakışmıyordu. Sakarlığı, kırıp dökücülüğü çok göze batıyordu. Ailesi tarafından olduğu kadar çevresi tarafından da itilip kakılıyordu. 
İşte bu haldeki çocuğa; bir gün, yıllar önce kendisini ortada bırakıp kaçan annesinden bir mektup geldi beraberinde bir paketle. Anne, mektubunda; oğlunu çok özlediğini, hiçbir zaman aklından çıkarmadığını, kaderin kendisini öyle davranmaya ittiğini yazıyor ve bir çeşit özür diliyordu. Gönderdiği paketin içinden de bir keman çıkmıştı. Çocuk gerek mektup gerekse keman için çok sevinmişti. Annesi tarafından unutulmamış olması onu son derece mutlu etmişti.
keman resmi ile ilgili görsel sonucuBu başarısız çocuk, kısa zamanda kemanı çalmayı öğrendi. Hatta o kadar güzel keman çalmaya başladı ki herkes şaşırıp kaldı. Bu derece kabiliyetsiz, eli bir işe yakışmayan çocuk nasıl böylesine ustaca keman çalabilirdi? Başta, babası ve üvey annesi olmak üzere, hemen herkes gelen kemanın sihirli olduğuna inanmaya başladı. Başka türlüsü akıllarına sığmıyordu. Çocuk da giderek keman çalmada daha da ustalaşıyor, adeta kemanı konuşturuyordu. Hemen herkeste bu işin nasıl olduğunu, gizemini araştırıp öğrenme hevesi uyandı. 

Yakındaki bir kentte yaşayan bir bilgeye, çocuğun öyküsünü anlatıp, onun nasıl da bilinen yeteneksizliğine rağmen kusursuz keman çalabildiğini, kemanda bir sır olup olmadığını sordular. Yaşlı bilge şu açıklamada bulundu:
- Kemanda sandığınız gibi bir sır yoktur. Çocuk da sanıldığı gibi doğuştan kabiliyetsiz değildir. Ama başlangıçta annesi tarafından unutulduğunu sanarak okulda ve iş yaşamında bir varlık gösterememiştir. Unutulmak çok kötü bir şeydir. Bütün kabiliyetleri körletir. Ama neden sonra çocuk annesi tarafından unutulmadığını, sevildiğini öğrenince içinde var olan kabiliyetler yeşermiştir. Sizin üzerine bunca yorumlar, yakıştırmalar yaptığınız olay bu kadar basittir.
Kaynak: Kısa Hikaye Arşivi, Ekim 01, 2014

 Günün Sözü:* Kimi vakit sönen hayat ateşimiz rüzgar gibi bir başkası tarafından körüklenerek alevlenir. Ve her birimiz bu ateşi tekrar canlandıran dostlarımıza en içten teşekkürlerimizi borçluyuz. Albert Schweitzer

İbrahim Birol  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
Nisan 28, 2016 Antalya
 

27 Nisan 2016 Çarşamba

UZAKLAŞAN KALPLER

 

uzaklaşan kalpler ile ilgili görsel sonucu





Değerli dostlar,
Bu gün sizlerle başka bir hikaye paylaşacağım. İş hayatınızla ilgili konulara biraz ara verelim, sizleri iş dünyasından bir nebze olsun uzaklaştırmak istiyorum,  işlerinizle ilgili eğitim konularını zaman içinde sizinle  birlikte tekrar paylaşırız. Biliyorum bu tür konuların bazen sizlerin ilgi alanınız  dışında kaldığını, sözü geçen konularında  iş dünyasının için de, olmazsa olmazları olduğunu.
Sevgili Dostlar, sizlere her ne kadar Blog yazılarımı bundan sonra her iki günde bir yazacağım dediysem de  sizlerden gelen yoğun talep üzerine, yazılarımı bir müddet daha her gün yazmağa devam edeceğim gibi gözüküyor. 
Bloğumdaki yazıları okuyan tüm dostlarımdan ricam, yazıyı okuduktan sonra lütfen bir başkasıyla mutlaka  paylaşın, bildiğiniz üzere 'Bilgiler Paylaşıldığı sürece değer kazanırlar'
En iyi dileklerimle, esen kalın

UZAKLAŞAN KALPLER

uzaklaşan kalpler ile ilgili görsel sonucu
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj  nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.

Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”


“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
uzaklaşan kalpler ile ilgili görsel sonucu

Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.
 Kaynak : Kısa Hikaye Arşivi,  Aralık 24,2014

 Günün Sözü :Bazen susarsın.. yenilmiş sanırlar seni, eksik ve yaramaz. Unutma, susan bilir ki konuştuğu zaman kimse kaldıramaz.

İbrahim Birol    http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/

Nisan 27/2016, Antalya






26 Nisan 2016 Salı

ANTALYA'nın fotoğrafı.
 
ÇALIŞMA AZMİ VE İNSAN SEVGİSİ
 
Çok değerli Dostlar, Aşağıda belirtilen, yazı gerçekten yaşanmış bir hikaye, yazıda adı geçen Genç Mustafa  belirtilen zamanda Anadolu'da yoklukların yaşandığı bir dönemde Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesinde bizzat görev almış kendi imkanları ile kitap sevgisini Anadolu insanına sevdirmek için büyük bir uğraş ve çaba sarf etmiş çok değerli bir şahıs. Bu hikayenin kim tarafından düzenlendiğini bilmiyorum, fakat bu hikayeyi Face Book ta yayınlanmasına vesile olan çok değerli dostum Recai Herşat kardeşime buradan çok teşekkür ederim, bize bu hikayeyi okuma fırsatı verdiği için. Orijinalliğini hiç bozmadan aynen sizlerle paylaşıyorum. Siz değerli dostlarımdan ricam, bu tür hikaye ve öyküleriniz olduğu taktirde lütfen aşağıda belirtilen E-mail adresime göndermenizi rica ederim. En samimi dileklerimle, Esen kalın.
Bu fotoğrafın hikayesini bilmiyordum öğrenince ekledim;
Yıl 1943.
Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memur...luğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.
Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:
“Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten…
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.
O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir.
Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası da olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.
İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare (Ödünç) Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye de bir yazı asar:
“Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.”
Köydeki çocuklar şaşırır.
Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var.
Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir.
Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar.
Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor.
Zenith ve Singer’e mektup yazar:
“Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

Günün Sözü:"Hayat küçük şeylerden oluşur. Eğer sen seversen büyük olurlar."[Osho]

İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogerspot.com.tr/
                        E-mail: İbrahim-bi@hotmail.com

26/04/2016,Antalya

İlgili resim



 

25 Nisan 2016 Pazartesi

AİLE ŞİRKETİNDE ÇALIŞMAK

Tüm dostlarıma iyi bir hafta geçirmeleri temennisiyle,
 Esenlikler dilerim,
~ İbrahim Birol ~



****

Aile şirketinde çalışmak zordur. Bu zorluk, hem aile üyeleri hem de aile dışından olanlar için geçerlidir. Aile üyesi olmayanlar için durumu değerlendirmeyi bir başka yazıya bırakarak aile üyelerinin ve özellikle ikinci kuşak olarak nitelenen oğulların, kızların, damatların ve gelinlerin aile şirketlerinde çalışmalarından söz etmek istiyorum.
Aile üyelerinin kariyerlerini kendi şirketlerinde yapmalarının çeşitli avantajları bulunmaktadır. Her şeyden önce onlar, kendilerine değer veren, bildiği ve güvendiği insanlar arasında çalışmaktadırlar. Başka bir yerde görme şansları olmayan bir anlayış ve destek ortamındadırlar. Bu onların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar, özgüvenlerini besler. Aile üyeleri, genellikle ortak bir kaderi paylaştıklarının da farkındadırlar. Bu nedenle, şirketin ortak amacında birleşmeleri ve zor zamanlarda birlikte özverilerde bulunmaları daha kolay olur.
Diğer taraftan, aile üyeleriyle çalışmanın çeşitli zorlukları ve olumsuzlukları da vardır. Aile üyeleri sıklıkla çatışmacı durumlar yaşarlar. Çünkü onlar birbirlerini iyi bilirler, ne istediklerini ve ne hissettiklerini çok iyi anlarlar. Duygusal etkileşimleri yoğundur. Duygusal sorunlar iş ortamına ve iş ilişkilerine kolaylıkla yansıtılabilir.
Aile üyeleri, genellikle yeni bir göreve uygun ya da yeterli olup olmadıklarına bakılmaksızın getirilirler. Bu uygunsuzluk ve yetersizlikler bir taraftan yanlış kararlara ve iş sorunlarına neden olurken diğer taraftan aile üyesi olmayan şirket çalışanlarının kırgınlığına, kızgınlığına ve geri çekilmelerine de yol açabilmektedir.
aile şirketleri ile ilgili görsel sonucuAile içindeki kişisel konuların kolaylıkla iş ortamına taşınması ve aynı şekilde iş problemlerinin de eve götürülmesi, aile şirketlerinin temel sorunlarından biridir. Bu durumun şirketi ve diğer çalışanları olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır.

Aile üyelerinin ortak geçmişe sahip olmaları ve çoğu kez birlikte yetişmeleri nedeniyle düşünme ve problem çözme tarzlarının benzeşmesi olasılığı yüksektir. Özellikle, şirketin baba veya büyük ağabey tarafından uzun yıllardır yönetildiği aile şirketlerinde değişime direnme eğilimi de genellikle yüksektir.
Aile üyeleri, aralarından birinin olumsuz etkilenebileceği ciddi bir kararı almakta zorlanırlar. Aynı şekilde, aile üyelerinin birbirlerine hatalarını söyleyebilmeleri, davranışları ve performansları hakkında olumsuz bir geribildirim vermeleri de kolay değildir. Bu tür geribildirimler çoğu kez duygusal tepkilere yol açar.
Aile şirketlerinde çocukların “yeni bir başlangıç” yapma şansları yoktur. Aile büyüklerine fikirlerini, önerilerini ilettiklerinde tarafsız, kişisel olmayan gerçekçi değerlendirmeler beklerken yıllar öncesine, şirkette çalışmaya başlamadan da önceki yıllarda yaşananlara giden suçlamalarla, küçümsemelerle karşılaşmaları olasılığı yüksektir.
Bütün bu zorluklara karşın; oğulların, kızların, damatların ve gelinlerin aile şirketlerinde çalışmaktan daha doğal bir istekleri olamaz. Sonuçta, o şirket kendilerinindir. Ancak, bu şirkette verimli ve mutlu olabilmeleri için duygusal çatışmalarını şirket dışında tutmaları önemlidir. Aile üyelerine ve aile dışından olanlara eşit ve adil davranmayı öğrenmeleri gerekir. Bu şirketlerde görevler, ödüller ve terfiler aile ilişkilerine göre değil, liyakate ve performansa göre verilmelidir. Aile üyelerinin rolleri ve sorumlulukları açık tanımlanmalı, kapsamları ve sınırları iyi belirlenmelidir.
Posted on by

Günün Sözü :
 
Gerçek dostlar, iyi günlerde davet edilince sizi ziyaret eder. Kötü günlerinizde davet edilmeden gelirler. THEOPMRASTUS

İbrahim Birol  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
26/04/2016, Antalya


expo 2016 ile ilgili görsel sonucu



 

24 Nisan 2016 Pazar

GERÇEK DOSTLUK ASLA SONA ERMEZ




dostluk resmi göster ile ilgili görsel sonucu




Merhaba değerli Dostlar,


Bu blog; bilgilerin, fikirlerin, duygu ve düşüncelerin paylaşıldığı, öğrenmenin ve gelişmenin yollarının arandığı bir ortam yaratmak ve böyle bir amaca hizmet etmek isteyen bir dostunuzun bazı bilgileri sizlerle  paylaşa bilmek amacı ile hazırlanmıştır.

gerçek dostlar ile ilgili görsel sonucu

Bundan 15 yıl önce paylaştığım konular bu gün hala tazeliğini korumaktadır, o zamanlarda birlikte teşviki mesaide bulunduğum çalışma arkadaşlarımın bugün için çeşitli işyerlerinde belirli mevkilere geldiklerini biliyorum, bu paylaşımların kendilerine günümüzde  hala fayda sağladığını umarım. Bu yazılanların şimdiki ve gelecekteki zaman diliminde, bilhassa gençlerimizin gerek çalışma ve gerekse sosyal hayatlarında  bir yaşam biçimi ve bir yaşam kalitesi oluşturacak, kendileri için bir yol haritası çizmelerine kolaylık sağlayacaktır.

Tüm dostlarıma çalışma ve sosyal hayatlarında başarılar dilerim.

Bloğun ilk yayınlandığı gün çok heyecanlı olduğumu belirtmiştim, şu anda bile aynı heyecanımın devam ettiğini belirtmek isterim. Bloğun yayınlandığı ilk günden bu güne kadar sizlerle 30 farklı konuda paylaşımlarda bulundum. Akabinde sizlerden gelen beğeniler ve görüntüleme sayıları 850 adete ulaşmış olması, yaptığımız işin ne kadar doğru olduğu konusunda beni  daha fazla heyecanlandırmış ve cesaretlendirmiştir.

Tüm dostlarıma katkı ve ilgilerinden dolayı buradan teşekkürlerimi arz ederim.

Blog yazılarımızı bir aylık süre içinde her gün yayınlanması için çok uğraş ve gayret gösterdim. Ama taktir edersiniz ki yazılar için verilen emek , bu süreç içinde beni  zorlamağa başlaması   bundan sonraki paylaşımlarımı, 2 günde bir  olarak yayınlamak zorunda bırakmıştır. 

Bu yeni yayın döneminde konular bazen eğitim amaçlı bazı sosyal içerikli konular olacaktır.

Tüm Dostlarıma en içten dileklerimle selam ve sevgilerimi yollar, iyi bir tatil günü geçirmeleri temennisiyle, Esenlikler dilerim


Günün Sözü :

" Hayattaki gerçek mutluluk budur: Yüce olduğunu kabul ettiğiniz bir amaç için var olmak, doğanın bir gücü olmak." Bernard Show


İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/

23/04/2016, Antalya


İlgili resim






22 Nisan 2016 Cuma



23 NİSAN' NIN  ANLAM VE ÖNEMİ

Merhaba Dostlar
Bu gün (yarın)Türk Ulusu olarak tarihimizde çok önemli olan,  biz Antalyalılar olarak iki etkinliği aynı anda kutlamanın sevinci ve mutluğu içindeyiz.
İlk kutlama olarak : Bir ATATÜRK  çocuğu olan, 2012 yılında orta okul birinci sınıfa giden sevgili Meral Nur Yücel kızımızın o günlerdeki 23 Nisan ile ilgili duygularını aşağıdaki yazıda nasıl dile getirdiğini bir kez daha anımsıyoruz.
23 Nisan 1920 tarihinde kurulan TBMM tarihimizde çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. O gün 23 Nisan ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI adı altında tüm dünya çocuklarına armağan edilmiştir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözünden yola çıkarak milletimiz kendi kaderini kendi eline alarak var olma yok olma mücadelesini egemenlik hakkını kendisi kullanarak kazandı. Bütün dünyaya kendi kendini yönetebilecek büyük bir millet olduğunu gösterdi.
23 Nisan’ın bize kazandırdığı cumhuriyet ve istiklalimizi gelecek kuşaklara emanet eden büyük önderimiz ATATÜRK bu ulusal bayramımızı çok sevdiği biz çocuklara emanet ederek ona daha güzel bir anlam katmıştır. 23 Nisan'da Dünya'nın dört bir yanından gelen çocuklarla bayramımız kutlanır. ATATÜRK bu günü tüm dünya çocuklarına armağan etmekte ne güzel bir iş yapmıştır ki meyvelerini halen daha görmekteyiz. Bütün dünya çocuklarının kaynaşıp arkadaş olduğu ve insanlığın temelini attığı gün dostluk kardeşlik ve sevginin doyasıya yaşandığı 23 Nisan'dır. Bütün bu güzel duyguları bizlere yaşattığın için teşekkürler büyük insan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK. Biliyorum ki beni duyuyorsun biliyorum ki bunları hissediyorsun seni her zamanki gibi saygıyla anıyorum.

Yazan: Meral Nur Yücel, Şht. Alb. İbrahim Karaoğlanoğlu İ.Ö.O, 6/D
Sınıfı Öğrencisi – 2012

İkinci Kutlama olarak: EXPO 2016 ANTALYA AÇILIŞ GÜNÜ KUTLU OLSUN


Maskotlar
expo 2016 ile ilgili görsel sonucu


EXPO Nedir?
Expo halkı eğitmeyi, yeniliği paylaşmayı, ilerlemeyi teşvik etmeyi ve işbirliğini desteklemeyi amaçlayan uluslar arası bir etkinliktir. Diğer ülkeleri, şirketleri, uluslar arası kuruluşları, özel sektör, sivil toplum ve halkı katılması için davet eden ev sahibi ülke tarafından organize edilir. Expolar aynı zamanda en üst düzey karar alıcılardan çocuklara kadar uzanan katılımcı yelpazesinden dolayı, sıra dışı sergiler, diplomatik temaslar, iş toplantıları, kamusal tartışmalar ve canlı gösterilerle çok yönlü bir etkinlik sunar. 

Her iki Kutlamamızın ülkemize ve tüm Dünyaya hayırlı ve uğurlu olması en büyük temennimizdir.

İbrahim Birol http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
22/04/2016, Antalya


21 Nisan 2016 Perşembe

BEYNİN SIRRINI ÇÖZEN TİRELİ, Nobel' e Koşuyor




Tire’de çiftçilik yapan Mehmet ve Türkan Uğurbil çiftinin 4 çocuğundan biri olan Tireli Prof. Dr. Kamil Uğurbil, yaptığı çalışmalarla Türkiye’nin Nobel'i olarak adlandırılan Vehbi Koç ödülünün yeni sahibi oldu.

BEYNİN SIRRINI ÇÖZEN TÜRK

Vehbi Koç tarafından, insanların yaşam kalitesinin artırılmasına katkıda bulunan kişi ve kurumları teşvik etmek amacıyla verilen Vehbi Koç Ödülü’nün bu yılki sahibi insan beyniyle ilgili yaptığı çalışmaları nedeniyle Prof. Dr. Kamil Uğurbil oldu. Uğurbil, manyetik rezonans çalışmalarıyla beynin sırrını çözen adam olarak da tanımlanıyor.
Ödül töreninde konuşan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, ödülün 9 yıl önce o dönemde pek çok kişinin adını hiç duymadığı bir bilim insanına verildiğini anımsatarak, bu kişinin Nobel ödüllü bilim adamı Prof. Dr. Aziz Sancar olduğunu söyledi. Koç, “Prof. Dr. Sancar tören için Türkiye’ye hareket ederken Amerika’daki dostlarına ‘Türkiye’nin Nobel’ini almaya gidiyorum’ demişti. Bundan 8 yıl sonra dünyanın Nobel’ini de alarak hepimizi bir kez daha gururlandırdı. Bundan sonraki Vehbi Koç Ödülü seçici kurullarının sorumluluğunu da bir hayli artırdı” diye konuştu.

‘2016 YILI DÖNÜM NOKTASI OLACAK’
Koç, eğitim, kültür ve sağlık alanlarında ulusal ve uluslararası platformlarda gelişime öncülük etmiş, önemli başarılar elde etmiş ve sıra dışı katkı sağlamış kişi ve kurumları ödüllendirerek hem onlara hak ettikleri bir teşekkürü sunduklarını hem de aynı yoldan yürüyecek gençlere ışık tuttuklarını dile getirdi.
Koç Topluluğunun sağlık alanındaki çalışmalarıyla ilgili bazı bilgileri de paylaşan Koç, şöyle devam etti: “Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 2010-2011 eğitim yılında hizmete açtık. 2014 sonunda Koç Üniversitesi Hastanesi Topkapı’da hizmete girdi. 2017’de yatırım tamamlandığında yalnızca ülkemiz değil, dünya müthiş bir bilim ve sağlık kurumuna kavuşacak. Bu yıl tıp fakültemiz ilk mezunlarını veriyor. 2016’nın ülkemizin tıp eğitimi tarihinde önemli bir dönüm noktası olacağına yürekten inanıyorum.

ALZHEİMER VE DEPRESYONA ÇÖZÜM SAĞLIYOR
Minnesota Üniversitesi Manyetik Rezonans Araştırma Merkezi’nin yöneticisi konumunda çalışmalarını yürüten Prof. Dr. Kamil Uğurbil, İzmir Tireli. Robert Kolej’in ardından eğitiminin devamı için ABD’ye giden Uğurbil, “Beynin sırrını henüz tam olarak çözemedik ancak bununla ilgilenenlerin çok kullandığı bir teknik geliştirdik” dedi. Beynin nasıl çalıştığına yönelik manyetik rezonans kullanarak çığır açan yeni teknolojiler geliştiren Uğurbil’in araştırmalarının Alzheimer, depresyon gibi pek çok hastalığa çözüm üretilmesine olanak sağladığı belirtildi.

‘BIR KİŞİNİN NE DUYDUĞUNU ANLAYABİLİYORUZ’
Uğurbil halen radyoloji, nörobilim ve tıp alanında ‘McKnight Presidential Chairs’ tarafından desteklenen bir profesör. Uğurbil’in bilimsel yayınlarına yapılan 30 binin üzerinde atıf bulunuyor. Beyin çalışmalarında manyetik rezonans (MR) kullanarak anestezi olmadan beyni görüntüleyebilen Uğurbil çalışmasının bir örneğini şu sözlerle anlattı: “MR makinesine giren bir kişiye bir ses dinletiliyor, diyelim ki kuş sesi. Bunun ne sesi olduğunu biz dışardan bilmiyoruz. Bizim bulduğumuz teknolojiyle içerideki kişinin ne duyduğunu beyinde ölçümlediğimiz değişimler sayesinde bire bir olmasa da çok büyük ölçüde anlayabiliyoruz. Benzer şekilde düşünce gücüyle çalışan robot elle felçli kişilerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmelerine olanak sağlıyoruz.”

ÖDÜL TÖRENİNE GÜLER SABANCI DA KATILDI
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç (solda) ile Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç’un ev sahipliği yaptığı ödül törenine Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı da katıldı.

“TİRELİLER GURURLU”
Vehbi Koç Ödülü’nün Tireli Prof. Dr. Kamil Uğurbil’e verilmesinin ardından Uğurbil’in memleketi Tire’de de büyük coşku yaşandı. Beynin Sırrını Çözen Türk’ün bir Tireli olması ve Vehbi Koç Ödülü’ne layık görülmesi ise Tireli vatandaşların gurur kaynağı oldu. Bizler de HaberTire Gazetesi olarak Tireli Hemşerimiz Prof. Dr. Kamil Uğurbil’i tebrik ediyor, bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyoruz.

Kaynak : Ergün ÇELİK    Haber Tire

Günün Sözü :
Bundan 20 yıl sonra yapamadığın şeyler seni yaptıklarına nazaran daha çok üzecek. O yüzden çöz halatları, Güvenli Limanlardan uzaklara, yelken aç. Rüzgârları yakala. Araştır, Hayal et, Keşfet.
Mark Twain

İbrahim Birol  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
22/04/2016, Antalya

KALİTE YÖNETİMİNİN 8 İLKESİ



kalite yönetim sistemi ile ilgili görsel sonucu



Değerli Dostlar,


Kalite Yönetim Sistemleri  ile ilgili bu yazımı sizlerle  paylaşmak istiyorum, Konu bazılarımıza ağar gelebilir, çünkü sistemin işleyişi bu yazıda bahsedildiği kadar basit olmadığı  gerçeğini göz ardı edemeyiz.
Bu maksatla personelimize çeşitli zamanlarda Anketler düzenlenmiş, çalışanlarımızın şirket ile ilgili düşünceleri ve önerileri alınmış, tüm bu elde edilen veriler yazılı raporlar halinde üst yönetime bildirilmiştir. Ayrıca 2004 yılı Temmuz ayından ” Bilgi Paylaşımı “ adı altında yaklaşık 40 personelimize 34 adet, elden veya elektronik posta ile ulaştırdığımız bilgi amaçlı, çeşitli konulardaki yazılarımız, personelimizin büyük bir bölümü için ilgi odağı olmasına rağmen, bir kısım personelimizin, bu tür yazıların yayınlamasını istemedikleri veya bu  konularla ilgilenmedikleri, yapılan anketler sonucu elde edilen verilerden anlaşılmıştır.(ilk yayın tarihi 10/07/2006)

kalite yönetim sistemi ile ilgili görsel sonucu
Burada belirtilen  maddelerden biri  olan “ Çalışanların memnuniyetinin sağlanması”, ayrıca büyük bir önem arz etmektedir. Çalışma şartlarının iyileştirilmesi, müşterilerimize verdiğimiz hizmetlerin kalitesi konusunda tüm çalışanların fikirlerine, önerilerine ihtiyacımız olduğunu bundan Tüm bu çabalarımızın amacı, çalışanlarımızın fikirlerine değer verdiğimizi, onları önemsediğimizin bir göstergesi olarak algılanmalıdır. Çalışanlarımız arasında her ne kadar tepki ve karşıt görüşler olsa da. Kalite Yönetim Sistemi devam ettiği sürece,bir şirket bünyesinde bu ve buna benzer eğitim çalışmalarımız önümüzdeki dönemlerde de devam edecektir. Konuyu evvelki yazılarımızda devamlı vurgulamıştık.
  • kalite yönetim sistemi ile ilgili görsel sonucu Müşteri odaklılık
  •  Liderlik
  •  Süreç yaklaşımı
  • Çalışanların katılımı
  •  Yönetimde sistem yaklaşımı
  • Sürekli iyileştirme ( İlerleme)
  • Gerçeklere dayanan karar verme
  • Taşeron ve tedarikçiler ile Karşılıklı  Yarar Esasına dayalı İlişkiler
 Rekabet Gücü Yüksek Bir Sektör İçin:
Şirket bünyesinde ISO 9001:2008 Kalite Yönetim Sistemine geçişteki temel amacı, mevcut hizmetlerin verimliliğinin arttırılması, dolayısı ile bir sonraki verilecek olan hizmetlerin genel olarak iyileştirilmesidir. Bu nedenle aşağıda sıraladığımız maddeler rekabet gücü yüksek bir sektör olabilmek için çok büyük önem arz etmektedir.
  • Hizmet kalitesinin sürekli iyileştirilmesi
  • Bir işi ilk defada doğru yapma bilincinin yerleşmesi      
  • Hizmet maliyetlerinin düşmesi ve zamandan tasarruf,
  • Müşteri şikayetlerinin azalması ve buna bağlı maliyetlerin düşmesi
  • Kurum imajının yükseltilmesi
  • Mevcut kaynakların optimum bir şekilde kullanılması
  • Çalışanların memnuniyetinin sağlanması ve şirkete olan bağlılığının arttırılması
  • Yönetimin daha iyi bilgilendirilmesi
  • Hizmet alanlarının ihtiyaçlarının sürekli gözden geçirilmesi
  • Etkin bir haberleşme ağının kurulması


Günün Sözü :
Anlatacak çok şeyim olsa da, Anlaşılmak istendiğimden emin değilim...  Anonim

İbrahim  BİROL
http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/

21/04/2016,Antalya


20 Nisan 2016 Çarşamba

YARATICI ÖZGÜN DÜŞÜNMEK

yaratıcı düşünme ile ilgili görsel sonucu

 

  











Merhaba Gönül Dostlarım,

  Günümüzde şirketler karşılaştıkları sorunlara özgün ve hızlı çözümler bulmak zorundadır. Hızlı değişim ve acımasız küresel rekabet, sorunların özgün ve yaratıcı yaklaşımlarla çözülmesini gerektirmektedir. Farklılık yaratamayan, yeni ürünler, süreçler, kaynaklar, sistemler geliştiremeyen şirketler rekabetçi güçlerini kısa sürede kaybederler. Bu nedenle, bugünün şirketleri geçmiş dönemlerde hiç olmadığı kadar yaratıcı düşünen insanlara ihtiyaç duymaktadır.
Yaratıcı insan, özgün düşünen, ilginç ve yararlı fikirler ortaya koyan, ele aldığı soruna başkalarından farklı açılardan bakabilen insandır. Alışılagelmiş düşünce kalıplarından ve çevrenin sınırlayıcı baskılarından kurtulmayı başarabilmiştir.
Bir insanın yaratıcılığını engelleyen çoğu duygusal nitelikli çeşitli etkenler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları önyargılar, başarısızlık korkusu, gülünç olma endişesi, güvensizlik, şaşkınlık, kıskançlık, aşırı isteklilik ya da isteksizlik, olumsuz zihinsel tutum, kayıtsızlık, kendini beğenme, uyumlu olma endişesi, bağımlılık duygusu ve otoriteye aşırı güvenmedir. Bunlar, insanları kalıplaşmış düşünce alışkanlıkları içinde tutmakta, sonuçta çözümsüzlüğe ya da en azından sıradan çözümlere götürmektedir.
Yaratıcılık, doğuştan gelen bir yetkinlikten çok sonradan, zaman içinde kazanılan ve uygun ortamlarda geliştirilen bir düşünme ve davranış biçimidir. Bu yetkinliğe sahip olmak kişilerin geliştirmesi gereken bazı beceriler vardır.
yaratıcı düşünme ile ilgili görsel sonucu


İnovatif şirketlerde çalışan yaratıcı insanlar içgüdülerine güvenerek ve bağımsız düşünme alışkanlığını koruyarak kararlar alırlar. Yeni ve farklı konuları gündeme getirmekten korkmazlar. Önsezilerini ve yaratıcı hayal güçlerini çekinmeden kullanırlar. Başkalarının henüz fark etmediği sorunları ve onların çözümlerini keşfederler. Birçok konuda kendilerini özgür hisseder, özgürce düşünmek ve davranmaktan çekinmezler. Bu insanlar işlerini anlamlı görürler ve işlerine duygusal olarak gönül bağıyla bağlanırlar. İşlerinden zevk ve gurur duyarlar, mücadele gerektiren ve başarı duygusunu besleyen zor uğraşları severler. Yaratıcı insanlar çalışırken eğlenir, işlerini oyun gibi görürler. İşlerine uygun ölçüde espri katarlar. Mizah yeteneği yaratıcılıkla paralel giden bir özelliktir.
Yaratıcılığı destekleyen bir diğer kişisel özellik güven duygusu ve açık iletişimdir. Yaratıcı insanların özgüvenleri yüksektir, insanlara güvenle yaklaşırlar, açıklık ve dürüstlüğü kendilerine ilke edinmişlerdir. Yaratıcı insanlar düşünmeye, yeni fikirler ve çözümler üretmeye zaman ayırırlar

Yaratıcı insanlar başkalarından olabildiğince çok fikir desteği alırlar. Yeni fikirlere açık ve önyargısız yaklaşırlar. Farklı görüş ve düşünceleri yeni fikirler için uyarıcılar veya tetikleyiciler olarak görürler. Çalışma ortamlarında iş arkadaşlarıyla, yöneticileriyle fikir çatışmalarından kaçınmaz, tartışmalara hoşgörülü yaklaşır, insanlarla değil fikirlerle uğraşırlar. Yaratıcı fikirlere odaklanırken olaylara ve insanlara takılarak zamanlarını ve enerjilerini boşa harcamazlar.
Yaratıcı insanların bir diğer özelliği de risk almaya açık olmalarıdır. Sonuçları belirsiz ve riskli de olsa kararlarını ve eylemlerini cesaretle sürdürürler. Hata yapmaktan korkmazlar, başarısızlıkları vazgeçme, geri dönme nedeni olarak değil, iyileştirme yolunda alınmış dersler olarak görürler.
Günümüzde, planlanmayan, hatta tahmin dahi edilmeyen durumlarla giderek daha sıklıkla karşılaşılmaktadırlar. Teknik, ekonomik, sosyal, siyasal, yasal alanlarda köklü değişiklikler peş peşe gelmektedir. Çoğu önemli sonuçlar doğurabilecek bu değişikliklerden olumsuz etkilenmemek, hatta onları fırsatlara dönüştürebilmek için hem hızlı hem de farklı çözümlere ihtiyaç duyulmaktadır. Günümüzde var olabilmek ve öne çıkabilmek için değişimlere uyum sağlamak (hatta değişimleri başlatmak) ve sürekli farklılıklar yaratmak kaçınılmazdır. Bütün bu nedenlerle, yaratıcı ve özgün düşünebilenler günümüzün ve geleceğin şirketlerinde kritik önemi olan vazgeçilmez insanlardır.

Posted on by

Günün Sözü :
" Kaybetmekten korkma; bir şeyi kazanman için bazı şeyleri kaybetmelisin. Ve unutma; kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin." Che Guevara

İbrahim Birol
20/04/2016, Antalya/ Türkiye