30 Ağustos 2024 Cuma

30 AĞUSTOS ZAFER MÜJDESİ

 







Merhaba Gönül Dostlarım,

Çok değerli yazarımız Bige Güven Kızılay' ın bir yazısını sizlerle paylaşıyorum,

Hep düşünmüşümdür: " Zafer müjdesini halk nasıl haber aldı?" diye.
İşgal İstanbul'unda haberin nasıl yayıldığını Falih Rıfkı Atay "Çankaya" adlı eserinde anlatır. Bugün köşemi ona bırakıyorum :
"Fakat nasıl haber almalı idi?
Bütün günümüz merak sancısı içinde geçti. Yalnız yemekten değil, düşünmekten kesilmiştik. Zırhlıları, tümenleri ve alayları ile 1.Dünya harbinin düşmanları hala İstanbul sokaklarında idi. Bir tek umut bir avuç askerde ve Mustafa kemal denen isimdedir. Kapkara bir perdenin arkasında yalnız onların yaklaşıp uzaklaşan hayaletlerini izliyoruz.
Nihayet Rum gazetelerinde ilk rivayetler çıktı. Biz taarruza geçmiştik ve başımızı Yunan ordusunun çelik kayasına boş yere çarpıp duruyorduk. Türk ordusunun bir taaruz savaşına giremeyeceği fikri bizim kuşağın değişmez gerçeklerinden biri idi. Ordumuzun kahramanlığına bel bağlardık, fakat onun ancak dayanma mucizeleri verebileceğini sanırdık.
Zaman geçtikçe umutsuzluğumuz arttı. Havadisi duyurmakta Beyoğlu gazeteleriyle yarış eden ve üst üste kasabalar alındığını rivayet eden bir Türkçe sürüm gazetesine kızıyorduk.
-Taaruz çökmüş olsa bir tebliğ verirlerdi. Durduk mu? Geriledik mi? Ah hiç olmazsa bir iki kasaba alsak da öyle dursak...
Bir iki kasaba alıp durmayı nimet saymaya başlamıştık.
Mustafa Kemal'e kızanlar ağızlarını açmışlardı bile.
Akşamüstü gene beynimizin içinde aynı burgu, kalbimizin içinde aynı ağrı, Büyükada'ya gidiyordum. Aydınlık, ferah bir Ağustos akşamı. Köpüklü, uyanık ve neşeli bir deniz. Güverte tıka basa dolu. Türkçe konuşmayanlarda birbirinin sözünü kapan bir sevinç var. Sadece bu sevinç bizi yıkmaya yeterdi. "Ne olmuş" diye sormaya korkuyorduk.
Bir fena şey vardı. Kimseye bir şey sormaksızın onu zihnimizde hafifletmeye uğraşıyorduk. İhtimal durmuştuk. Ordu bozulmuşsa bundan ne çıkardı? Yunanlılar da artık bitkin halde değil miydiler?
Aşağı yukarı bir anlaşma yapabilirdik, bu da Sevr'den daha iyi olurdu.
Fakat içimizdeki sorunun kimseden aramaya cesaret edemediğimiz cevabı kendiliğinden yayılıverdi. Mustafa Kemal Paşa bütün karargahı ile birlikte esir olmuş!
Keder insanı öldürmez derlerse bu söze inanınız. Kalp denen şeyin ne dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu ben, o akşamüstü Büyükada vapurunun güvertesinde öğrendim.
Türkleri Büyükada Yat Kulübünden kovmuşlardı. Yalnız bir iki sırnaşık yolunu bularak içlerine sokulabilmişlerdi. Bunlar o akşam cezalarını çekmişlerdir. Zira Mustafa Kemal'in esir olması şerefine kulübün bütün şampanyaları patlıyor, ve Türkler de dağıtılan kadehleri içmeye zorlanıyordu.
Ölümü bir uyku, rahat bir uyku gibi arayarak sabahı ettik. İlk vapurun en görünmez köşesine sığınarak iki büklüm Köprü'ye indik.
Bütün Türkleri yas içinde bulacağımı sanıyordum. Meğer ne kadar soysuzluğa uğramışız. Acaba sokaktakilerin hepsi şu, bu muhipleri cemiyetinden mi idi? Bizimkiler utançlarından evlerinde mi kalmışlardı? Bu gülüşler, bu el sıkışlar, bu çırpınışlar ne idi?
Meğer bütün karargahı ile Mustafa Kemal değil, Yunan komutanı Trikopis teslim olmuş!
Size kalbin ne kadar dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu yukarıda söylemeseydim, burada söylerdim. Bir çocuk gibi sıçramaya başladım. Habere, havadise, telgrafa koşuyorum. Hani dün kızdığımız o sürüm gazetesi yok mu, meğer resmi tebliğlerin kilometrelerce gerisindeymiş. Yunan ordusunu yok etmişiz ve İzmir'e iniyormuşuz!
Ben, ömrümde hiç bir edebiyat eserinde ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım. Bu bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi. Ne olmuştuk biliyor musunuz? Kurtulmuştuk!!
Ah Mustafa Kemal, Mustafa Kemal, sana ölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmekten başka bir şey düşünmeyeceğim! Konuşmak için dilim, yazmak için kalemim tutuldu. "
Varlığına, aklına, fikrine, sonsuz cesaretine, milletine duyduğun inanca sonsuz minnetle Atam!
Senin ve tüm silah arkadaşlarının aziz ruhları şad olsun.



Bige Güven Kızılay









https://youtu.be/7jxuiDKBxg4?si=ObnerEw1em8QDl7P


The YearGerçek Dostlar 30 Ağustos  2024 İbrahim Birol      http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/

15 Ağustos 2024 Perşembe

BİLMEDİKLERİMİZ (6/2)

 

HASTANEDEKİ NAL SESLERİ (2/2)

Peyo palyatif bölümdeki koridorlarda dolaşırken; hangi odaya ve hastaya gideceğini özgürce seçer.

Ardından hastayla aralarında sevgi dolu bir iletişim kurulmaya başlanır. Onun odadaki varlığı, yeri gelip ufacık dokunuşları ve nefesi hastalara adeta pozitif enerji pompalar.

Bu sayede moral kazanan hastaların ağır ilaç dozlarının yanında ölüm korkularının da azalmaya başladığı dikkati çeker.

Bir anlamda Peyo, o hastaların son yolculuklarını huzur içinde yapmalarına olanak sağlar.

Bu nedenle sadece hastalar tarafından değil, o bölümün tüm doktor ve hemşireleri tarafından da sevilir.

Bir zamanlar farklı yarışlarda koşmuş olsa da onun dünya çapında tanınması; işte bu çok farklı bir özelliği sayesinde olur.

Peyo, her gün Calais hastanesinde ciddi kanser teşhisi ile yatan ve son demlerini yaşayan mutsuz hastaları rahatlatmak için oraya gider.

Seçtiği odadaki hastanın son nefesini verene onun yanında kalan Peyo’nun; hastanın yaşadığı acı dolu anları, korku ve endişeleri pozitif enerjisi ve şefkati ile azalttığına pek çok kişi tanıklık eder.

Hatta hastanede son günlerini yaşamakta olan 24 yaşındaki kanser hastası bir anne, oğlunu kucaklayıp koklarken; burnu yardımıyla dokunarak destek vermeye çalıştığı anda; Fransız fotoğrafçı Jeremy Lempin tarafından çekilen fotoğraf Peyo’nun dünya çapında tanınmasını sağlar.

Çünkü bu fotoğraf Dünya Basın Fotoğrafı yarışmasına aday olarak gösterilir.  

Şu sıralarda Peyo ve eğitmeni Bouchakour; terapiye adanmış bir kuruluş olan Les Sabots du Coeur’de; acı çeken, kaygı dolu insanları rahatlatma yeteneğini araştıran bilim insanlarıyla beraber çalışıyor.

2016 yılından bu yana, yaklaşık 1.000 hasta ve onların yakınları; hastanedeki zor ve acılı zamanlarını; huzurla geçirmelerini sağlayan ve birbirlerinden hiç ayrılmayan bu ikiliyi çok sevdiklerini söylüyor.

Hayat böyle bir şey.

Acı tatlı dokunuşlarla geçen ömürler ve ardında bıraktığı hoş izler.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

03.03.2024

Kaynaklar: https://www.hollandapostasi.com;  https://www.instagram.comhttps://t24.com.tr.


The YearGerçek Dostlar 15 Ağustos  2024 İbrahim Birol      http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/


14 Ağustos 2024 Çarşamba

BİLMEDİKLERİMİZ (6/1)

 

HASTANEDEKİ NAL SESLERİ (1/2)

Calais, Fransa'nın kuzeyinde bir deniz limanı ve sanayi merkezi.

Bu kentte adını kentten alan bir hastane var.

Calais hastanesi.

Bu hastaneyi ilginç yapan ise hastane koridorlarında zaman zaman duyulan nal sesleri.

Evet yanlış okumadınız nal sesleri.

Bu ses Peyo isimli sevimli bir ata ait.

Peki bir atın hastanede ne işi var dersiniz?

İşte buradan sonra okuyacaklarınız yüreğinizi sıcacık yapan türden, inanın bana.

Peyo 15 yaşında bir aygır.

Hisleri çok kuvvetli.

Bakıcısı ve eğitmeni Hassen Bouchakour.

Bu ikilinin bir araya gelmesi de hayli ilginç.

Hassen Bouchakour, beyaz bir gösteri atı aramaya başlar. Ne yazık ki tam istediği gibi bir at bulamaz, ancak farklı bir at dikkatini çeker.

Neden olmasın diyerek Peyo ile ilgilenmeye başlar.

Gelin görün ki aksi, huysuz, gergin ve kıskanç bir at olan Peyo ile bir türlü anlaşamaz.

Tam pes edecekken sorunun kendisinden kaynaklandığını anlar. Günler geçtikçe ona nasıl davranması gerektiğini çözer. Böylece birbirlerine sıkıca kenetlenirler.

Beraber pek çok yarışmaya ve müzikal gösteriye katılırlar.

Aradan geçen yıllar içinde eğitmeni, Peyo’daki farklı özellikleri keşfeder. Örneğin Peyo sevilmekten ve kendisine dokunulmasından hoşlanmaz. Sadece kendisinin seçtiği kişilerin yanına gidip onların dokunmasına izin verir. Üstelik seçtiği kişiler de moralsiz, ruhen çöküntü yaşayanlar hatta ölümcül hastalığa yakalananlardır.

Bu duruma hayli şaşıran eğitmen, atını daha iyi anlayabilmek adına bilim insanlarından yardım ister.

Bu amaçla Peyo’ya tam 4 yıl boyunca çeşitli testler yapılır.

Sonunda Peyo’nun otistik bir at olduğu ortaya çıkar. Üstelik diğer atlara göre benzersiz bir beyin yapısına sahiptir.

İç güdüleri sayesinde tanıdığı kanser hastalarıyla empati kurması da onun benzersizliğini kanıtlar niteliktedir.

Böylece Peyo’nun hastane serüveni başlar.

Hastane koridorlarında neler mi olur? (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

03.03.2024


The YearGerçek Dostlar 14 Ağustos  2024 İbrahim Birol      http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/