29 Eylül 2018 Cumartesi

ZEKİ MÜREN' İ HİÇ BÖYLE DİNLEMEDİK ( 2 )




























Merhaba Gönül Dostlarım,

Sanatçı ve Sanatçılarımıza hak ettikleri değerleri vermek konusundaki düşüncelerimi dünkü yazımda azda olsa sizlerle paylaşmıştım.
Aşağıdaki yazıda, Dünyaca ünlü Türk tenor Murat Karahan’ ın sanat yönetmenliğini yaptığı Limak Filarmoni Orkestrası, sanat güneşi Zeki Müren’in en sevilen şarkıları ilk olarak 4 Ekim 2017 Ankara' da  ve 11 Ekim 2017 de İstanbul' da Trabzon, Antalya ve diğer şehirlerin ardından konserlerin en son 27 Ağustos Bodrum Antik Tiyatroda ve son olarak 28 Ağustos Çeşme' de düzenlendiği haberini sanata ve Sanatçıya gösterilmesi gereken önemin bir tezahürü olarak sizlere paylaşmak istedim.

Turnenin son durağı Çeşme’de konserin açılışında bir konuşma yapan Limak Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir, Limak Vakfı’ nın Türkiye’nin Mühendis Kızları, Evin Küçük Mühendisleri gibi sosyal sorumluluk projeleri yürüttüğünü belirterek “Sanat da Limak Vakfı’ nın en önemli başlıkları arasında yer alıyor. Bu amaçla 2017 yılında kurduğumuz Limak Filarmoni Orkestrası, Türkiye’de çok sesli müziği geniş kitleler tarafından sevdirmeye başlamasının yanı sıra Türk müziğini de dünyaya tanıtan bir fonksiyon üstlendi” dedi.

Orkestranın bugüne kadar 11 ilde verdiği konserlerde büyük ilgiyle karşılandığını da belirten Özdemir, önceki gün yapılan Bodrum konserinin ardından bu keyifli yolculuğun son durağı olarak Çeşme’ yi seçtiklerini söyledi.

Bu orkestrada Kontrbas  çalan müzisyenlerden birinin benim yeğenim olması nedeniyle verilen konserlerin çok yakın takipçisi oldum .
Tüm orkestra ekibine ve bu organizasyonda  emeği geçen Limak Ailesine sonsuz teşekkür ve başarı dileklerimi iletiyorum.


murat karahan zeki müren konserleri resim ile ilgili görsel sonucu
Limak Vakfı tarafından kurulan Limak Filarmoni Orkestrası, Bodrum’da Zeki Müren konseri verdi. Konserde Dünyanın en önemli tenorları arasında gösterilen Murat Karahan, performansı ile büyük beğeni kazandı. 

Bodrum Antik Tiyatro'da gerçekleştirilen konseri Fenerbahçe Spor Kulübü eski 2’inci Başkanı ve Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, ünlü sanatçı Nükhet Duru, tiyatro ve sinema oyuncusu Erhan Yazıcıoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’ un eşi Pervin Ersoy’ un da aralarında olduğu yaklaşık 2 bin 500 kişi izledi.
Sanat yönetmenliğini tenor ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan'ın yaptığı Limak Filarmoni Orkestrası, Bodrum Antik Tiyatro'da Zeki Müren'in "Şimdi Uzaklardasın", "Elveda Gençliğim", "Elbet Bir Gün Buluşacağız" gibi sevilen şarkılarını seslendirdi.

murat karahan zeki müren konserleri resim ile ilgili görsel sonucu
Gecede konuşan Limak Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir, Zeki Müren için Bodrum’un ayrı bir yeri olduğunu ifade ederek “Bodrum’ u Zeki Müren’siz, Zeki Müren’i Bodrumsuz düşünmek imkansız. Zeki Müren 1984 yılında Bodrum Kalesi’ nde verdiği son konserde elde ettiği tüm geliri bu akşam içerisinde bulunduğumuz Antik Tiyatro’ nun restorasyonu için bağışlamıştı. Bugün bu büyük ismi en çok özdeşleştiği yerde, Bodrum’da anıyor ve yad ediyoruz” dedi.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan ise “Biz Limak Filarmoni ve Zeki Müren Şarkıları ile 2017’ nin belki de en iddialı işlerinden bir tanesini yaptık. Çok kolay bir şey değildi. Böyle şeyleri yapabilmek için önce cesaret gerekiyor. Bu cesareti gösterdikleri için başta Ebru Özdemir, Nihat Özdemir ve Limak ailesine çok teşekkür ediyorum. Bir filarmoni orkestrasına ön ayak olabilmek gerçekten cesaret isteyen bir şey” şeklinde konuştu.

Yaklaşık 2 saat süren konserde Limak Filarmoni Orkestrası ve tenor Murat Karahan’ ın performansı uzun süre alkışlandı.


https://youtu.be/i9Gpuf85I90

https://youtu.be/s_-QV8uiREE

https://youtu.be/FWeyWuQA4qc 
           
Murat Karahan


Günün Sözü : " Eşsiz sanatçıyı ölümünün 22. yıldönümünde rahmet, saygı ve özlemle anıyoruz..."

İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
29 Eylül 2018, Antalya- Turkey


27 Eylül 2018 Perşembe

HAYALLER GERÇEKLEŞİR Mİ ?





Merhaba Gönül Dostlarım,


Bulunduğunuz konumu sevmeyebilir, hedeflediğiniz işe sahip olmayabilir ya da başarınızın görünür olmadığını düşünebilirsiniz. Ancak bir hayaliniz veya hedefiniz varsa, değişim öncelikle sizden başlamak zorunda.
Kişilerin hedeflerine ulaşamamalarının sebepleri arasında hedefe odaklanamamak, içsel motivasyon eksikliği ve atalet yer alıyor. Bunların da hepsi, birbirini tetikleyen ve süreci zorlaştıran sebepler. Eğer bir hayaliniz veya hedefiniz varsa, değişim sizden başlamak zorunda. Diğer insanları, durumları ve evrendeki diğer dinamikleri değiştiremezsiniz, ancak kendinizi değiştirerek hayallerinizi gerçekleştirebilir ve hedeflerinize ulaşabilirsiniz. 
Alıntı : Profesyonel Kariyer Koçu ve FunOfis Kurucu Ortağı Selin Yetimoğlu
 " Bugün o hayalinize ulaşmak için küçükte olsa bir adım atın. Ve hayalinizi gerçekleştirdiğiniz için şimdiden kendinize TEŞEKKÜR edin, ŞÜKREDİN..."

Hayaller Gerçekleşir mi?


Manzara ve insan resim ile ilgili görsel sonucu“Adamın biri, her mehtaplı gecede alır başını deniz kıyısına gidermiş.
Dönüşünde sorarlarmış:
– Ne gördün?
– Dünya güzeli deniz kızları gördüm, altın saçlarını gümüş taraklarla tarıyorlardı, dermiş hep.
Bir gece yine tek başına deniz kıyısına vardığında, gerçekten dünya güzeli deniz kızları görmüş, altın saçlarını gümüş taraklarla tarıyorlarmış.
Döndüğünde yine sormuşlar:
– Ne gördün?– Hiç demiş… hiç bir şey…
Oscar Wilde’ ın yukarıdaki harika öyküsünü ilk okuduğumda ortaokuldaydım ve ne demek istediğini anlamamıştım. Daha sonra unutmuşum. Yıllar sonra rastladığım Haldun Taner’in bir sözü bana öyküyü hem hatırlattı hem de ne demek istediğini çok çarpıcı bir şekilde gösterdi.
Şöyleydi söz:
‘Bir hayalin gerçek olması kadar hayal kırıcı bir şey yoktur.’
Daha sonraları ise bu tema pek çok edebi eserde karşıma çıktı.
Örneğin Simyacı’ da..
Hâlâ okumamış olan var mı bilmiyorum ama hatırlarsanız orada bütün yaşamı boyunca tek hayali para biriktirip Mekke’ ye hacca gitmek olan bir dükkan sahibi vardı. Adam; artık gerekli parayı fazlasıyla biriktirmiş olduğu halde bir türlü gitmiyordu. Bu hayalin kendisini yaşama bağlayan çok önemli bağ olduğunu düşünüyor ve onun gerçekleşmesi halinde bu önemli bağı yitireceğinden korkuyordu. Haklıydı aslında.
Düşünüyorum da…

Hayallerinizi gerçekleÅŸtirmek için harekete geçinHepimizin böyle hayalleri var, mutluluğumuzu
bağladığımız, gerçekleşene kadar yaşamı sanki ertelediğimiz…
Acaba hiç düşünüyor muyuz;
bu istediğimiz her neyse, gerçekleştiğinde iyi mi olacak?
Bir düşünürün hep aklımda tuttuğum bir sözü vardır:
‘Bütün dualarımı kabul etmediği için ALLAH’ a şükrediyorum’ diye.
Belki de daha az üzülmeliyiz gerçekleşmeyen hayallerimiz için.
Belki de aslında sevinmemiz, mutlu olmamız gereken bir şey için gözyaşları döküyoruzdur. Belki de olaylara bir de bu açıdan bakmayı artık öğrenmeliyiz…
Yalnız,
hakkınızda hayırlı olan hayallerinizin gerçekleşmesi dileğiyle…”
Alıntı :La Edri

https://youtu.be/e6t1aUAXegQ

hayallerinizle ilgili video ile ilgili video

Günün Sözü :

hayallerle ilgili sözler ile ilgili görsel sonucu

İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
27 Eylül 2018,  Antalya - Turkey



20 Eylül 2018 Perşembe

EYLÜL AKŞAMLARINDA






4. Eylül

Merhaba Gönül Dostlarım,

Aylar süren bunaltıcı pastırma sıcaklarından sonra Eylül ayı bol naneli bir sakız edasıyla çalar kapıyı. İnsan yazın o nemli sıcağında sürüklendiği rehaveti attırırken belki sadece ince bir hırka gerektiren tatlı bir serinlikle yaz ruhunu da devam ettirir. Orada burada gerçekleşen son açık hava festivaller tadından yenmez; hava muhteşem, ortam muhteşem, Eylül muhteşemdir.

Eylül bir geçiş ayıdır; yazın yerini yavaş yavaş sonbahara bıraktığı zaman aralığıdır. Ayın ilk yarısında tasasız ve neşeli yaz günleri hakimiyetini sürdürürken ikinci yarıda yapraklar düşmeye, sonbahar gelmeye başlar. Zaman romantizm vaktidir! Yaz aşklarının diğer yazı çıkartıp çıkartamayacağı bu günlerde belli olur. Olur da çıkartamazsa Eylül’ün son günlerinde en keyifli halinde olan kafeler mevsimi seven bir dolu insanla doludur; belki hayatınızı aşkı yan masanızda latte içiyordu

Yaz boyu sokakları inleten, denizleri, havuzları fetheden enerjik minikler Eylül’de çantalarını sırtlanıp okula dönerler. . Okula dönüş vaktidir. Trafik azıcık fenalaşsa da ebeveynler, yetişkinler nefes almaya başlar. Enerjiler yeni dönemi planlamaya, aktivite kovalamaya, misafir ağırlamaya ayrılır. Okulda dersler devam ederken yetişkinler sakinliğin tadını kitapla dergiyle çıkarır. Eylül huzurludur. Güzeldir.
Alıntı : tezgahcilar.com

Bir başka yazısında Nurten Bengi Aksoy  bakın Eylül ayını bizlere  nasıl tanımlamış :
“Eylülde aşk, eylülde acı, eylülde yalnızlık zordur,
  Eylülde her şey zordur, ben Eylülü onun için severim…”
Diyen şair gibi eylülde her şey zor ve güzeldir. Eylülün ilk günlerini yaşıyoruz, bir başka deyişle hazan mevsiminin başlangıcını. Günler kısalmaya başladı, gittikçe daha da kısalacak. Yaz günlerinin o kavurucu sıcakları yerini tatlı bir serinliğe terk ediyor yavaş yavaş. Doğa bir başka bahara kadar vedaya hazırlanıyor; sarının, kızılın her tonu sarıyor evreni, yapraklar rüzgarların peşi sıra koşturup duruyor. Yani eylül hüzünlerin ve ayrılıkların ayı… Bu nedenle de edebiyatçılara, şairlere ilham kaynağı olmuş hep…

1. Yasak aÅŸkların ayıYasak aşkların ayı

Yirminci Yüzyılın ilk günlerinde yayınlanan Mehmet Rauf’un “Eylül” isimli romanı edebiyatımızdaki ilk psikolojik romandır. Necip ve Suat’ ın yasak aşklarının anlatıldığı umutsuz bir aşk romanı olan Eylül’de yazar kahramanlarının ruh halleriyle eylül ayı arasında çok güzel bir bağlantı kurarak şöyle anlatır bu hüzün ve ayrılık ayını:
Eylül esef ve özlem ayıdır
“Eylül öyle bir ay ki geçen her güzel günü için ona minnettar olmak gerekliydi. Eylül esef ve özlem ayıdır, içine birkaç günlük kış hücumundan acı düştüğü için, insan o güzel havaların, devamlı yazın artık geçtiğini anlayıp esef eder ve özlem çeker.”

3. Durgun hava sanki hep su oluyorduDurgun hava sanki hep su oluyordu

Eylül’ ü okurken; eski İstanbul’un perspektifi içinde betimlenen sonbaharı, eylül ayını ve yüz yıl öncesinin naif aşklarını; o bakışlarla yetinilen, küçük tesadüflerle mutlu olunan birliktelikleri garip bir biçimde içimizde hissederiz: “Hava gittikçe serinliyor, durgun hava sanki hep su oluyordu; gece, berrak, altın pullu mavi tülleriyle titreyerek donuyordu.
Alıntı 

https://youtu.be/oDYRyjkvEZc
https://youtu.be/Mty_1D86hHQ

 

Günün Sözü :Bazen, akışına bırakmak gerekir; yaprakları, suyu, mevsimleri, olayları, insanları ve bekleyip görmek gerekir sonuçları."  Şems-i Tebrizi 

İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
20 Eylül 2018, Antalya-Turkey

18 Eylül 2018 Salı

KAYIP KIZ AYLA..







Merhaba Gönül Dostlarım,

Son günlerdeki çocuk kaybolmaları, kaçırılması  ile ilgili ve küçük çocukların evlerinden uzaklaşması gibi bazı olaylara farkındalık yaratmak adına küçük yaşlarda çocuk sahibi  tüm anne ve babalara bu yazıyı sonuna kadar okumalarını ve çocuklarına sahip çıkmalarını önemle tavsiye ederim...

Türkiye'nin ayağa kalktığı ilk kayıp çocuk vakasıydı küçük Ayla... Cumhuriyet tarihinin belkide en önemli çocuk kaçırma olaylarından birini, Aşağıda okuyacağınız  yazıda, sizlerle paylaşmak  istiyorum...
Yıl 1961 Ekim' in dokuzu. Yer İstanbul. Altı yaşındaki küçük kız her gün yaptığı gibi evinden yüz metre uzaktaki bakkala gidiyor fakat bir daha geri dönmüyor. Kızını bekleyen anne mahalleliye sorup soruşturup kızını bir türlü bulamıyor. Baştan babasına sonra polise haber veriliyor, karakollar Hastahaneler akla gelebilecek her yer aranıyor, Ayla' dan hiç bir haber alınamıyor.
Bunun üzerine baba Selahattin Özakar tek kişilik bir savaşa başlıyor.

KAYIP KIZ AYLA..
Yaşıtlarım, gayet iyi hatırlayacaklardır: Bizim çocukluğumuzda bir “Ayla” olayı vardı. O seneler Ayla’ nın bahsi ile geçmiş, aileler bizlere hissettirmeseler de, Ayla’ nın kaderinin kendi çocuklarının da başına gelmesi endişesini gizliden gizliye taşımışlardı. Her şey, İstanbul’da, 1961’in 9 Ekim’inde, öğleden sonra başladı. 1955 doğumlu Ayla Özakar adındaki bir kız çocuğu, o gün öğleden sonra saat dört
sularında, Bahçelievler’deki evinin hemen ilerisindeki bakkala yalnız başına bisküvi
almak için gitti ve bir daha dönmedi. Ayla’ nın kaybolması, bir anda en önemli olay haline geldi. Türkiye, o günlerde siyasi bir çalkantının içerisindeydi. Bir sene önceki ihtilalin, yani 27 Mayıs darbesinin ardından ilk genel seçimler 15 Ekim günü yapılacaktı ve eski Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanının, Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan’ ın idamlarının üzerinden henüz bir ay bile geçmemişti. Ama, dikkatler siyasetten çok Ayla’ nın kaçırılmasına yöneldi.
İlk söylenenler, Aylâ’yı “çingenelerin” kaçırdığı yolundaydı. Polis, şehrin dört bir yanında Aylâ’yı arıyordu. Küçük kızın babası Selahattin Özakar, çocuğunu bulabilmek için polisten de fazla ve filmlere bile taş çıkartacak bir çaba gösterdi.
VİCDANSIZ ŞAKALAR
Kızının nerede olduğunu bildirecek olanlara 20 bin lira gibi o günlerde bir servet
sayılabilecek ödül vadetti, bastırdığı binlerce el ilânını İstanbul’un dört bir yanında
bizzat dağıttı ve çeribaşıları ikna edip o günlerin İstanbul’ unda bolca rastlanan göçebe çingene kamplarında Ayla’ yı aradı.
Ayla’ dan bir haber yoktu ve ardı arkası kesilmeyen ihbarların hepsi asılsız çıkıyordu. Hatta, babanın felaketin kendilerine eğlence vasıtası yapan bazı vicdan düşkünleri Selahattin Özakar’ a telefon ediyor, ahizeyi kız çocukların ellerine vererek “Babacığım ben Ayla. Seni çok özledim” dedirtiyor ve akılları sıra eğleniyorlardı.
ACABA HAYATTA MI?
27 Mayıs sonrası ilk genel seçimler o günlerde yapıldı ama hiçbir parti iktidarı tek başına alamadı. Gazeteler birinci sayfalarının üst tarafında siyaset literatürümüze ilk defa giren “koalisyon” sözünün ne demek olduğunu yazıyor, sayfanın altında da Ayla hakkındaki son haberleri veriyorlardı.
Ayla’ dan ümit giderek kesildi, aramalara nihayet verildi ama küçük kızın dramı
hiç unutulmadı. Selahattin Özakar, seneler sonra kızı için sembolik bir mezar inşa ettirdi. Ben ve yaşıtlarım, çocukluk senelerimizi hep bu “Ayla” hadisesini işiterek geçirdik. Hemen her gün dinlediğimiz “Sokakta tanımadıklarınla konuşma” yahut “Sana bir şey vermek isterlerse alma” gibisinden tavsiyelerin ve telkinlerin gerisinde büyük ihtimalle “Ayla endişesi” vardı. Aradan geçen 40 küsur yıl sonra da, Ayla hakkındaki tek yazıyı, görebildiğim kadarıyla bundan birkaç sene önce Faruk Bildirici kaleme almıştı, o kadar.
Senelerden buyana hep merak ettim ve Münevver Karabulut hadisesinden sonra, merakım daha da arttı: Ayla acaba hâlâ yaşıyor mu? Küçük kızı evinin hemen ilerisindeki bakkalın önünden kaçıranlar ona ne yaptılar? Bir sapığın elinde can verdi de minik cesedi bugüne kadar bir türlü bulunamayan bir yere mi gizlendi; yoksa ismi, geçmişi ve hatta hafızası bile değiştirilerek başka bir şehirde başka bir isim altında yaşamaya mı zorlandı?
63 YAŞINDA OLACAKTI
Benim temennim bu ikinci ihtimal, yani hâlâ yaşıyor olmasıdır ve şayet hayatta ise şimdi 54 yaşındadır ama asıl adını ve kimliğini bilmemekte, hayatını onu kaçıranların verdikleri başka bir isimle sürdürmektedir. Belki de, hayal bu ya, bir türlü çocuk sahibi olamayan zengin bir çift tarafından kaçırtılıp öz evlâd gibi büyütülmüştür ve bugün yine gerçek kimliğinden habersiz refah içerisinde bir hayat sürmektedir. Hatta, hayattaysa ve hikayesini anlatan bu yazıyı da okudu ise mutlaka içi burkulmuş, küçük Ayla' ya yani bizzat kendisine artık bambaşka bir isme ait olan yüreğinin derinliklerinden üzülmüş bile olabilir...
Falcılar seferber olmuş, korsan filmi bile çekilmişti.
AYLÂ’ nın bulunması için sadece babası Selahattin Özakar ve polis değil, çok kişi seferber oldu. Vatandaşlar şehrin metruk mahallerinde küçük kızın cesedini ararlarken, emekli polisler de dedektiflik yapmaya başladılar.
Bu yoğun çabanın gerisinde insani hislerin yanısıra, Ayla’ nın babasının kızını bulana vermeyi vadettiği 20 bin liralık ödülün de mutlaka tesiri vardı. Ayla’ nın kaçırılmasından birkaç gün sonra, küçük kızı arayanların arasına bir başka grup dahil oldu:
Falcılar ve medyumlar...
Küçük kızın annesi, Aylâ’ nın bulunmasını sadece polise ve ödülün peşine düşenlere bırakmak istememiş, olayın daha ilk haftasında falcılara gitmeye başlamış ve bu gidişler gazetelerde haber olmuştu.
İşte bu haberler, ne kadar falcı ve medyum varsa, hemen hepsinin işin içine girmelerine ve her Allah’ ın günü kehanetlerde bulunmalarına yol açtı.
Derken, hadiseye Avrupa’ daki medyumlar el attılar. Gazetelerde “Londra’ nın, Kraliçe’ nin de geleceğini okuyan meşhur medyumu filanca Ayla ’yı gördü” gibisinden haberler çıkıyor, o senelerin meşhur falcı “bacıları” her yılbaşında “Ayla bulunacak” diyorlardı. Ve, hiçbirinin söylediği çıkmadı.
Olayın üzerinden bir sene geçmesinden sonra, bir başka tatsızlık yaşandı: Ayla’ nın kaçırılması Yeşilçam’ da film olmuş ama filmi çekenler küçük kızın acılı ailesinden izin almaya lüzum hissetmemişlerdi.
“Kayıp Kız Aylâ” isimli filmin senaryosunu Afif Yesari yazmış, Hüseyin Kâşif yönetmişti.
Başrollerde Muhterem Nur, Turgut Özatay, Nedret Güvenç ve Atıf Kaptan vardı. Ayla filmde bir çete tarafından kaçırılıyor, Turgut Özatay çetenin reisini, Muhterem Nur reisin sevgilisini, Nedret Güvenç de kaçırılan çocuğun annesini oynuyordu.
Ayla’ nın babası Selâhattin Özakar bu defa hukuki bir mücadeleye girişti, filmi yasaklattı, üstelik bir eksiğiyle bütün kopyaları da toplattı.
“Kayıp Kız Ayla”, sadece Türkiye sinema tarihinin değil, dünya sinemacılığının da yasaklı filmleri arasında bulunuyor.
MURAT BARDAKÇI...


https://youtu.be/UMGMWhOQwtY

Günün Sözü : "Kötü bir şey olduğunda keşke onun değil benim başıma gelseydi denilen tek şey, evlatmış." 

çocuklara sahip çıkılması ile ilgili sözler ile ilgili görsel sonucu

İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
18 Eylül 2018, Antalya- Turkey

17 Eylül 2018 Pazartesi

ADAMSIN...





Merhaba Gönül Dostlarım,
Sinema oyuncusu ve senaryo yazarı Tarık Akan, vefatının ikinci yılında anılıyor. 
Asıl adı Tahsin Tarık Üregül olan sanatçı, 13 Aralık 1949’da İstanbul’da dünyaya geldi.
Barış Zeki, Yaşar Özgür ve Özlem Eregül isimli üç çocuğu bulunan usta isim, 16 Eylül 2016’da, akciğer kanseri tedavisi gördüğü hastanede yaşama veda etti.
Adam gibi adamdı Tarık akan ... kendisi gibi yakışıklı baktı hayata...bıraktığı filmler ve yazıları kültür hazinemiz ... Kendisine Allah' tan Rahmet yakınlarına ve sevenlerine sabırlar dilerim. Ruhu şad ışıklar yoldaşı olsun...
Oğlu Barış Üregül Akan ile yapılan röportajda Babası ile ilgili sözleri şöyledir; 
Görüntünün olası içeriÄŸi: 2 kiÅŸi, oturan insanlar, sakal ve açık havaSolcusu-sağcısı herkes cenaze törenindeydi Çok az insana nasip olur bu! Çünkü babam şu kesimin, bu kesimin adamı değildi. Herkes eşit olsun ve ilerlesin isterdi. O yüzden de cenazesinde her kesimden insan vardı. İnanılmaz bir kalabalıktı! Yetkililer bile bu kadar büyük bir kalabalık beklemiyordu! Hatta biz bir ara endişe ettik, yeteri kadar polis yok diye. Ama tek bir taşkınlık olmadı. Babam görse çok şaşırırdı! Niye? Bu kadar sevildiğini, kalabalığı görse, 'Vay, bu kadar seviliyor muyum?' derdi. Babam çok enteresandır, meşhur olduğunu, sevildiğini unuturdu.
ADAMSIN...
Albay çocuğu olmana rağmen çocukluğunda su satmış, ciklet satmışsan, mahalle çocuğu olarak yetişmişsen adamsın.
Çevrende en güzel kadınlar varken ve sen tüm erkeklerden yakışıklıyken adın magazin gazetelerine düşmemişse adamsın.
Şöhretin zirvesindeyken, Hababam Sınıfı afişinde Münir Özkul'a olan saygından onun adını kendi adından önceye afişe yazdırdıysan adamsın.
Tüm ülke seni izlemek için kuyruk olmuşken, çuvalla para kazanabilecekken halkın sorunlarını, acılarını, hüznünü, insanı anlatmayı seçtiğin için, parasız kalacağını bile bile salon filmlerinden vazgeçip sosyal içerikli ve politik filmlere geçmişsen adamsın.
Yeşilçam'ın belli başlı yapımcılarını karşına alıp aylarca işsiz kalmışsan, işportacı olmuşsan, denizlerde can kurtarmış, taksilerde direksiyon sallamışsan adamsın.
Tam da bu sürecin üzerine "Maden" diye bir film çevirmiş ve bir de sistemin dikkatini üzerine çekmişsen, durmamış Yılmaz Güney’le "Sürü" olmuş, "Yol" olmuşsan, doğu insanının acıları için "Derman" olmuşsan adamsın.
Her dönem bir çok partinin siyasete girme teklifini reddettiysen, politikacı olmayıp sanatçı kalmayı seçtiysen adamsın.
Kolay bir hayat seçebilecekken, insanlar açken, işkence görüyorken yalı hayatlarını reddederek mazlumun yanında yer almışsan, devrimci, solcu olmuşsan adamsın.
Yeşilçam'ın krize girdiği dönem parasızken, gazinolarda şarkı söylemen için, reklamlarda oynaman için gelen astronomik paraları elinin tersiyle itmişsen, 45 yıldır hiçbir reklam filminde oynamamışsan adamsın.
Tekel, maden, DİSK işçileri için en ön safta yer alıp, askerler tarafından hapse atılmışsan, 1 Mayıs' larda korkmadan yürümüşsen adamsın.
Bir televizyon kanalının dizi filmlerinde oynaman için gelen 1 milyon doları (en zor zamanında) dünya görüşüne uymadığı için hiç düşünmeden reddettiysen adamsın.
Sana işkence eden, o zarif saçlarının bitlenmesine neden olan kimi askerlere rağmen, kumpas mağduru (Ergenekon ve Balyoz) askerler için Silivri'de polis barikatlarını yıkmış ve gaz yemişsen adamsın.
Solcu kimliğine, Atatürk ve onun yarattığı Cumhuriyet değerlerini ekleyerek, dimdik ayakta kalmışsan adamsın.
Ali İsmail için, Berkin için, Gezi için korkusuzca öne çıkmışsan, doğayı ve çevreyi koruyup sahip çıkmışsan adamsın.
Sokakta doğum yapmış kedileri ve yavrularını evine almışsan beslemişsen, ömrün boyunca kedilerle yaşamışsan, hayatın boyunca hayvanları sevip korumuşsan adamsın.
Bir eğitimciden daha çok eğitim için uğraştıysan, çağdaş, laik, Atatürkçü bir gelecek için yırtındıysan, yoktan bir Taş Mektep yarattıysan adamsın.
Zor zamanlarında, Türkan Saylan hocanın yanında durduysan ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne sahip çıktıysan, Nazım Hikmet Vakfı'na ve daha nice vakıf ve derneklere gönlünü kattıysan adamsın.
Kansere meydan okuduysan, hastayken bile Bakırköy sokaklarında gezdiysen, son anına kadar halkın içindeysen adamsın.
İşçinin, emekçinin hakkı için Soma davasının gönüllü avukatı gibi davrandıysan, barış davasında sanık sandalyesinde oturduysan adamsın.
40 yıl boyunca defalarca kez ölüm tehditleri almana rağmen hiçbir koruma talebi olmadan yiğitçe yaşadıysan adamsın.
Kimi yöneticilere, siyasetçilere yağ yakacağına, karşı durduysan adamsın.
Saçlı-saçsız, bıyıklı-bıyıksız, sakallı-sakalsız hallerinde bile; en güzel yüzünle, halka en yakışıklı selamını çakmışsan adamsın.
50 yıl sonra ilkokul öğretmenini tüm Türkiye'yi arayıp bulduysan, bu vefayı herkese göstermişsen adamsın.
Bir çok kişiye kimsenin haberi olmadan yardım yapmışsan, Doğu ve Güneydoğu'daki çocuklara her yıl bot, çorap ve kitap göndermişsen adamsın.
Kanserle savaşırken bile dostlarına, sevenlerine umut dağıttıysan, sonra da sessizce gittiysen adamsın.
Ölümünle 7'den 70'e herkesi bir araya getirdiysen, umutsuz kalabalıklara yeniden umut olduysan adamsın.
Tüm bunları bir arada yapmışsan, bu ülkenin gördüğü en büyük sanatçısın, en büyük adamsın. Sen...
*TARIK AKAN’SIN...
Murat HATTATOĞLU <<<

https://youtu.be/pSdzCFhWCE0

tarık akan sözleri ile ilgili görsel sonucu


Günün Sözü : " Ben bugünkü Türkiye' yi içime sindiremiyorum. Şu hale bir bakın. Büyük devlet adamı Atatürk'ün manevi değerlerine hemen her gün hakaret ediliyor, kahroluyorum." Tarık Akan (Ekim 2012)
İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
17 Eylül 2018, Antalya- Turkey

15 Eylül 2018 Cumartesi



TATİL DÖNÜŞÜ...

altın renkli deniz kızı resimleri ile ilgili görsel sonucu


Merhaba Gönül Dostlarım,


Aylarca yoğun iş stresi altında çalıştıktan sonra gelecek tatili hayal etmek her çalışanın iple çektiği bir dönemdir. Ancak tatil bittiğinde uzun bir süre rutinin dışına çıkan çalışanlar için artık ’gerçek hayata’ dönme vakti geldi çattı.

altın renkli deniz kızı resimleri ile ilgili görsel sonucu
İş stresinden uzak geçirilen tatil dönüşünde ’iş maskesini’ yeniden takıp işe adapte olmak da başlangıçta zor gelir.  Bu duruma yeniden alışmanın zaman aldığı kanaatindeyiz. Üstelik adaptasyon süreci ne kadar uzarsa kişinin motivasyonunun o kadar azaldığı da bilinmelidir.
’Tatil dönüşü adaptasyon depresyonu’ ya da ’yaz depresyonu’ denilen bu durum tatilde biriktirilen tüm enerjinin bir anda yok olup gitmesine neden olabiliyor. İstanbul Florence Nightingale Hastanesinden, Uzman Psikolog Emrah Polat  tatilden dönen kişilerin yaklaşık yüzde 50’sinin kendisini iyi hissetmediğine dikkat çekiyor;

Sağlık sorunları baş gösteriyor!
İş hayatına yeniden adapte olmak çoğu kişide sıkıntı yaratırken, uykusuzluk, baş ağrısı, sindirim sistemi bozuklukları gibi birtakım sağlık sorunlarının da ortaya çıkmasına neden oluyor. Özellikle kaygı ve depresyona eğilimi olan kişiler adapte olmakta daha fazla zorluk çekiyor. Bu durumun tek istisnası ise ’işkolik’ olarak nitelendirilen çalışanlar.   
Bu kişiler hayatlarında fazla yer tutan başarı hırsları sayesinde çalışmaya hiç sorunsuz başlayabiliyor. Üstelik kendilerini iyi hissettikleri ortama döndükleri için sanki hiç ara vermemiş gibi işlerine ilk günden devam edebiliyorlar.

altın renkli deniz kızı resimleri ile ilgili görsel sonucu 
İstifalarda artış yaşanıyor…
Çalışanların iş stresinden ve sorumluluğundan uzak geçirdikleri tatil döneminden sonra tekrar eski rutine dönmeleri çoğu kişide mutsuzluğa neden oluyor. Yaşanan bu mutsuzluk ve stresin etkisiyle çalışanlar biraz duygusal davranarak istifa etmek gibi yanlış bir karar alabiliyorlar. 
İnsanların tatil sonrası istifa etmelerinin psikolojik açıdan en önemli sebebi, tatildeyken işleriyle alakalı yeni kararlar aldıkları için, bu kararları hemen hayata geçirmek istemeleridir. Başarılı olamayınca da en kolay yol olan istifa mekanizmasını işletirler. Bunu önlemenin yolu, aldığımız kararları hayata geçirmeden önce biraz beklemeli zamanın ne getireceği görülmelidir
7 adımda bu sendromu yenin!
1-Tatilden 1 gün önce dönün: Tatilden dönüp hemen işe başlamak da uyumu zorlaştıran faktörlerden. Dönüş sonrası en azından bir gün önce gelip kendinize zaman ayırmanızda fayda var. 
2-Kendinize küçük zamanlar hediye edin:  Günlük alışkanlıklarınıza yeniden adapte olmanız açısından faydalı olacaktır. Spor yapmanız, hobilerinizle vakit geçirmeniz hatta televizyon karşısında kahvenizi yudumlamanız bile sizi tatil sonrası için hazır hale getirebilir. 

altın renkli deniz kızı resimleri ile ilgili görsel sonucu
3-Hafif egzersizler yapın: Gün içerisinde hafif yürüyüşlere çıkmak ve şehir içindeki havuza gitmek gibi tatili anımsatan etkinliklere katılmakta fayda var. 
4-Olumsuz olaylara odaklanmayın: Tatilin size verdiği pozitif enerjiyle hemen her şeyi değiştirme planlarına girişmeyin. İşinizden memnun değilseniz hemen bir coşkuya kapılıp istifa etmeyin. 
5-Büyük beklentiler içine girmeyin: Öncelikle kararlarınızı uygulamak için baştan öngördüğünüz zamanı belirleyin, acele etmeyin. 
6- Biraz daha sosyal olmanın vakti geldi! Tatil bitti diyerek eve kapanmayın. Dostlarınız ve sevdiklerinizle vakit geçirmeye çalışın. Sinema ya da hobilerinize zaman ayırın. 
7-Kendinize süre tanıyın: Tatilden eve döner dönmez günlük işlerin içine gömülmek, tatilde topladığınız tüm enerjinin uçup gitmesine yol açar. Bu nedenle yapılacak İşleri her gün yavaş yavaş yapın.
Alıntı : Uzman Psikolog Emrah Polat

https://youtu.be/qhCxMuvRV3s

youtube alpay eylülde gel dinle ile ilgili video

Günün Sözü :
Tatil Dediğin şey:
güzel geçen bir tatil ve kötü geçen bir tatil sonrası olarak ikiye ayrılır.
güzel tatile misal:
-insanın geri gelesi gelmiyor.
kötü geçen tatile misal:
-paramızla rezil olduk, evde otursak ondan iyiydi.


İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
15 Eylül 2018, Antalya-Turkey



11 Eylül 2018 Salı

YAZA VEDA VAKTİ...







Merhaba Gönül Dostlarım,

Çok acı bir gerçek ki zaten hiç anlamamışımdır yazın neden sadece üç aydan ibaret olduğunu..  kaldı ki günümüz hava koşullarında o üç ayında bir ayı zaten (haziran oluyor bu) ha yaz geldi, gelecek beklentileriyle geçiyor. ee ağustosun da haa yaz bitti, bitecek üzüntüleriyle geçtiğini var sayarsak geriye bir tek dolu dolu yazı geçirdiğimiz temmuz ayı kalıyor..
 Benim mevsim takıntılarım vs yoktur.. bulunduğum zaman ve ortamdan keyif almaya bakarım..
Güzelim Türkiye' min bazı bölgelerinde yaz mevsimi hala devam ediyor, yazarın dediği gibi,


Şimdi deniz vakti, plajlar bizi bekliyor ... 





''Yaz mevsimi daha bitmedi. Bilinmez kim sağ çıkar, kim bizi terk eder önümüzdeki yaza kadar ... Bu hayata bir defa geliyoruz, biraz da kendimizle ilgilenelim, 

sayılı kalan yaz günlerimizde, soğuk kış günleri için moral, güneş ve enerji depolayalım ..

''Yaz ne zaman biter?

İnsanların yaz mevsiminde en çok merak ettiklerinin başında yaz mevsimi ne zaman bitecekyaz ne zaman bitecekyazın bitmesine ne kadar kaldı gibi sorular gelmektedir. Takvimsel olarak yaz mevsimi 1 Haziranda başlar. Meteorolojik açıdan ise yaz sıcakları bazı yıllar mayıs ayında başlayabilir diyebiliriz. Yani yaz mevsiminin meteorolojik açıdan ne zaman geleceği veya biteceği takvimsel tarihlere göre farklılık göstermektedir.

Yaz mevsimi takvimsel olarak 1 Haziran’da başlar. Fakat meteorolojik açıdan tam olarak ülkemizde bu tarihte başladığı söylenemez. Çünkü yurdumuzun doğu kesimleri yükseltiden dolayı yaz mevsimine daha geç girerken, batı bölgeler yaz mevsimine daha erken girebilmektedir. Ancak genel olarak yaz mevsimine meteorolojik açıdan mayıs aylarının ortasında başlayıp, eylül ayının ortalarında veda edeceğimizi söyleyebiliriz. Yani yaz mevsimi ne zaman biter sorusuna yanıt meteoroloji açısından eylül ayının ilk haftası ya da ikinci haftasıdır.



Ülkemizde yaz mevsimi mayıs ortasından başlar, haziran, temmuz, ağustos aylarında devam edip eylül ayı ortasına kadar sürer. Eylül ayı ilk haftası ya da eylül ayının ikinci haftasından itibaren meteorolojik açıdan havalar bozmaya başlar. Havalar ne zaman bozar sorusuna yanıt eylül ayının ikinci haftasından sonra şeklinde yanıt verebiliriz.

Alıntı : www.havaforum.com

https://youtu.be/QaSOARSKgHA                                              https://youtu.be/l_RAoLYdar4                    

yaz günleri ile ilgili sözler ile ilgili görsel sonucumazhar fuat özkan bu sabah yağmur var istanbulda resim ile ilgili görsel sonucu

Günün Sözü :"  Ne güzel olur yaz akşamları; Akdeniz sahilleri, Ege sahilleri, ne güzel olur memleketimin şehirleri."


 



İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/

11 Eylül 2018, Antalya-Turkey