30 Ekim 2019 Çarşamba

BİR REÇETE YAZ DOKTOR








                                                             















Merhaba Gönül Dostlarım,

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı dün tüm yurtta  uzun bir süredir hiç kutlamadığımız bir şekilde müthiş bir coşkuyla kutladık.

Resim


Cumhurbaşkanlığının resmi Twitter hesabından yapılan paylaşımda, "29 Ekim Cumhuriyet Bayramı sevincimizi paylaşan tüm dost ve kardeş ülkeler ile kurum ve kuruluşlara teşekkür ederiz. Cumhuriyetimizin 96' ncı yıl dönümü kutlu olsun." ifadesine yer verildi.
Öte yandan paylaşımda, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı 'nı kutlayan aralarında ABD, İngiltere, Rusya'nın da bulunduğu ülkelerin bayraklarının fotoğraflarına da yer verildi.
Bugünkü sayfamızda çok değerli yazarımız sayın Bige Güven Kızılay' ın "Ülkemize Bir Reçete Yaz Doktor" başlıklı yazısına yer verdim.
İbrahim Birol
*****
Bu ülkeye bir reçete yaz doktor.
Gece yatmadan o gün olan üç güzel şeyi hatırlasınlar. Yazsınlar bir yere.
Sabah şükrederek açsınlar gözlerini.

Sularını yudumlarken bir kapsül hoşgörü, bir kapsül empati alsınlar aç karnına. Mide koruyucu niyetine.

Yedikleri her lokmaya teşekkür ederek bitirsinler kahvaltılarını. Yuttukları ekmeğin buğdayını yetiştiren eller gözlerinin önüne gelsin, çayı yudumlarken Rize’ nin o zümrüt tepeleri canlansın zihinlerinde ve zeytin tanesini çatalına takarken Ege’ nin o bilge, o güzelim zeytin ağaçları rüzgarda hışırdayıversin kulaklarında...

Sonra bir kaşık merhamet, bir kaşık vicdan , aman yalnız ; tok karnına. Ve lütfen “her gün”. Asla unutmadan. Yoksa hayati tehlike var, onu mutlaka söyle, emi doktor? Bu iki şurup çok önemli.

Bol su içsinler sonra. Bir zahmet içlerinden “sevgi” kelimesini geçirerek ama...
Çünkü bedenimizin yüzde altmışı su ya hani; işte ondan. Hani suyun hafızasının olduğu artık bilimsel olarak bir güzel kanıtlandı ya, o yüzden. Varsa bir sevgi eksiği, ancak kendisi tamamlayabilir insanın. Kendi yüreğine sevgiyi ancak kendisi ekerse tomurcuklanıyor çünkü. Başkası gelsin de beni sevsin diye beklemesin hiç kimse.
Neye mi iyi geliyor bu? Bilmiyormuş gibi durma be doktor; toplumda sevgisizlikten şikayet edenler için birebir tedavi. Önce kendini seveceksin, sevilir bir insan olacaksın, sonrası mutlak şifa zaten.

Öğlen yemeği sırasında iki doz dostluk. Acaip bir icat bu azizim. Karın bile doyurur tek başına, o kadar yani. Tarihin gelmiş geçmiş en mucize ilacı.
Yemek sonrası iki doz vefa, bir avuç dolusu da merhamet. Hatta bir de dost varsa yanında, mümkünse birbirlerine içirsinler ilaçlarını. Söyle emi onlara, öyle daha etkili oluyor diye.

İş yerine dönünce, bir mis gibi köpüklü kahve söylesinler kendilerine. Hah işte, onun yanında gelen su var ya, onunla bir tablet güven. İlk haplar kendilerine güven için. Tedavinin ikinci aşaması etrafa güven. Son aşama ise ne biliyor musun; memleketine güven. Hani şimdi yemekte dostluk almıştınız ya, etkisini iyice artıracak, hiç merak etmeyin diye rahatlat onları.

Bol yürüyüş yaz reçeteye. De ki yürürken derin derin nefes alsınlar. Sağlarına sollarına iyice baksınlar. İncecik enseli simitçi çocukları, simitlerin susamlarını yiyen kuşları, kıvrılmış uyuyan kedicikleri, soğuktan büzüşmüş dilencileri, elleri poşet dolu zor yürüyen teyzeyi, okuldan çıkmış öğrencileri, kasketi yamulmuş kan ter içinde koşturan amcayı, dertlerden omuzları düşmüş üniversite öğrencisini, su birikintisine atlayıp eğlenen cimcimeyi, ona yan yan çapkın bakan cin gibi oğlanı görsün gözleri. Kuruyan dalları, açan fidanları, kokan kokmayan gülleri, yerdeki şahane renkli yaprakları, denizin değişen renklerini, rüzgarın kokusunu, belediye bankının arkasında yazan şiiri, salıncakta sallanan çocuğu da fark etsinler bi zahmet.
Çünkü hayat aslında bunlardan ibaret. Ve yok aslında birbirimizden bir farkımız.
Bolca yürüyüş yaz reçeteye sen doktor. Ama böylesi yürüyüş yaz.

Sonra yasakları da yaz mutlaka. De ki televizyondaki o proje diziler yasak. Beline silahı sokan her adamın kahraman , kocası zengin her kadının güçlü lanse edildiği, bir sürü kötünün içinde bir iki zavallı iyinin sürüm sürüm süründüğü o algı operasyonu dizileri izlemeniz yasak de emi. Çünkü Türkiye bu değil de. Türkiye’ yi televizyondaki dizilerden öğrenmenize gerek yok. Yaşayarak öğrenin de. Beyaz ekrana bakacağınıza birbirinizle konuşun de. Komşularınızla selamlaşın mesela de. Bunu da yaz reçeteye emi... Emi doktor?

Sonra de ki, cep telefonlarınızı koyun bir kenara de. Doz aşımı oluyor, zehirleniyorsunuz de.
Şimdi de, en ama en önemli ilacınızı yazıyorum de : “Aile”.
Gözlerinin içine baka baka tekrar et. “Aile”.
Akşamları serbest doz aile. Ne demek serbest doz? Yani sınırsız, yani canınızın istediği kadar, yani doyana, doyurana kadar.
Bir masanın etrafında toplaşın, Allah ne verdiyse yiyin, için, paylaşın, bölüşün, dertleşin, ağlayın, gülüşün. Aile olmanın anlamını kavrayın yeniden de. Kimse odasına çekilmesin de. Herkes salonda buluşsun. Artık çekirdek mi çitlersiniz, karpuz mu kesersiniz, kestane mi közlersiniz, salep mi kaynatırsınız, size kalmış de .

O reçeteye hatırım için kitap da yaz be doktor, olur mu? Ama güzel, moral veren, insanın içini açan, inancını tazeleyenlerden. Benimkileri de yazabilirsin istersen, hiç itirazım olmaz.  Sonra “Beyaz Zambaklar Ülkesinde”’yi yaz mesela, “Toprak Uyanınca”yı yaz, “Momo” yu yaz, ne bileyim, “Bir Çift Yürek” olabilir, "Çalıkuşu" olabilir, sen yeter ki yaz, ben upuzun listeler yaparım sana.

Bolca kucaklaşma yaz tamam mı? En çok da aile için. Birbirine dokunmayı unuttu insanlar. Serbest doz kucaklaşma yaz sen herkese. Unutmuşlardır belki, tarif et. Şöyle kollarınızı iki yana kocaman açın, karşınızdakinin bedenine sarıverin de. Kalbinizi yaslayın ki onun kalbi de sizin sağ yanınızdaki boşluğu doldursun de. Gözlerinizi de yumun, bir süre kalın öylece de. Gözleriniz mi doldu, amaaan bırakın aksın gitsin, gözlerinize de temizlik olur de. Mevlana’ nın sözünü hatırlat onlara, “Gözyaşının bile görevi varmış, kendinden sonra gelecek gülümseme için temizlik yaparmış”.

Bu ülkeye bir reçete yaz doktor.

İnanç yaz emi. Önce kendine, sonra memleketin diğer insanlarına.
İnsan kendine inanç duymadan insanlığa inanç duyamaz çünkü.

De ki, tüm ilaçlara rağmen hala iyi hissetmiyorsanız, ne yapın biliyor musunuz de.
Dönün bir bayrağa bakın, bir Atatürk fotoğrafına bakın de.
O size en umutsuz zamanlarda bile pırıl pırıl doğan güneşi hatırlatsın de.
Umutsuzluğun da, umudun da, korkunun da cesaretin de bulaşıcı olduğunu söyle onlara.

Öyle bir reçete yaz ki doktor, yok olan umutsuzluk ve korku olsun.
Umutla cesaret bulaşsın hepimize.
Desinler ki Türkiye’de salgın varmış. Umut salgını... Cesaret salgını...

Bir reçete yaz doktor...

Bu ülkeye bir reçete yaz.

Hepimize şifa olsun .

Bige Güven Kızılay
27.10.2019


https://youtu.be/7MpDCGHCzO8

 30 Ekim 2019, Antalya-Turkey




29 Ekim 2019 Salı

ATATÜRK' ÜN HAYALİNDEKİ TÜRKİYE





Merhaba Gönül Dostlarım,

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız ile ilgili yazılarıma bugünde devam ediyorum. Hürriyet Muhabiri İpek Özbey' in 2018 yılında  Değerli hocamız Prof. Dr. İlber Ortaylı ile yaptığı "Atatürk nasıl bir liderdi ve nasıl bir ülke hayal ediyordu?" konulu  bir röportajın  bazı bölümlerini, Cumhuriyetimizin kurulduğu bu anlamlı günde sayfamıza taşıdık.

Aziz Milletimizin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun !

İbrahim Birol

*****

Tarih 29 Ekim 1923… Mustafa Kemal ve arkadaşları Cumhuriyet’i ilan etti. Türkiye Cumhuriyeti, bugün 95’inci yaşını kutluyor. Peki Atatürk nasıl bir liderdi ve nasıl bir ülke hayal ediyordu? Galatasaray Üniversitesi ve MEF Üniversitesi Öğretim Üyesi, Hürriyet yazarı Prof. Dr. İlber Ortaylı’yla 1923 Türkiye'sinin koşullarını, bugüne uzanan cumhuriyet sürecini ve gündemdeki tartışmaları konuştuk. Ortaylı, “Mustafa Kemal Paşa’nın hayalleri çok açık. Kadın-erkeğin eşit, fevkalade üretken, okuma-yazma meselesinin halledildiği, eğitimin gittikçe arttığı, köylünün adam olduğu bir Türkiye” diyor.

İlan edildiğinde cumhuriyetin halkta bir karşılığı var mıydı, yeni rejimin ne olduğu biliniyor muydu? 

Cumhuriyet fikri biliniyordu. İyi yönde bilenler, “Çok isteriz” diye abartanlar,
‘kötülüklerin anası’ diye görüp, mutlak olarak karşı çıkanlar vardı.  Cumhuriyete karşı çıkanlar “Bin yıllık saltanatımız, âdetlerimiz gidecek” diye düşünenler değil, “Bu zındıklık, Frenk icadı” diye bakanlardı. O zaman tabii bir garip fetva mekanizması işliyor, bu çok enteresan…
“Cumhuriyet İslam’a en yakın rejimdir”... Diyeceksin ki “Orada nasıl hilafet, babadan oğula geçen monarşi söz konusu”, onun cevabı yok. Ama şurası bir gerçek ki, Türkiye Cumhuriyeti ilan edildiği zaman Asya’ nın çok büyük kısmı koloniydi ya da başkasının idaresi altındaydı. Mevcut şeklen bağımsız diyeceğimiz devletlerin çoğu kendi monarşileri tarafından idare ediliyordu. Hatta bu Osmanlı’dan yeni ayrılan Arap ülkeleri için de söz konusuydu. Efendim cumhuriyet ilk önce Azerbaycan’da çıktı, Kazan-Başkır cumhuriyetleri oldu Tataristan. Ancak bunların hepsinin sonu geldi. Oralarda cumhuriyet, Sovyet idaresinin alt kompartımanları şeklinde tezahür etti. Cumhuriyet, 1923’te Türkiye’de kuruldu. Zannediyorum asayişi sağlama, teşkilatlanma konusundaki zengin devlet geleneği bu işe yardımcı oldu. Cumhuriyet idaresi devam etti. Cumhuriyet’in mağduru olacak Osmanlı ailesi sürgüne gitti, ancak bunların Cumhuriyet rejimi aleyhinde çalıştıkları pek görülmedi. Hatta seslerini bile çıkarmıyorlar, bunu ayıp addediyorlardı. 

Cumhuriyeti ilan ederken nasıl bir Türkiye düşlüyordu?

Hayal ettiği Türkiye gerçekleşiyor. Kadın-erkeğin eşit, fevkalade üretken, okuma-yazma meselesinin halledildiği, eğitimin gittikçe arttığı, köylünün adam olduğu bir Türkiye. Hayalleri çok açık. Bulgaristan köylüsünün kafa tutan haline bakıp, “Ben de böyle istiyorum” demiş. Atatürk’ün istediği Türkiye beynelmilel kültürü benimseyen bir ülke. Müzik bileceksin, opera bileceksin, yapacaksın. “Bunu yapan adam her şeyi iyi yapar” diyor. Kafasındaki projeler çok açık. Ve tarzını değiştiren bir adam. 50 sene önceki Türk subayından çok farklı, bütün arkadaşları gibi. Dans da ediyor, Fransızca da konuşuyor, opera da besteletiyor. Bu büyük bir değişimdir. Bu asrın en büyük sosyologlarından biri, belki de birincisi Rolf Dahrendorf, böyle bir değişim karşısında aşka gelmişti. Bu toplumun çalışma kalıpları değişiyor, hâlâ da oturmadı yerine ama değişiyor. 

Bir sözü var: Türk milletinin fevkalade meziyetleri vardır. Fakat ne yazık ki, onu cehalet ve karanlık içinde bırakıyorlar diye… Buna katılıyor musunuz?

E tabii öyle. Bir toplumun eğitimi olmadıkça, meziyetlerini ortaya çıkaramazsın. Bunu söylüyor, çok açık. Biz eğitimde rakam olarak eskiyi geçmiş gibi görünüyoruz ama nitelik olarak hayır. Eski eğitim tarzında herhangi bir insan emin olabilirdi, muvaffak olabilirdi. Bir dereceden sonra bu mümkün olmadı. Fransa’dan, Almanya’dan liseden gelip, burada sıkıntı çekmeden düz liseye devam eden çocuklar vardı, bu artık olamıyor. Nitelik değişmiş… Bunların düzeltilmesi lâzım. 

Cumhuriyet bize ne kazandırdı?

Cumhuriyetin bize kazandırdığı şey ilerlemedir. 

Art arda Atatürk kitapları yazılıyor. Buna neden ihtiyaç duyuluyor sizce? 
Tabii yazacaklar. Memnun oluyorum, hele bir de iyi yazılır, okunur ve etkisi görülürse “Helal olsun” derim. 

Siyaseten de bir deha mıydı?





Öyleydi. Ama askeri dehası şu; ricat savaşını bir bozguna değil bir politikaya, bir askeri stratejiye çevirmeyi başarmıştır. Askerini iyi tanıyor, seviyor ve güven veriyordu.

Atatürk’ü farklı kılan neydi?

Tarihi büyük ölçüde kişiler yapar. Birincisi, o bir örgütlenme dehasıydı. Kendini çok iyi kontrol etmesini biliyor, çok iyi gizlemesini biliyor, zamansız ileriye atılmıyor. Bu özellik 20.Yüzyıl liderlerinin ekseriyetinde yoktur. Ayrıca Atatürk, bilinecek şeyleri çok iyi biliyor, tecrübelerini iyi kullanıyordu. En önemlisi şuydu: Mustafa Kemal, hiçbir zaman ve zeminin olumsuzluklarına teslim olmadı. Eğer hedefi ileri koyuyorsan o bir dehadır ve deha dâhilere has bir inattır. 

İpek Özbey
iozbey@hurriyet.com.tr

28 Ekim 2019 Pazartesi

CUMHURİYETİMİZ 96. YAŞINDA



19-10/09/29-ekim-3.jpg




Merhaba Gönül Dostlarım,


Bugün bizim için önemli ve değerli bir gündür. Çünkü bugünde, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet kurulmuş ve insanlar Cumhuriyetle birlikte özünde var olan özgürlük ve eşitlik gibi unsurları kavramıştır. 
Cumhuriyet bir halk yönetimi şeklidir. Cumhuriyet yönetiminde egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Zaten ulu önder Atatürk'ün de dediği gibi : " Türk ulusunun yaradılışına ve yaşantısına en uygun olan yönetim şekli Cumhuriyettir." Atatürk bu sözüyle, Türk ulusuna yakışan yönetimin Cumhuriyet olduğunu belirtmiştir. Çünkü Cumhuriyet bağımsızlık, özgürlük ve eşitlik gibi kavramları içinde barındırır. 

29 Ekim günün anlam ve önemi nedir? 29 Ekim Cumhuriyet bayramı ile ilgili yazılarBağımsızlık , özgürlük ve eşitlik Türk ulusunun önem verdiği unsurlar olduğu için, Türk ulusu ancak bir Cumhuriyet yönetim şekliyle yönetilebilir.Cumhuriyete kavuş- mamız  tabiki de kolay olmamıştır.Çünkü atalarımız uzun yıllar bu uğurda savaşıp, kanlarını ve canlarını vermişlerdir.
Onlar bu uğurda korkusuzca savaşıp bizlere rahat, huzurlu ve mutlu bir toplum bırakmak için ellerinden geleni yapmışlardır. 
Biz Cumhuriyetle huzura, rahata ve mutlu bir yaşama kavuştuk. Bu yüzden atalarımızın bizlere bıraktığı Cumhuriyetin anlam ve önemini kavramak için her yıl 29 Ekim' de kıvançla bu milli bayramı kutlar, ulusça seviniriz.
Unutmayalım ki!
CUMHURİYET bizim için en büyük bayramdır.

Kübra VATAN
8.Sınıf Öğrencisi
Düzce   
            
*****

Cumhuriyet Hürriyet Demek


Uzun ve zorlu yılların zaferle sonuçlandığı 29 Ekim 1923 Türk’ün gücünün tarihidir. Bir erdem ve gurur günüdür. Cumhuriyet demek Türk milleti için hürriyet demektir.
      Cumhuriyet bir halk yönetimidir. Millet tarafından seçilmiş bir meclisin yönetimde söz sahibi olmasına dayanan bir yönetim şeklidir. İşte bu kutlu günde cumhuriyet ilan edilmiş ve millet Kurtuluş Savaşı’ ndan sonra yaşadığı zorlu yılları zaferle sonuçlandırmıştır.
       Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bu kutlu güne kavuşmak hiç de kolay olmamıştır. Ülkemiz çok şehit vermiş, nice ana yavrusuz, evlatlar babasız kalmıştır. Türk insanı hem içerden hem de dışardan pek çok düşmanla savaşmış büyük bir mücadele sonucu milletini refaha kavuşturmuştur.
       Cumhuriyetin ilan tarihi 20 Ekim 1923’tür. Bu zafer her yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanır. Türk milletinin yönetim şekli cumhuriyettir. Bu anayasamızın 1. Maddesinde “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” Sözüyle belirtilmiştir. Bu madde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
       Cumhuriyeti kurmak, bu zorlu savaşları kazanmak kolay olmamıştır. Şehitlerimizin bu uğurda verdiği canların sızlamasını istemiyorsak bize düşen görev milletimizin ülkemizin çıkarları için çalışmak, hiç durmadan çalışmaktır. 
Bu sebepledir ki Mustafa Kemal Atatürk gençlere şöyle seslenir:
 “ Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” 
Alıntıdır
https://youtu.be/qdIma53LNvE
https://youtu.be/Pfz-MGbX028


 29 Ekim 2019, Antalya-Turkey

27 Ekim 2019 Pazar

ATATÜRK VE CUMHURİYET




CUMHURİYET RESİMLERİ ile ilgili görsel sonucu



Merhaba Gönül Dostlarım,

Cumhuriyetimizin 96. yıl dönümünü kutlamaya hazırlandığımız bu günlerde Cumhuriyetin anlam 
ve önemini anlatan aşağıdaki yazımızı, her Türk vatandaşının okumasını, anlamasını, öğrenmesini  gelecek nesillere aktarmasını,  genç nesillerimizin Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkmasını önemle vurguluyorum.

CUMHURİYETİN  İLANI
24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmış, yeni Türk Devleti’ nin bağımsızlığı kabul
edilmişti. İkinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ nin toplanmasından 2 ay sonra 13 Ekim 1923’de
Ankara Türkiye Devleti’ nin Hükümet Merkezi oldu.
Artık, mevcut rejimin isminin de bütün açıklığı ile konulması, yeni devletin başkanının seçilmesi
gerekiyordu. O güne kadar Devlet Başkanlığı görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak
Atatürk tarafından yürütülmüştü. Diğer taraftan bazı yabancı ülkeler de Lozan Antlaşması’ nı
onay için Türkiye’deki yeni devlet rejiminin daha açık şekilde belirlenmesini istiyorlardı. Bu
sıralarda,27 Ekim 1923’te İcra Vekilleri Heyeti’ nin istifası ve Meclis’in güvenini kazanacak
bir kabine listesinin oluşturulamaması da bu soruna ivedi bir çözüm gerektirdi. İşte, iç ve dış
şartların doğurduğu bu gelişmeler sonucu 29 Ekim 1923 akşamı cumhuriyet ilân edildi. Bu suretle
 yeni devletin yönetim biçimi bütün açıklığı ile ismini almış oluyordu.
Cumhuriyetin ilânı ile "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" kuralı, artık devlet yönetiminde, en
 belirgin şekliyle yerini alıyor; demokrasiye giden yol daha aydınlık olarak çiziliyordu.

CUMHURİYET YÖNETİMİ
29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in ilâm ve Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine Meclis’ te yaptığı
konuşmadan:
Son yıllarda milletimizin fiilen gösterdiği yetenek ve kavrayış, kendi hakkında kötü fikir 
besleyenlerin ne kadar dalgın ve ne kadar incelemeden uzak, görünüşe düşkün insanlar olduğunu
pek güzel kanıtladı. Milletimiz, sahip olduğu özelliklerini ve değerini, hükümetinin yeni ismiyle, 
uygarlık dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeyi başaracaktır. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada 
işgal ettiği yere lâyık olduğunu eserleriyle kanıtlayacaktır.
Daima saygıdeğer arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak, onların
kişiliklerinden kendimi bir an bile ayrı görmeyerek çalışacağım. Milletin sevgisini daima 
dayanak noktası sayarak hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı 
ve galip olacaktır.
29 Ekim 1923 (Nutuk 11, s. 814-815)
Bir akşam sofrada, Kılıç Ali tarafından kaydedilen bir sözü:
– Cumhuriyetçilik ve toplumsal devrim, lâiklik ve yenilikseverlik Türk’ün öz malı ve özelliği 
haline geldiğini görmek, benim için büyük bir mutluluk olacaktır. Onun meydana gelişi çok 
yaklaşmıştır.O günden sonra uygarlık ve devrim yolunun kararlı yolcuları arasında, elbette görüş 
ve düşünüş farkları, önlem ayrılıkları doğal olarak ortaya çıkar. Bu ayrılıklarında millet için, 
memleket için, devlet için daima hayır ve rahmet doğacak.
(Kılıç Ali, Atatürk ve Cumhuriyet, Milliyet gazetesi, 2.11.1970)

Bu millet, bu memleket, yeni rejimi üzerinde dünyanın en beğenilen bir varlığı olacaktır. 

Ben bunu kendi gözlerimle görmeden ölmeyeceğim.     
1929 (İkdam gazetesi, 11.8.1929)






Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır
1926 İzmir suikast girişiminden sonra milletin binlerce telgrafla bu iğrenç girişimi lanetlemesi ve
üzüntülerini bildirmesi nedeniyle Anadolu Ajansı’na verdiği demeçten:
Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlatlarından oluşan büyük ordumuzun vicdanında,
akıl ve bilincinde kurulmuş olan cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan doğmuş ilkelerimizin,
bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar,
çok zayıf beyinli bahtsızlardır. Bu gibi bahtsızların, cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde
lâyık oldukları davranışla karşılaşmaktan başka talihleri olamaz. Benim değersiz vücudum,
bir gün elbet toprak olacaktır; fakat, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. Ve Türk
milleti güvenlik ve mutluluğunun kefili olan ilkelerle, uygarlık yolunda, duraksamadan yürümeye 
devam edecektir.
1926 (Atatürk’ün S.D. m, s. 80)
Efendiler! Size şunu söyleyeyim ki, devrimci Türkiye Cumhuriyeti’ni benim kişiliğimde
var zannedenler çok aldanıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, her anlamı ile, büyük Türk milletinin öz
ve aziz malıdır. Değerli evlatlarının elinde daima yükselecek, sonsuza dek yaşayacaktır.
(Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965)
Kaynak :
T.C. ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
 Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı


https://youtu.be/KfROdedcGxE
https://youtu.be/TWpdvL_pn9Q

 Günün Sözü : "Türkiye Cumhuriyeti, her anlamı ile, büyük Türk milletinin öz
ve aziz malıdır. Değerli evlatlarının elinde daima yükselecek, sonsuza dek yaşayacaktır." 
Mustafa Kemal Atatürk

27 Ekim 2019, Antalya-Turkey

24 Ekim 2019 Perşembe

CUMHURİYET DOKTORLARI







Tarih/ Kitap


Merhaba Gönül Dostlarım,

Her Cumhuriyet Bayram' ında olduğu gibi bu yıl da 29 Ekim tüm yurtta coşku ile kutlanacak. 
Biz de  bu kutlu Bayramımızı gelecek nesillerimize aktarmak ve yaşatmak adına bu büyük coşkuyu her yıl olduğu gibi  ' Gerçek Dostlar ' sayfalarımıza taşımayı kendimize bir görev addediyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti' nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin onuncu yılı kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku' nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiştir. Bu sebeple 29 Ekim günü Türkiye' de ve Kuzey Kıbrıs'ta   kutlanan bir millî bayramdır.
29  Ekim Cumhuriyet Bayramı haftası  etkinlikleri çerçevesinde bu coşkuya katkıda  bulunabilmek İstiklal Savaşımız esnasında  başta Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşlarının, şanlı ordumuz ve halkımızın verdikleri amansız mücadeleleri  bu satırlarımızda  bir kez daha hatırlatarak, her 29 Ekimde sonsuz minnet, şükran  ve  saygıyla anıyoruz. 

96. yılını kutladığımız Cumhuriyet Bayramı 1923'te ilk Meclis Cumhuriyet'in ilan etmesiyle başladı. Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'i çok zor şartlarda kurdu. 1923 yılında Türkiye perişan, millet sefalet içindeydi. Yıllarca süren savaş yüzünden memleket baştan sona harap olmuştu. Her taraf viraneydi, hiçbir uygar kurum yoktu. Atatürk, yalnızca Türkiye'nin değil, tüm dünyanın saygı duyduğu büyük bir liderdi. Nesiller geçse de bu millet için yaptıkları asla unutulmayacak.

İbrahim Birol

*****
At Sırtında Hastalara Yetişen Cumhuriyet Doktorları


turgut özakman kimdir ile ilgili görsel sonucu

Turgut Özakman, Türk bürokrat, yazar ve avukat. 1 Eylül 1930 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi' ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na dramaturg olarak girdi. Vikipedi

Turgut Özakman’ ın iki kitaplık Cumhuriyet romanı 28 Eylül 1922 – 29 Ekim 1923 (Birinci Kitap) ve 29 Ekim 1923 – 10 Kasım 1938 (İkinci Kitap) arasındaki on beş yıllık cumhuriyet dönemini anlatır. “Tarihimizi doğru bilirsek, aramızdaki anlaşmazlıkların çoğu sona erer” diyen Özakman’ ın belgeler ışığında hazırlanan iki ciltlik başyapıtını mutlaka ama mutlaka okumalısınız.

Turgut Özakman’ ın Cumhuriyet romanında halk sağlığı için yapılan hizmetlere de yer verilmiştir. Belgeler ışığında hazırlanan tarihsel romanın gerçek kahramanlarından biri de Doktor Hayri Bey’ dir.
1928 yılında iki yıllık zorunlu hizmet için Urfa’ nın Suruç ilçesine atanan Hayri Bey, kaymakamın kendisine bulduğu toprak damlı, iki göz eve yerleşir. Yatağına akrep çıkmasın diye karyolanın ayaklarına su dolu kovaya sokarak uyuyan Hayri Bey, yeni açılan Sağlık Merkezi’ ni görünce olanaksızlıklar karşısında şaşırır. Tek katlı, taş bir evde, tek doktor olarak yanında bir sağlık memuru ve yaşlı bir hizmetliyle çalışmaya başlayan Hayri Bey, bölgeye doktor geldiğini duyan hastaların akın etmesiyle en büyük sorunu fark eder: Hastaların hiçbiri Türkçe bilmiyordur.
Kısa sürede, çevrenin biricik umudu olur Doktor Hayri Bey. Köylüler para veremedikleri için utanıp yanlarında yumurta, isot, peynir gibi armağanlar getirmeye başlar Hayri Bey’e. 
Hayri Bey milli mücadelenin, cumhuriyetin doktoruydu. Bahane bulmak, şikâyet etmek yoktu sözlüğünde, var gücüyle mücadele etmeyi seçti Hayri Bey. Arapça ve Kürtçe öğrenmeye başladı. Bir süre sonra arkadaşına yazdığı mektupta şöyle diyordu Dr. Hayri Bey:
“Beni tanıyamazsın. Eski Hayri gitti, yerine başka biri geldi. Bunun nasıl olduğunu anlamadım. Hızıma ve çalışkanlığıma ben de şaşıyorum. Halkı çok çaresiz ve cana yakın buldum. Belki ondandır. Yardımım dokunsun diye çok çalışıyorum. Pantolonum ütüsüz. Boyunbağımı attım, mintan giyiyorum. Bir kemanım olduğunu şimdi yazarken hatırladım. Sakal bıraktım. Ata atlayıp köylere de gidiyorum. Fen memuru ile birlikte iki köyü sıtmadan kurtarmayı başardık. Bu büyük olay oldu. Trahom kursuna katıldım. Bazı el, yüz hareketleriyle desteklediğim, Türkçe, Kürtçe, Arapça, Süryanice ve Fransızca karışımı emsalsiz bir doktor dili icat ettim. İnanmayacaksın ama anlıyorlar. Nasıl anladıklarını bilmiyorum. Can havliyle olsa gerek.
Ben sana bir şey diyeyim mi? Sayımız çok olsa bütün bu salgın, yaygın, yerel hastalıkları da, bitliliği de, bilgisizliği de kısa zamanda yenip mahvedebiliriz. Yazık ki çölde bir testi su kadarız.
Birini iyi edince içimi bir huzur kaplıyor. Anladım ki hocaların anlattığı hekimlik duygusu buymuş. Yokluğun, zorluğun, yorgunluğun, akrep korkusunun ödülü bu. Hepsini silip süpürüyor.”
Cumhuriyetin belki de en zor cephesinde salgın hastalıklarla savaşan, Suruçluların sevgili doktorları Hayri Bey’in tek bir şikâyeti vardı: Her yere yetişememek. 

İndirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile isterseniz bu bölümün geçtiği Cumhuriyet - İkinci Kitabını, isterseniz iki kitabın bir arada sunulduğu Cumhuriyet – Birinci ve İkinci Kitap Setini satın alabilirsiniz.
Bilgi Yayın Evi
Günün Sözü : " Geleceğe güçlü biçimde ulaşabilmek Cumhuriyetimizi korumak ve yaşatmakla olanaklıdır."  Mustafa Kemal Atatürk



 24  Ekim 2019, Antalya-Turkey


22 Ekim 2019 Salı

YOL SADECE YOL DEĞİLDİR





Kitabını yazdığı Likya Yolu'nda kayboldu


Düşünceler


Merhaba Gönül Dostlarım,


Yol sadece yol değildir. Yol insana yordam öğretir. Yol insana hayatın bilmecelerinin ipuçlarını verir. İnsan yeryüzünde yollar katederken aslında kendi içinde upuzun yollar kateder. Asıl yolculuk da çıkılan seyahatler esnasında kendi içimize doğru yaptığımız yolculuklardır aslında. Yolların seyyahlara, yolculara en büyük faydası da işte budur. Her insan bu dünyada bir yolcu değil midir? Hayatın içinde gelip geçen, arkasına aşılmış katedilmiş yollar bırakan bir yolcu.
Asıl olan bir kere yola düşmek, yola çıkmaktır. Bir kere yola çıktığınızda ise yollar aşılır gider.
🕊~~Seyyah, Adem Özköse


*****
Ey sâf ve temiz kişi! Defineyi yıkık yerlerde ara!

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi“Hayata olumlu bakış anlayışımıza takılan bir genç şöyle sordu: “Peki siz hep mutlu musunuz? İhanet, haksızlık, adaletsizlik sizi üzmüyor mu? Hayal kırıklıklarınız olmuyor mu? 
Elbette üzülüyorum. Mazlumca ölümün, açlığın, adaletsizliğin, tarafgirliğin, nefretin ve saygısızlığın hâkim olduğu dünyanın gündemine hangi temiz vicdan kahkahayla gülebilir? 
Tabii ki üzülüyorum ve bazen evime tükenmiş dönüyor, bir köşeye çöküp ağlıyorum da. 
Anlamlı yaşamak, ortalıkta ördek yavruları gibi neşeli ötüşlerle dolaşmak değildir ki. Bilginizi ve bilincinizi yükselttikçe vicdanınızın ağırlığı artar. Lakin dert çekmek başka, karamsarlığa kapılmak başkadır.
Başarı ‘cefa-sefa’ kuralıyla gelişir: Yani yükseliş yoluna cefayla çıkar ve ilerlerseniz, sonunda sefaya varırsınız; sefada takılırsanız sonunda cefaya düşersiniz. Kimse bu ezeli imtihan ilkesinden kaçamaz.
Bilirsiniz ki cefalı doğma nispeten, yaşamak sefalıdır. Zorlayıcı başlangıca oranla, sürdürmek kolaydır. Yükselmek güçken, süzülmek rahattır. Savaş acıyken, zafer zevktir. Öğrenmek çileliyken, kazanmak keyiflidir. Evlilik acılar içerse de yuva sıcak bir sığınaktır. Anlıyorsunuz ki çileyi omuzlamayan başarıyı taşıyamıyor.

Bu açıdan Mevlana Rumi şöyle söylemiştir: 
‘Nerede bir dert varsa, deva oraya gider; neresi alçaksa, su oraya akar. Bulut ağlamadıkça yeşillik nasıl güler? Çocuk ağlamadıkça süt nasıl coşar? Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey sâf ve temiz kişi! Defineyi yıkık yerlerde ara! Git, kendine dert ara, dert bul; dertlerden bir dert seç kendine! Karanlıkta yıldızlar nasıl yol gösterirse, dostlara da elemler; sıkıntılar denizinde öyle yol gösterir.’

Dr. Muhammed Bozdağ



Günün Sözü : Başarı bir seyahattir, hedef değil. Mutluluk, gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil. Yolun sonunda olsa, ona varıldığında yol bitmiş ve vakit de geçmiş olurdu. Mutlu olmanın zamanı ise bugündür, yarın değil." (Mevlana)