28 Şubat 2021 Pazar

PAZAR SOHBETLERİ (3) 2021






Merhaba Gönül Dostlarım,

Avrupa Birliği (AB)' ye Türkiye' nin neden alınmadığı konusunu en iyi anlatan bu yazıyı herkesin okumasını tavsiye  ederim. İyi bir hafta sonu geçirmeniz dileklerimle.

Esen kalın, 

İbrahim Birol

****

TÜRKLER GİBİ EĞLENMEK

Almanya' dan gazeteci bir dostum aradı. Bir meslektaşımızın Ankara' ya geleceğini ve Türkiye-AB ilişkileri konusunda bir makale yazacağını söyledi. Gelecek arkadaş Türkiye'nin katılımına sıcak bakıyormuş. Benim adımı, telefonumu vermiş, yardımcı olmamı istiyormuş. Kabûl ettim. Neticede bir yerde memlekete hizmet durumu.

Ertesi gün aradı, buluştuk. Bir yerde oturduk bir-iki fincan çay içtik. Nereye gitmek istediğini sordum. ?Kocatepe Camii dedi. Niye?, diye sordum. ?Sen Müslüman mısın??. Değilmiş, ama merak ediyormuş. Neyse gittik. Bana kubbenin çapından, avizenin ağırlığını, toplam kapalı alanın metrekaresinden, avlunun kapasitesine kadar sorular sordu. Önce soruyu soruyordu, ondan sonra cevabını veriyordu.

Sonra akşam oldu. Türkler gibi eğlenmek istiyorum? dedi. Siz nasıl eğleniyorsanız, bir akşamı nasıl geçiriyorsanız, tam öyle?. Yahu yapma dedim, bünyen kaldırmaz dedim, dinletemedim. Eh, artık keyfi bilir. O yıllarda Ankara' da benim en sık uğradım mekânların başında Sembol Tanju' nun Neyzen' i vardı. Beraber Neyzen' e gittik.

Önce dekorasyondan büyülendi. Hatta not defterini çıkardı, ufak tefek eskizlerini çizdi. Derken ney taksim başladı. Çok şaşırdı; Bu dini bir enstrüman değil mi? Dini müzik çalıyor. Burası dindarların devam ettiği bir lokanta mı? diye sordu. Boşver dedim, takıl..

Neyden sonra ise Neyzen' de adet olduğu üzere aryalar okunmaya başlandı. Misafirim biraz daha şaşırdı. Sizde dedi, dinî müzik dinleyen, opera da dinliyor mu? Sizde dinlemez mi? diye sordum, aklı karıştı. Bu arada hayret içinde masaya yığılmaya başlayan mezelere, masalardan masalara yapılan rakı-meze ikramlarına bakıyordu. ?Burada herkes birbirini tanır mı? diye sordu, yoo, yahu boşver, sen takılmana bak? dedim.

Aryalar bittiğinde ise sıra popüler şarkılara geldi. Benden sözlerini çevirmemi istedi. Bir-iki şarkı sonra not defteri yeniden çıktı ve deli gibi not tutmaya ve soru sormaya başladı. Alevi türküsü okununca, burası Alevilerin yeri mi?, Dokuz sekiz çalınca, ?buraya Çingeneler mi geliyor?, Ege türküsü okununca ?buradakiler efeleri neden destekliyor?? diye sorular sordu durdu. Arada bir de ?bu müziklerden birini dinleyen ötekileri de dinliyor mu? diye sordu, daha da neler neler;

-Şu Urfa' nın etrafı dumanlı dağlar

- Buraya Urfalılar mı geliyor?

- Hayır.

- Lörke, lörke, lülülülü

- Burası Kürtlerin mi?

- Hayır

Bunlara anlam vermeye çalışırken, önce ?Çiao Bella, sonra da Venseremos çalınca birden ciddileşti.

-Bana istediğini söyle, ama ben bunun Şili Komünist Partisi marşı olduğunu biliyorum.

-Doğru, öyle zâten.

-Burası Komünistlerin mi?

-Şöyle bir çevrene bak, öyle mi görünüyor?

-?

Hayatında peçetenin sadece ağız silmek için olduğunu zanneden ve çatal-kaşık ile tabağa vurarak hiç bateri çalmamış bu arkadaş, sandalyelere çıkanlardan da önce biraz korktu. Sonra onun da içi gitti, fark ettim, ama bir şey söylemedim.

Mezeler bitip, balıklar geldiğinde ise fena afalladı. Önce biz yemek yedik ya dedi, sonra ama ben doydum dedi, fakat ben madem Türk gibi eğleneceksin, bunu da yemelisin deyince, pek itiraz edemedi. Bu aradan ben de şarkıları türküleri çevirmeye devâm ediyordum. Ben çeviriyordum, o dehşet içinde bana bakıyordu, sonra bir soru soruyordu, ben de cevâp vermeye çalışıyordum;

-Yaslan dağın yamacına Halil İbrahim.

-İbrahim kim? Meşhur birisi mi?

-Ben ne bileyim.

-Herkes alkışlıyor, onlar mı tanıyor?

-Bilmem. Yahu, güzel bir türkü işte, takılmaya bak.

-Düşman galip geldi haklayamadım, döküldü cephanelerim toplayamadım.

-Bu, kahramanlık türküsü mü?

-Hayır, eşkıya türküsü.

-Bu eşkiyalar politik mi?

-Yok be, bayağı eşkiya. Bizde eşkiyaya türkü yakarlar.

-Peki şu kızla adam niye romantik romantik dansediyor.

-Şarkı güzel.

-Ben bunu anlamıyorum. Yani aşk, düşman, cephane?

-Boş ver işte, takıl.

-Vur hançeri kadınım ben öleyim.

-Neden kadınının onu bıçaklamasını istiyor?

-Çok seviyor.

-Seviyorsa evlensinler.

-Evlenemezler.

-Niye?

-Dedim ya, birbirini çok seviyorlar.

-Kanım aksın ki, terk etmem seni.

-Neden kanı akıyor, kaza mı geçirmiş?

-Yok canım. Yani o kadar çok seviyor. Seni terk edersem öleyim diyor.

-Biraz garip.

-Yahu boşver, sen takıl.

Bir-iki şarkı daha dinledi. Sonra patladı;

-Yahu sizde bütün şarkılar aşk ve ölümle ilgili.

-Evet, ne olmuş. Hayat da öyle. Başka ne var ki?

-Doğru aslında. Ama biraz garip değil mi?

-Ne yapacaktık, çayıra çimene şarkı mı yazacaktık? Biz bu kadarını yapabiliyoruz.

-Yanlış anlama. Hepsinin de sözleri çok güzel.

-Sorun ne?

-Bilemiyorum.

Bütün masalar ağzı kulaklarında hoplaya-zıplaya sürünüyorum diye göbek atarken, yüzünü görmeliydiniz. Sonra Çile Bülbülüm çalınca, bu defa komaya girdi.

- Bu şarkıda Allah diyorsunuz.

- Evet, deriz.

- Ama Allah deyip rakı içiyorsunuz.

- Ne olmuş ?, içeriz.

- Yanılıyorsam, lütfen düzelt. İslâm' da alkol günahtır.

- Doğru.

- O zaman neden yapıyorsunuz?

- Güzel oluyor. Sana bir sır vereyim mi. Bugün müzede gördüğün heykeller varya, dün burada onlar içiyordu. Allah deyip, rakı içtikleri için taş oldular. Garsonlar onları gizlice müzeye taşıdı.

- ?

- Yahu şaka, gevşe biraz. Sen takılmana bak.

10. Yıl marşı başlayıp, bütün masalar tempo tutunca ise manası Türkçe de aşağı-yukarı oha olan bir lâf etti. En çok da Onuncu Yıl Marşı eşliğinde tren yapılmasını yadırgadı. Önce kısık bir sesle burası emekli subayları lokantası mı? diye sordu.? Nasıl baktıysam,? boşver dedi, takılalım. Ama asıl dehşeti bir grup kalkıp semah dönünce yaşadı.

-Bu dinî bir ayin değil mi?

-Evet.

-Burası da meyhane değil mi?

-Evet.

-Bunların hepsi sarhoş değil mi?

-Evet.

-Evet ne?

-Evet işte, ne var bunda. Hem sana ne?

- ?

Bir de bir Arap bir de Yunan şarkısı çalınca tümden aklı karıştı.

-Siz Yunanları seviyor musunuz?

-Arada bir.

-Ama Yunan şarkısı dinliyorsunuz?

-Arada bir işte.

-O demin söylenen Arapça şarkı ne diyor?

-Ne bileyim ben.

-Yunanca şarkının sözleri ne?

-Yahu nereden bileyim?

-O zaman neden dinliyorsunuz?

-Güzel oluyor. İlla anlamak mı lâzım.

- ?

Bir Azerî türküsünü de tercüme edince, buradaki herkes Azerice biliyor öyle mi? diye sordu, ama artık ben de de cevâp verecek takat kalmamıştı.

Onun bu kültür şoku üç-dört saat sürdü. Sonra kalkmak istedi, yorulmuştu. Yahu olur mu? dedim, daha çorba içeceğiz. Bana çok garip baktı, ama yemek yemiştik. Yemekten sonra da balık yemiştik. Rakının üzerine nedense bira da içtik. Üstelik o kadar yemeğin üzerine sıcak helva da yedik, sonra bir de meyve yedik. Onun da üzerine kuru yemiş yedik. Kahve de içtik.

Olmaz, dedim. Şimdi de çorba içeceğiz. Devamında da dürüm yiyeceğiz. Türkler gibi eğlenmek istemiyor muydu?? Boynunu büktü. Bir şey söylemedi. Oradan bir dürümcüye gittik. Mercimek çorbası, birer porsiyon soslu-soğanlı dürüm. Ben keşke başka çorba içseydik? deyip, keyifle, şırdan tuzlama, paça ve işkembeyi anlatmaya başladım, ama yüzünü ekşiterek eliyle ?ne olur sus gibisinden bir hareket yaptı. Onu pek anlamadım.

Yolda bana baktı, baktı sonra; biliyor musun? dedi, biz Almanlar da aslında eğleniriz.

Ne yaparsınız? diye sordum, uzun masalarda yan yana oturup, bira içerek, sallandığınızı biliyorum. Bir de bizde ilkokulda deve-cüce diye bir oyun vardır. Galiba onu da oynuyorsunuz? dedim. O bir şey demedi.

Biraz sonra biraz fark olacak tabii, siz Akdeniz milletisiniz dedi. Ben de tam değil dedim. Aslında aynı zamanda Kafkasyalı, Orta Asyalı, Orta Doğulu, Avrupalı, Balkanlı ve Egeli, Karadenizli' yiz dedim.

Haydi dedim. Sevinçle otele mi gidiyoruz dedi. Yoo dedim, Gölbaşına. Orada göl var. Şimdi yola çıkarsak, şafak sökerken orada oluruz. Güneş doğarken rakı içeceğiz. Bana garip garip baktı, ondan sonra otele dönebilir miyim? diye sordu.

Kahvaltı saatinde oteline bıraktım. Öğleyin yeniden buluştuk. Ne kahvaltıda ne de öğle yemeğinde hiçbir şey yememiş. Sadece soda içmiş. Keşke kahvaltıda benim bildiğim bir yer var, oraya gitseydik. Sucuklu yumurta yerdik diyecektim, vazgeçtim. Sakın Türkleri AB' ye sokmayın? diye bir yazı yazmış. Çok şaşırdım, bana senin Türkiye' nin AB' ye girmesini istediğini söylemişlerdi dedim. Öyleydi dedi, ama o zaman daha Türkiye' ye gelmemiştim dedi. Türkiye' yi sevmedin mi? diye sordum.

Bayıldım dedi, harika bir ülke dedi, ama AB' ye girerseniz, hem siz bozulursunuz hem de biz bozuluruz dedi. Çünkü biz zâten dominan kültürmüşüz. AB' ye girersek, on sene sonra Fransızlar, Almanlar sürünüyorum diye göbek atmaya, yeni nesil kadınım bıçakla beni, seni çok seviyorum diye ilân-ı aşk etmeye başlarmış.

Şu Ren' in suyu akar delidir oy, oy, oy gibi, yaslan dağın yamacına Hans Peter' im gibi, Münih' in etrafı dumanlı dağlar gibi filân işte.

Ayrıca bütün Avrupa obez olurmuş. Kimse de sabah işe zamanında yetişemezmiş. Biz nasıl bozuluruz diye sordum, size dedi, AB'de bunların yarısını yaptırmazlar dedi.

Gerçi iyi arkadaş olduk, bir sürü de küfür öğrettim. Ama fikrini hâlâ değiştiremedim. Bir çok Türk arkadaşı da oldu, ama hâlâ bizim AB' ye girmemizi istemiyor. İşin tuhafı bize değil, AB' ye kızıyor. Aman neyse boş verin, biz takılalım? O da artık takılıyor zaten.

http://www.diplomatikgozlem.com/kahvemolasi_oku.asp?id=162


Günün Sözü : " Dervişe sormuşlar, en zor olan nedir? ' Söz''  dür demiş... " Anlatmasıda zor Anlamasıda" 

Gerçek Dostlar  ⚠️                                                                                                                 İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/ - Google'da Ara                                                28  Şubat 2021 Antalya-Türkiye

26 Şubat 2021 Cuma

ZALİMLERİN ÇARKI





















Merhaba Gönül Dostlarım,

Vicdan kelimesi, dilimizde oldukça sık kullanılan kelimelerden birisidir.
Vicdan, Arapça dilinden Türkçe'mize geçmiştir.
TDK'ye göre vicdan kelimesi anlamı şu şekildedir: - Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç olarak tanımlanmaktadır.

****
Zalimlerin çarkı, cahillerin çalışmayan kafalarıyla döner.
Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık!
Ölüm her şeyi yok edecek. Ruhları sevmeyi deneyin.
İyi bir kadınla iyi bir erkek birlikte değildir
Çünkü kadınlar kötü erkeklere aşık olup, iyi erkeklerle dertleşir
Ölmek dert değil, esas korkunç olan yaşayamamak.
Bir okul fazla yapın, bir hapishane eksiltmiş olursunuz.
Yarınlar hep güzel olacak denir.
Oysa bugünler, dünün yarınları değil midir?
Kalabalıklar daima tehlikelidir.
İçlerinde mutlaka ruhlarını ucuza satan alçaklar bulunur.
İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar.
Hayatta kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır inan. Ama kime ‘iki defa güveneceğini’ hesaplamalı insan.
Kimse senin dalgalarla nasıl boguştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar.
Herhangi bir dine mensup olmak sizi iyi biri yapmaz. İyi insan olmak vicdanla ilgilidir. Vicdan, insanın içindeki Tanrıdır."
Victor Hugo

Günün Sözü :












Gerçek Dostlar  ⚠️                                                                                                                 İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/                                                 26  Şubat 2021 Antalya-Türkiye

25 Şubat 2021 Perşembe

ZAMAN BİR NEHİR GİBİDİR




Merhaba Gönül Dostlarım,

ZAMAN NEHİR GİBİDİR...

“Kendinizi başkasına anlatmayın..
Sizi sevenin buna ihtiyacı yoktur.
Sevmeyen de inanmayacaktır zaten…
Onun hayatında bir seçeneksen,
Onun senin bir önceliğin olmasına izin verme.
İlişkiler en iyi dengeli olduğunda yürür…
Uyandığında iki seçeneğin var…
Tekrar uyuyup bir rüya görmek, ya da uyanıp rüyanın peşinde koşmak                           
Bize değer verenleri ağlatır, vermeyenler için ağlarız…                                                   Bizim için hiç ağlamayacaklara değer veririz…

Garip ama gerçek…
Bir kez bunu anlasak değişmek için hiçbir şey geç değil…
Mutluyken söz, üzgünsen cevap, öfkeliysen karar verme…
Zaman nehir gibidir…
Aynı suda iki kez yıkanılmaz…
An’ ı yaşa, geçen su bir daha gelmez…
Hep meşgulsen, hiç müsait olamazsın…
Hep zamanının olmadığını söylersen, hiç zamanın olamaz…
Hep “yarın yapacağım” dersen, yarın hiç gelmez…“

Herakleitos

****

EY CAN!
Kazandıkça bölüşemiyorsan ELİNİ sorgula.
Konuştukça kırıcı oluyorsan DİLİNİ sorgula.
Yürüdükçe menzilden çıkıyorsan YOLUNU sorgula.
Ömür geçtikçe yerinde sayıyorsan GÜNÜNÜ sorgula.
Sevildikçe vefasızlaşıyorsan GÖNLÜNÜ sorgula.
Hangi hâlde olursan ol SONUNU sorgula...!


Hz. Mevlana

Günün Sözü" Yaşamak su misali akıp giderken, bize düşen; -Bir vefa, -Bir selam, -Bir de habersiz yapılan güzel bir duadır.."  🙏🙏

Gerçek Dostlar  ⚠️                                                                                                                 İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/ - Google'da Ara                                                25  Şubat 2021 Antalya-Türkiye





24 Şubat 2021 Çarşamba

PANDEMİNİN FİZİKSEL VE RUHSAL ETKİLERİ

 













Merhaba Gönül Dostlarım,

2019 Koronavirüs Hastalığı salgını (KOVİD-19) tüm dünyayı yaş, cinsiyet, ırk, kültür, din ve ekonomik durum ayırt etmeksizin etkileyen bir durum halini aldı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından da Mart 2020’den itibaren pandemi olarak kabul edildi. Pandemik hastalık dünya genelinde yaşayan insanların sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen bir isimdir. Dolayısıyla hem fiziksel hem de ruhsal olarak dünyadaki tüm insanlar benzer bir sürecin içinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Enfeksiyondan korunma ve kontrol önlemlerini uygulayarak; enfeksiyonun toplumda yayılmasını azaltmak ve böylece pandeminin erken dönemlerinde enfekte olacak kişi sayısını ve pandemi nedeniyle ortaya çıkacak vakaları azaltmak mümkündür. Bu önlemlerin ne olduğu, pandemiden en az fiziksel etkilenme ile nasıl korunacağımız sürekli gündemimizde, ekranlarda, telefonlarımızda. Bu önlemleri bilmek ve uygulamak için çaba harcıyoruz. Peki fiziksel olduğu kadar ruhsal anlamda da tüm insanlığı etkileyen, kriz olarak nitelendirebileceğimiz ve bu nedenle de stres yaratan bu süreç için neler söyleyebilir, neler yapabiliriz?


Pandeminin ruhsal etkilerinden korunmak için ipuçları nelerdir                                                              1- Anlayış ve hoşgörü ile birlik duygusunu güçlendirelim.

2- Damgalayıcı tanımlamaları dilimizden uzak tutalım.    

3- Salgın ile ilgili haberlere ayırdığımız süreyi kısıtlayalım.

4- Çevremizdekilere ve yakınlarımıza destek olalım.

5- Olumlu deneyimleri ve öyküleri paylaşmayı artıralım

6- Mücadelede ön safta olan sağlık çalışanlarını unutmayalım.

https://turknoropsikiyatri.org/

****
Çok acılar gördük pandemi sürecinde. Çok özlemler çektik.
Sevdiklerimize sarılamadık.
Hastalar ziyaretsiz, cenazeler kimsesiz kaldı.
Evler misafirsiz, gönüller yarensiz kaldı. Beti bereketi kalmadı hayatın.
Öyle çok şey öğrendik ki son bir yılda. Üç üniversite bitirsek öğrenemezdik. Hakkımız kötekti sağlam yedik hep beraber.
Bütün hayatını çocuklarının okullarına adayanlar vardı. Yarış atı gibi koşturuyorlardı çocukları. Okuldan kursa, kurstan dersaneye,  dersaneden özel derse. Çocuk olduğuna bin pişman bir nesle maloldu bu koşturma.
Bakın şimdi okul bile yok.
Misafir telaşından kendini yiyip bitirenler vardı. Sunumlar..Boş beleş tas tabaklar hepsi raflarda kaldı. Evlerde ne misafir var ne de misafirin bereketi.
Gardolaplar takım takım kıyafetlerle doluydu. Yine de giyecek bulunamayan dolaplar. Ne oldu şimdi. Herkes pijamalara mahkum.
Şaşalı düğünler, balolar, mezuniyetler, çay günleri, yemekli toplantılar. Ne oldu bak hiç biri yok. Bekarlar evde mi kaldı.
Gereksiz triplerle sıkılanlar vardı. Gördünüz mü?
Alıntıdır

"Virüs insan hayatını daha önce hiç olmadığı gibi bir değişime uğrattı. Bu değişim insanlarda birçok farklılığın ortaya çıkmasına ve hayatlarını yeni bir düzene göre yaşamalarına sebep oldu."

Gerçek Dostlar  ⚠️                                                                                                                 İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/ - Google'da Ara                                                24  Şubat 2021 Antalya-Türkiye


23 Şubat 2021 Salı

ÇOK AYIP VE ÇİRKİN !

 




















Merhaba Gönül Dostlarım,

Çanakkale Şehitler abidesine bakın. Ona bakınca Zeki Müren'i de görürsünüz.🤲🇹🇷
Yıl : 1958
Çanakkale Abidesi inşaatı parasızlıktan yarım kalır.
Hemen bağış kampanyası başlatılır.
Bunu duyan Zeki Müren konserlerini hemen yarıda keser.
Önce gazinolardan para toplamaya başlar. Tüm sözleşmelerini iptal eder ve turneye çıkaR abide için konserlere başlar. Şehir şehir şarkı söyler. Turneden elde edilen tüm parayı abidenin inşaatına verir.
Bugün Çanakkale'de Şehitler Abidesi varsa, kim bilir kaç tuğlasında, kim bilir ne kadar harcında Zeki Müren'in katkısı vardır.
Ortada bir delikanlı varsa, sanatçı varsa, dertli gönüllere giren Zeki Müren var.
Büyük sanat güneşimiz ışıklar içinde uyusun...🤲
Alıntıdır

****
Ölen insan, kim olursa olsun, sevdiğimiz ya da sevmediğimiz, söyleyemedikleri ya da kulak veremediğimiz pek çok girift izahın sahibidir. İnsan, kendini ve sevdiklerini anlamaya yakın dursa da bu böyledir. ölülerin arkalarından yapılacak yorumlarda hayırla anılmaları bir ahlâki düsturdur. 
Ölen insana karşı da sorumluluklarımız bitmez. Onu küçük düşürecek, incitecek, insanların zihninde soru işaretlerinin oluşmasına sebep olacak türdeki konuşmalar, ölenin ruhunu da yakınlarını da yaralar. Bize düşen, varsa ve biliyorsak duyarak ya da görerek tanık olduğumuz iyi taraflarını yâd etmektir. Zira bir kimseye şüphenin gölgesini bile düşürmemek duyarlılığı, Müslümanlığını güzelleştirmek isteyen her bireyin ahlakındandır.

Ölenin ardından kötü konuşulmaz, çünkü davranışların ve davranış sonrasında içte esen fırtınalardan haberimiz olmaz. Böyle birinin ardından konuşmalar, hikmetle bakmaktan uzaklaştırıp, egoların çarpıştığı bir sahneye dönüşebilir.

Ölen, kendini karşımıza geçip ifade edemez. Aydınlatılması gereken olayın iç yüzü, kötü konuşanların katkılarıyla anlaşılmaz bir hâl alabilir.

Alıntı : sonpeygamber.info

****


ÇOK AYIP!
Kendini bilmezlik, günümüzde Covid pandemisi gibi bir şey oldu.
Yaş ilerledikçe daha dramatik sonuçlar yaratıyor.
Son dönemde tuhaf bir "Zeki Müren’e sataşma" kampanyası başladı.
Özellikle de yaşı sekseni geçmiş sanatçılar arasında.
Bu sanatçılar ortak hafızamızda güzel izler bırakmış insanlar.
Ama hiç birinin izi, Zeki Müren kadar güçlü ve kalıcı olmadı.
Babamın ölümünden sonra beni teselli eden tek şarkı, Zeki Müren’den dinlediğim “Rüyalarda Buluşuruz” şarkısıydı; şimdi yazarken bile gözlerim doluyor…
Zeki Müren gençlere kötü örnek oluyor” diye konuşan Özdemir Erdoğan’dan sonra, bazılarımızın “Eylül’de Gel” şarkısıyla hatırlayacağı Alpay şunları söylemiş:
“Zeki Müren abartılı üslubu ve Türkçesiyle Türk Sanat Müziği'ni katletmiştir. Ölçüsüz tavırlarıyla Türkiye'de kötü örnek olmuştur. Gazinodaki programlarına herkes 'Acaba bugün ne giyecek, ne hokkabazlık yapacak' merakıyla giderdi.”
Hızını alamamış:
“Eski TRT'yi düşünün. Küçücük bir kelime yüzünden, bir nota yüzünden bir şarkıyı yayınlamıyor, hatta pek çok şarkıcıyı yasaklıyordu. Ama iş Zeki Müren'e gelince, kısa eteklikle programa çıkardılar. Başka şarkıcılara da kötü örnek oldu bu ağdalı, abartılı tavrı ve sesiyle kötü etkiledi.”
Zeki Müren hayattayken neredeydiniz beyler; o zamanlar da koca koca adamlardınız!
Neden müdahale edip vatana millete böylesine ağır zarar veren, dilini ve ahlakını yerle bir eden Zeki Müren’i durdurmadınız?
Ülkemizde konuşulan Türkçe ve sansür meselesi dâhil olmak üzere eleştirilecek başka hiçbir konunuz yok demek ki; kendini savunma imkânı olmayan bir ölüye saldırıyorsunuz.
Elbette kimse kimseyi sevmek ve takdir etmek zorunda değil!
Ama eleştiri ve saldırının farklı iki şey olduğunu görmek zorundayız!
Özellikle her insan ve olayın, kendi tarihselliği içinde değerlendirilmesi gerektiğini aklımızdan çıkarmadan…
Ölümünden çeyrek yüzyıl sonra, toplumun büyük çoğunluğunun sevgisini kazanmış bir sanatçıya, hem de “ad hominem” yoluyla saldırmak ne kadar ayıp ve çirkin!
İnsan çirkinleşmeden ölmeli; yaşlandıkça saç ağarır, cilt kırışır ama ruh çürümemeli…

Doç. Dr. Şafak Nakajima

https://youtu.be/ceuyOet2HrQ

" Şarkılara duygu seren, çilelere göğüs geren, dertli gönüllere giren, işte benim Zeki Müren." 

Gerçek Dostlar  ⚠️                                                                                                                 İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/ - Google'da Ara                                                23  Şubat 2021 Antalya-Türkiye