28 Şubat 2017 Salı

MART AYI






karadeniz uzun göl


Türkiye / Karadeniz uzun göl…


Merhaba Değerli Dostlar,

1 Şubat 2017 tarihli " Baharı Beklemek" adı altında  sizlerle paylaştığım bir yazımda,    "Bahar Aylarının güzelliğinden bahsetmek için henüz çok erken fakat , Atalarımızın bir sözünü hatırlatmadan geçemeyeceğim, " Benzeye benzeye yaz, benzeye benzeye  kış olur." sözünün anlamı bize şunu  anlatır. "Günler birbirine benzer gibi görünse de, hava yavaş yavaş ısınır ve yaz gelir; hava yavaş yavaş soğur ve kış gelir. Bunun gibi, toplumda da değişimler yavaş yavaş gerçekleşir" şeklinde bir yazımı hatırlayacağınızdan eminim, aradan geçen bir aylık sürede değişen hava şartları ile nihayet bahar aylarına hep birlikte ulaşmış  olduk. 
Bahar müjdesi!
Soğuk ve yağışlı hava yerini güneşli günlere bırakıyor. Sıcaklıklar; İstanbul, İzmir, Antalya gibi illerde mevsim normallerinin 2 ile 6 derece üzerinde seyredecek...

İLK BAHAR RESİM ile ilgili görsel sonucu
Bahara hasret kalan Türkiye’ye Meteoroloji uzmanlarından sevindirecek haber geldi. Son haftalarda İstanbul ve batı bölgelerde etkisini gösteren soğuk, yağışlı hava yerini güneşli bahar günlerine bırakacak.

‘İçimizi ısıtacak’
İstanbul’da bugün öğle saatlerinde 16 dereceye çıkacak sıcaklık değerlerinin, İzmir’de 21, Antalya’da ise 22 derece olacağı tahmin ediliyor. İstanbul’da önümüzdeki Salı gününe kadar ortalama sıcaklık değerlerinin 16-17 dereceler civarında olacağı belirtilirken, İzmir, Muğla ve Antalya’daki sıcaklık değerlerinin 20 derecenin üzerinde seyredeceği belirtildi. Ankara Meteoroloji Bölge Müdürlüğü “Güneş, insanların içini ısıtacak” dedi.

Mart ayının başlaması ile birlikte sıcaklık oranlarının mevsim normallerinin üstünde  seyredeceği haberi bizleri çok sevindirdi.
Cemre ne zaman düşecek sorusu vatandaşlar tarafından araştırılmaya devam ediyor. Havaların ısınmasının bir temsili olan cemre, bu yıl ilk iki aşamasını tamamladı. İlk olarak havaya sonra suya düşen cemre, baharın gelişinin temsilcisi oldu. Peki, üçüncü cemre toprağa ne zaman düşecek? İşte, cemrenin tarihi ve bu yıl hangi tarihlerde düştüğünün detayları.
Bahar ve yaz aylarının gelişinin müjdecisi cemreler havaya ve  suya  düştü. İlk cemre 20 Şubat Pazartesi günü havaya, ikinci cemre 27 Şubat Pazartesi günü suya düştü.
bahar resimleri ile ilgili görsel sonucu "Üç tane cemreden söz ediyoruz, bu takvim bilgisi bize cemrelerin düşmesiyle bir müjdeyi beraberinde getiriyor. Her cemrenin düşüşü bizi yaza ve bahara doğru güçlendiriyor, heveslendirip, heyecanlandırıyor. Özellikle bu sene kış mevsimi çok sert geçtiği için cemrelerin düşüşüyle ilgili haberler hepimizin merakı oldu. Cemreler 7 gün arayla düşer ve  her yıl aynı tarihte düşer sadece şubat ayının kaç çektiğine göre bir iki gün farklılık gösterebilir.
 Son olarak " Herkese cemrenin havaya düşmesinde güzel bir gün, suya düşmesinde güzel bir gelecek ve nihayet toprağa düşmesiyle de bereketli bir ömür diliyorum"
Alıntı


Mart Ayı Özel Günleri

FAALİYETİN ADITARİH
Muhasebeciler Günü1 MART
Yeşilay Haftası1-7 MART
Dünya Kadınlar Günü8 MART
Tıp Bayramı14 MART
Dünya Tüketiciler Günü15 MART
Şehitler Günü18 MART
Yaşlılar Haftası18-24 MART
Nevruz Bayramı21 MART
Dünya Ormancılık Günü (*)21 MART
Dünya Şiir Günü21 MART
Dünya Su Günü22 MART
Dünya Meteoroloji Günü23 MART
Dünya Tüberküloz Günü24 MART
Dünya Tiyatrolar Günü27 MART
Dünya Demiryolu Çalışanları Günü27 MART

BURÇ RESİM ile ilgili görsel sonucu


BALIK Burcu 19  Şubat- 20  Mart
                       Balık Burcu 2017 Falı
BURÇ RESİM ile ilgili görsel sonucuBalık burcu, 2017 yılında gerek iş gerekse de özel hayatınızın hemen her bölümünde olumlu gelişmelerle karşı karşıya kalacaksınız. Geçen yıl sizi zorlayan şartlar yavaş yavaş ortadan kalkacak. Gelişmeler artık lehinize dönmüş durumda. Hayatınıza dilediğiniz gibi yön verebileceksiniz. Kendinizi daha iyi hissedecek olmanız, huzurlu ve mutlu olmanızı sağlayacaktır. Bu yıl başlayacak  olan değişim aslında geride bıraktığımız yıldan devam etmekte.

KOÇ Burcu 21 Mart - 20 Nisan
                         Koç Burcu 2017 Falı
Mart ayı daha çok kendinize yöneleceğiniz, hayatı geri plandan algılayacağınız, iş koşturmalarından çok keyfi planların peşine düşeceğiniz bir ay sevgili Koç ve yükselen Koçlar. Evlilik ve ikili ilişkiler evinizin temsilcisi venüs 04 Mart’ta gerilemesine başlarken, bu dönemde sevginizi ortaya koyamama gibi bir takım zorluklarla karşılaşabilirsiniz. Anlayışı elden bırakmayın. Bir yandan da fiziksel sağlığınıza dikkat edin. Kendinizle olan bağlantılarınız zayıflayabilir, görüntünüzde değişiklik, estetik uygulamalarından uzak durun.  Para evinizin yöneticisi Venüs olduğundan aynı zamanda maddi konularda 15 nisan a kadar sıkışmalara ve sorunlara açık olabilirsiniz. Bu dönemde para harcamalarınızı kontrol etmeye çalışın. Almaktan çok elden çıkarmaya ve satma işlemlerine odaklanın.

"Mart ayında Doğum Günü olan tüm değerli Dostlarımın, Doğum Günlerini şimdiden kutlar, Sağlıklı, Mutlu ve Huzurlu ömürler geçirmelerini dilerim."

Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.

https://youtu.be/DmRRVGZ9sr4

bahar mevsimi videoları ile ilgili video
                                                                     

27 Şubat 2017 Pazartesi

BİZİM AİLE









Merhaba  Değerli Dostlar,

Bu filmin ilk beyazperdede oynatıldığı zamanı hatırlayanların yaşlarının ellilerin üzerinde olduğunu tahmin ediyorum.
Belki  filmin TV de  yayınlandığı zamanlarda  genç nesilden seyretme fırsatı bulanlar da olmuş olabilir.
 Mükemmel bir Yeşilçam klasiği isteseniz de bir daha bir araya gelmeleri mümkün olmayan  bir oyuncu kadrosu olan, yer yer güldüren ama yer yer içinde dramı barındıran sımsıcacık bir aile filmiydi. Bu filmde oynayan ve emeği geçenlerden hala hayatta olanlara uzun ömürler, fani aleme intikal edenlere Allah' tan Rahmetler diliyorum.

İsterseniz Filmin Özetini ve Detaylarını hatırlayalım.

Yaşar Usta, üç çocuğu ile dul kalmış bir adamdır; eşinin vefatından sonraysa kimseyle evlenmemiş, çocuklarına hem annelik hem babalık yapmıştır. Yaşar Usta ile aynı mahallede yaşayan komşusu Melek Hanım da 3 çocuğu ile zamanında dul kalmış, çocuklarını yetiştirmenin tüm zorluklarına katlanmıştır. Mahalledeki komşu ise Melek ile Yaşar Usta'nın tam birbirlerine göre olduğunu düşünürler. Ne yapar eder çöpçatanlık yaparak bu iki yalnız insanı evlendirirler. Ama birbirleriyle yaşamak zorunda kalan 6 kardeş o kadar da hızlı uyum sağlayamayacaktır...

Türk sinemasının en sevilen sıcak aile komedilerinden biri olan yapımda Münir Özkul, Adile Naşit, Tarık Akan, Şener Şen, Itır Esen, Halit Akçatepe, Ayşen Gruda yer alıyor.
Filmin  Yönetmeni Ergin Orbey( Ölümü 18 Temmuz 2012)

Filmi hatırlayan Dostlarım mutlaka vardır  Ama bizim amacımız bu filmi sizlere hatırlatmaktan ziyade, isterseniz  bu filmin çevrildiği  o günlerde film setinde geçen bir olayın  hikayesini  sizlerle paylaşmak istiyorum.

Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.
İbrahim Birol
****




BİR ZAMANLAR GÜZEL İNSANLAR VARDI... (Bizim Aile)

Yıl 1975 Bizim Aile filminin çekimlerindeydik, Halit Akçatepe ile Münir Özkul, aralarında konuşup gülüşüyorlardı. Tarık Akan da, oturmuş bir köşeye dalıp dalıp gidiyordu. Yanına gittim, çok samimi değildik, çorba içme saatiydi, çorba içtik. "Hayırdır"  dedim, zor da olsa anlatmaya başladı;

"Mühendislik fakültesindeyken, okula yakın bir yerde bir matbaacı arkadaşım vardı. Cebinden kitaplar basar, insanlar okusun diye uğraşırdı. Bugün gelirken o...na rastladım. İşleri bozulmuş, kapatmak zorunda kalacakmış dükkanı.." dedi.
Çekimler iyi gidiyordu, ve Münir'in yanına gittim. Durumu anlattım. Yevmiye usulü çalışıyorduk, ne yapacağımızı da çok bilemediğimizden, bekledik. Belki elimizden bir şey gelirdi.
Münir, bunu epey dert edindi. Hani o can alıcı sahne var ya, Münir'in o güzel tiradı.**
Hani Saim Bey' in kapısından içeri girer, ' sen değil, ben büyüğüm ben..' diye noktalar..

İşte o sahnede, herkesin eli ayağı buz kesti.

Yarım saat bir sessizlik oldu. Gün bitti, yevmiyeler dağıtıldı.
O gün ne olduysa, hepimiz 3'er yevmiye aldık.
Münir 10 yevmiye almıştı.
Herkes aldıklarını bir araya getirdi, topladık, Tarık Akan'a uzattık. Kabul etmedi. Zorla kabul ettirdik. Beraber gidip matbaadaki işler düzenlenene kadar, her gün biraz daha destek olduk..
Ve bugün, Tarık' ın vesilesi ile o matbaa halen çalışıyor. Ve geçtiğimiz gün, 20 bin adet kitap basıp, tüm ülkedeki okul kütüphanelerine yolladı.

Kitap mı ?
" Nutuk.. "

Adile Naşit
21.06.1985

** Tirat : Tirat (monolog, parça), bir oyunda oyun kişisinin, çoğunlukla anlamlı bir bütünlüğü olan, uzun ya da uzunca konuşmasıdır. Bu konuşma kendi kendine, sahnede olan bir başkasına, sahnede olmayan bir başkasına ya da direk seyirciye yapılıyor

Alıntı : Aysem Kubilay Uyan, Persephone' un Çiçekleri

https://youtu.be/P0UKgSFpzUQ               

melih kibar ile ilgili görsel sonucuUnutulmaz Türk filmi Bizim Aile'nin dram tema müziğidir. Ayrıca, Neşeli Günler, Aile Şerefi ve Gülen Gözler filmlerinin dram yüklü sahnelerinde de kullanılmıştır. Eserin sahibi filmin diğer müziklerini de besteleyen

Melih Kibar'dır.

Günün Sözü :
" Sanat; ne bir oyun ne de bir eğlencedir, o ancak ruhun dışarıya vurarak, kendisini göstermesi ihtiyacıdır. " E. G. Benite

İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
27 Şubat, 2017, Antalya













26 Şubat 2017 Pazar

KARANLIKTAKİ IŞIK





Anlattığımız bu çok özel insan, 2008 yılında 98 yaşındayken hayata gözlerini yuman İrena Sendler'den bir başkası değil.






























Merhaba Çok Değerli Dostlar,

Değişik bir hikaye ile yine birlikteyiz. " Unutulmayanlar (2)" olarak yayınladığım yazı dizisinin bir dahaki konuğu bir başka ünlü sanatçımız  olacak,  en kısa zamanda sizlerle paylaşmak üzere...


Ama önce sizleri bir başka hikayenin kahramanı olan insanlığa mal olmuş, bir kanatsız melekle  tanıştırmak istiyorum, Bu hikayeyi   daha önce okumuş olan Dostlarım varsa bir kez daha okusun lütfen, yeni okuyacak olan dostlarım için ilginç bir hikaye olmasını diliyorum...


ırena sendler resimler ile ilgili görsel sonucu"Resimdeki kadını tanıyor musunuz?
Hayır mı?
Bu kadın İrena Sendlerowa!
Bir kadın düşünün, Nazilerin Yahudi soykırımı yaptığı sırada, canı pahasına 2500 çocuğun hayatını kurtarsın.
Anlattığımız bu çok özel insan, 2008 yılında 98 yaşındayken hayata gözlerini yuman İrena Sendler' den bir başkası değil.
Sendler' in Yahudi karşıtı ırkçı politikalara itirazı henüz bir üniversite öğrencisiyken başlar.
Üniversite yönetimi tarafından kendisine Yahudi arkadaşlarıyla aynı sırada oturamayacağı söylendiğinde, Sendler' in cevabı, "O halde bugün ben de bir Yahudi' yim" olur.
Ve hemen ardından da Varşova Üniversitesi ile ilişiği kesilir.
Doğru bildiği yoldan şaşmayan bir yapıya sahip olan Sendler; İkinci Dünya Savaşı sırasında yine insanlığın tarafını seçip, Varşova gettosunda hemşirelik yapmaya başlar.
Böylece Sendler; 25 kişilik ekibiyle birlikte, 1940 ve 1943 yılları arasında 2500 çocuğu gettodan çıkarmayı, yani hayatlarını kurtarmayı başarır. Nasıl mı? Anlatalım..

Irena Sendlerowa' nın aklında her daim, tifüsten kaybettiği babasının kendisine söylediği şu son sözler vardır:


“Boğulan birisini görürsen, atlayıp onu kurtarmayı denemelisin, yüzme bilmiyor olsan bile.”
Böylece Sendler; 25 kişilik ekibiyle birlikte, 1940 ve 1943 yılları arasında 2500 çocuğu gettodan çıkarmayı, yani hayatlarını kurtarmayı başarır. Nasıl mı? Anlatalım..
Alıntı : onedio.com








Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.

Irena Sendlerowa hemşireydi, İkinci Dünya Savaşı sırasında Varşova Gettosu 'nda yaygınlaşan tifo hastalığı ile mücadele etmek için gettoya girme izni aldı.

ırena sendler resimler ile ilgili görsel sonucuİrena, gettoda çok büyük bir çanta ile dolaşırdı. İçinde ilaçların, tıbbi malzemelerin olduğu koca bir çanta ile. Çoğu zaman gettodan çıkarken bu çantanın içinde bir Yahudi bebecik olurdu.
İrena' nın Alman askerlerini gördüğünde otomatik olarak havlamaya şartlandırdığı bir köpeği vardı. Gettodan çıkarken üniformalı askerleri fark eden köpek o kadar yüksek sesle havlamaya başlardı ki çantadaki bebeklerin ağlama sesleri duyulmaz hale gelir, kontrol noktasından rahatça geçerlerdi.
Irena, bir grup kadınla birlikte 2500 çocuğun hayatını kurtardı. Kurtardığı çocukların isimlerinden bir liste hazırladı, reçel kavanozunun içine koydu ve evinin arkasındaki bahçeye gömdü.
1943 yılında Gestapo tarafından yakalandı. Çok ağır işkenceye rağmen kurtardığı çocukların ve ailelerinin isimlerini söylemedi. Arkadaşları bir askere rüşvet vererek İrena' nın kaçmasını sağladılar.

Savaşın bitmesinden sonra kurtardığı çocukların ailelerini bulmaları, bulamayanların bakım evlerine yerleştirilmesi, evlatlık verilmesi, iyi bir eğitim alması için çaba harcadı. Maalesef çocukların anne babalarının çoğu gaz odalarında katledilmişti.
 2007 yılında İrena, Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. Tabi ki seçilmedi. Al Gore, küresel ısınma üzerine hazırladığı slayt gösterisiyle ödülü aldı.

ırena sendler resimler ile ilgili görsel sonucuİrena, en kötü koşullarda bile mücadele edilebileceğini, zalimlere boyun eğmemenin ve çarklarına çomak sokmanın mümkün olduğunu hepimize bir kez daha gösterdi...
Nur içinde uyu güzel insan...
Alıntı : Aysem Kubilay Uyan, Persephone' un Çiçekleri







https://youtu.be/ESSf5KhO7rw                                      https://www.facebook.com/NewsnerTurk/videos/1449248735195936/





Günün Sözü:

“Boğulan birisini görürsen, atlayıp onu kurtarmayı denemelisin, yüzme bilmiyor olsan bile.”

İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/

26 Şubat, 2017, Antalya












25 Şubat 2017 Cumartesi

UNUTULMAYANLAR ( 2 )









  
Çok Değerli Dostlar,
" Unutulmayanlar" adı altında yayınladığımız yazı dizimizin bu günkü konuğu  rahmetli Safiye Ayla. 
Kimdir :
 Safiye Ayla Targan, (d. 14 Temmuz 1917, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu – ö. 14 Ocak 1998, İstanbul, Türkiye) cumhuriyet döneminin en tanınmış Türk kadın sanatçılarından.
Safiye Ayla kimdir? Google Safiye Ayla' yı Unutmadı! Cumhuriyet Döneminin En önemli sanatçılarından biri olan Safiye Ayla'ya büyük şeref! Dev Arama motoru Google Ülkemizin En önemli sanatçılarından birini Unutmadı! Atatürk'ün en sevdiği şarkılarını söyleyen Safiye Ayla Kimdir? Atatürk'ün En Sevdiği şarkılar nelerdir?  hayatı ve biyografisi!  
  Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...
En iyi dileklerimle. Esen kalın.
  
  ~ İbrahim Birol ~                                                                                                                                          

Safiye Ayla

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yakın çekimTürkiye iki sesle özetlenecek olsa, biri Zeki Müren’dir diğeri ise Safiye Ayla. Kendinden sonra gelen her ses için bir ölçüt oldu, “Bir Safiye Ayla değil ya” dendi mi başlar yere eğildi. Oysa o hayata şanssız başlamıştı. Babası henüz o doğmadan, annesi ise üç yaşındayken öldü. Çağlayan Darüleytamı ’nda büyüdü, ardından Bursa Muallim Mektebi’nde okudu. İstanbul’a ilkokul öğretmeni olarak döndüğünde Eyyubi Mustafa Sunar’ dan müzik dersleri aldı.
Öğretmenlik geride kalmıştı artık, o billur ses gazinoların yankılanmaya başladı. Pürüzsüz sesi, iyi diksiyonuyla ‘farklı’ ydı. Popüler şarkıları da söylerdi klasik Türk müziğinden örnekler de. ‘Çile Bülbülüm’ e başladı mı nefesler tutulurdu. Atatürk’ün onu dinlemekten ne kadar zevk aldığına dair hikâyeler hepimizin malumu. Sesi Çankaya’da çok kez yankılandı. Açılışından itibaren İstanbul Radyosu’ nda sayısız konser verdi, beş yüzden fazla plak doldurdu.
Bugün alışageldiğimizin aksine hayatının bütün ayrıntılarının bilindiği söylenemezdi. Hatta Türkiye İşçi Partisi’ne üye olduğu Nalan Seçkin’in kaleme aldığı ‘Musalladan Şöhrete Safiye Ayla’ isimli kitapta yazılınca epeyce şaşkınlık uyandırdı. Ayla kitapta 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’ e de sitem ediyordu: “Sanıyorum Paşa’ya benim TİP üyesi olduğumu söylediler. O nedenle bana devlet sanatçılığı ödülü verilmedi. Bu yüzden ona kırgın ve küskünüm.



Alıntı :   Ayşegül Civil, Dün, 11:29, Persephone un Çiçekleri

https://youtu.be/TwkSKx3Md3Y                                                          
https://youtu.be/eMRUzEBcc2o


safiye ayla atatürk'ün sevdiği şarkılar şarkılar ile ilgili video



 Günün Sözü :   
"Sanatçı, toplumda uzun çalışmalardan çabalardan sonra, alnında ışığı ilk duyandır."
Mustafa Kemal Atatürk

İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
25 Ocak, 2017, Antalya









24 Şubat 2017 Cuma

ANZAKLI ÖMER' İN HİKAYESİ






anzaklar resimleri ile ilgili görsel sonucu












Merhaba Değerli Dostlar,

1957 Yılında Istanbul Tip Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden doktor Ömer Musluoğlu, görev yaptığı hastanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi anlatıyor:

Türk olmanın nasıl bir şey olduğunu unutanlara hatırlatmak için, Türk olmanın tadına varmak için, lütfen okuyun.
Bu gerçek hikaye , sayın Dr. Ömer Musoğlu 85 yaşındadır ve halen MODA/ İstanbul'da oturmaktadır.


Alıntı:

Son yıllarda milli birlik ve beraberliğimiz azalıyor gibi, bu konuda eskisi gibi hassasiyet  gösterilmiyor benzer  bir durumla karşı karşıyayız. Oysaki  Türk milletinin en önemli özelliği Milli birlik ve beraberliğini her zaman muhafaza etmesidir.

Bu konuda Mustafa Kemal Atatürk' ün 4 Şubat 1935 tarihinde söylediği bir sözünü hatırlatalım
." Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar  arasında milli birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve yeteneklerinin olgunluğudur."


Peki ama ANZAK nedir, biz bunun anlamına bir  bakalım:
Birinci Dünya Savaşı'nda, İngilizlere destek vermek amacıyla oluşturulan birliklere ANZAK (Anzac) adı verilmiştir. Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu anlamına gelen (Avustralia and New Zeland Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden meydana gelmiş bir kısaltmadır.

Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.

 

Anzaklı Ömer'in Hikayesi.

 

doktor resim ile ilgili görsel sonucu    1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi' nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden doktor Ömer Musluoğlu görev yaptığı hasta hanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:
                "Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar ( 1957) lisanım pek o kadar iyi değil. New York' da Medical Center Hospital adlı bir Hasta hanede görev almıştım. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektrokardiyografi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direk olarak hasta muayenesine ,tedavisine verilmiyor. Diğer zamanlarda da laboratuvarda çalışıyorum.
    Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam. Tahminen yetmiş beş yaşlarında tabii kendisi ile İngilizce konuşuyorum.
- Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız?
Çünkü adamcağız kanser hastası olduğu halde üstelik kansızdı. Elimde kan torbası da var tabii ki.. pozusunuz açtım. Baktım pazusunda dövme şeklinde bir Türk bayrağı var. Çok ilgimi çekti benim. Kendisine sormadan edemedim.
-Siz Türk müsünüz?
-Kaşlarını yukarıya kaldırarak "hayır" manasına bir işaret yaptı.
-Ama ben hala merak ediyorum. "Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?"
-Aldırma öylesine bir şey işte, dedi.
Ben yine ısrarla:
-Fakat benim için bu çok önemli, çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım...
Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:
-Siz Türk müsünüz?
-Evet Türk'üm...."
İhtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı.. Anlatmaya başladı:

"Yıl 1915. Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de.. Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben, Avustralya Azaklarındanım. İngilizler bizi toplayıp dediler ki:
-Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda.. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir.
İlgili resimBiz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler arasına katıldık.. Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale'ye sevk ediyormuş. Bizi gemilere doldurup Mısır'a getirdiler, orada birkaç ay talim gördük, sonra da bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler.
Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler gibi geceyi gündüze çeviriyordu. Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer bu barbarlıktan değil, kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş.
Biz karaya çıktık. Taarruz edeceğiz, bizi püskürtüyorlar.. Tekrar taarruz ediyoruz, bizi gene püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz..
Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim. Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl korktuğumu anlatamam. İngilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim, bana hiç de öfkeli bakmıyorlar, yaralarımı sarmışlar. İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şok olmuştum doğrusu..
Dedim ki kendi kendime:
anzak resim ile ilgili görsel sonucu
-'Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler, ama öldürmüyorlar... Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi.. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler..' Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla 'Yazıklar olsun bana' dedim. 'Böyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum, niye savaşmaya gelmişim? Bu İngiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Türk düşmanıymış' diyerek pişman oldum.. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki... Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce.. Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte.."
Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti: Talihin cilvesine bakın ki, o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk... Ne garip değil mi? Avustralya'dan Amerika'ya gelirken bir Türkler karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar, buna bütün kalbimle inanıyorum. Peşinden nemli gözlerle
-Bana adınızı söyler misiniz? dedi.
"Ömer" cevabını verdim.                                                                 
Merakla tekrar sordu:
-Peki niçin Ömer ismini vermişler sana?"
-Babam Müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş.
-Senin adın Müslüman adı mı?
Ben
-Evet, Müslüman adı" deyince yüzüme baktı, doğrulmak istedi. Onun yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki:
-Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi, şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun.
-"Olsun" dedim.
-"Peki doktor beni Müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu ?"
Şaşırdım, nasıl da birdenbire Müslüman olmaya karar vermişti. Meğer o bunu hep düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için gerçekleştirememiş..
-"Tabii" dedim.. "Müslüman olmak çok kolay." Sonra kendisine imanın ve İslam'ın şartlarını anlattım, kabul etti. Hem kelime-i şahadet getiriyor, hem de ağlıyordu.. Mırıldandı:
-Siz Müslümanlar tespih çekersiniz, bana da bir tespih bulsan da ben de yattığım yerden tespih çekerek Allah'ımı ansam olur mu?

Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk'ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş. Hemen bir tespih bulup kendisine getirdim. Hasta yatağında tespih çekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk. Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti.
-Beni yalnız bırakma olur mu?"
-Ne gibi Ömer amca?

-Ara sıra gel de bana İslamiyet'i anlat!.. Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor." O günden sonra her gün yanına gittim, bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım. Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum, hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum;
"Doktor Ömer, lütfen 217 numaralı odaya gidin!

Hemen yukarı çıktım. Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi: Sağ elinde tespih, açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı, göğsünde imanı ile koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu. Hemen başucuna oturdum, kendisine kelime-i şahadet söylettirdim, o şekilde kucağımda ruhunu teslim etti...
Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk Milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu. Ne yalan söyleyeyim, ağladım... "

Türk olmanın nasıl bir şey olduğunu unutanlara hatırlatmak için Lütfen sen de Paylaş ki herkes okusun...!

Alıntı : Antalya Haberler. com, Kıssadan hisse, Remzi Uzun


https://youtu.be/F-Pg-Mb7Rd0

youtub anzaklı ömer videosu ile ilgili video

Günün Sözü:
 "Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur." Mustafa Kemal ATATÜRK

İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
24 Şubat 2017, Antalya