31 Mart 2020 Salı

BU SON OLSUN





Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta ve su



Merhaba Gönül Dostlarım,


“Covid 19” virüsü hayatımızın ortasına bomba gibi düştü!.. Aklımızda deli sorular,

Hazreti Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî’ den cevaplar:

-Durumun ciddiyetini anlamayan, uyarıları dikkate almayanlar var;
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakilerin anlayabileceği kadardır...
-Dünyanın durumuna bir bak;
Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters...
-Kendini önemsemiyorsan da diğer insanların, hiç olmadı sevdiklerinin sağlığını düşün;
Kum tanesiyim ama çölün derdini taşıyorum...
-Tedbir al ama panik yapma;
Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun. Tek kanatla uçulmaz zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil, Kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin? Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz. Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır!
-Manevi tedbirleri unutma;
Dünya bir uykudur, ölünce uyanır insan. Sen erken davran, ölmeden önce uyan...
-Etrafta, TV’de, sosyal medyada infial uyandırmak isteyenler, bu durumu dahi siyasete alet edenler var;
Cahille girme münakaşaya. Ya sinirini zıplatır tavana, ya da yazık olur Adabına...
-Hep bu çekik gözlü Çinliler yüzünden mi oldu bunlar;
Kula bela gelmez hak yazmadıkça, hak bela yazmaz kul azmadıkça...
-Kabul evde sıkılıyor insan;
Sahip olduklarına şükretmeyi bilmeyenin, kaybettiklerine isyan etmeye hakkı yoktur...
Sabır, insanı maksadına en tez ulaştıran kılavuzdur...
-Ne olacak bizim hâlimiz? (İş, para, borç, kira…)
Üzülme cancağızım. Her bir ‘yara'dan, haberdardır Yaradan...
-Ay hepimiz öleeeceeeğiz!
Herkes bedeninin ölümünü düşünüyor. Kalbinin ölümünü düşünen yok. Asıl önemli olan kalbin ölmesidir...
-Hep birlikte üstesinden geleceğiz;
Gönlünü hoş tut sen, sabreden muradına erer. Sevenlerin duası her yerde geçer. Mutsuzluk dediğin durmaz gider. Dönecek devrandan şüphen mi var.
-Durumun net analizi;
İsyanlardayım dedi. Hayır, imtihanlardaydı. Fark etseydi, kurtulacaktı...
-Vee... Üzülme...;
Ayağın kırıldı diye üzülme!
Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek… Kuyu dibinde kaldın diye üzülme!.. Yusuf kuyudan çıktı da Mısır’ a Sultan oldu, unutma!.. İstediğin Bir şey; Olursa Bir Hayır, Olmazsa Bin Hayır Ara…
Lâ tahzen/Üzülme!..
İnsanlar, başlarına gelen belâ ve musibetleri ondan daha büyükleriyle kıyas etselerdi, şüphesiz belâların bazısını afiyet kabul ederlerdi...


Ninem diyor ki; Birlikten kuvvet doğar…
Halime Gürbüz

https://youtu.be/6XayD5mnomQ


Günün Sözü : "Kula bela gelmez hak yazmadıkça, hak bela yazmaz kul azmadıkça..." Hz. Mevlana



İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/ - Google'da Ara

31  Mart 2020, Antalya-Türkiye


30 Mart 2020 Pazartesi

HER ŞERDE BİR HAYIR VARDIR



Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve oturan insanlar


































Merhaba Gönül Dostlarım,

Günümüz toplumu insanları sürekli olarak gelecekleri için planlar yaparlar ve bu planlarının her zaman kendi tasarladıkları şekilde gelişmesini beklerler. Bu yüzden de ani gelen bir hastalık veya beklenmedik bir kaza ile karşılaştıklarında bir anda tüm yaşamları alt üst olur. Çünkü kendi yaptıkları planlar içinde hastalık veya kaza gibi bir olaya hiç yer vermemişlerdir.

Devamını oku: https://www.nasihatler.com/her-serde-vardir-bir-hayir/

Her şerde bir hayır vardır;

Bir virüsün tüm dünyayı tepetaklak edeceği, insanların bu denli müteşekkir olacağı aklımıza gelmezdi. Teşekkürler koronavirüs;
Bizi sarstığın ve gösterdiğin için teşekkürler…
Bizden çok daha büyük bir şeye düşündüğümüzden daha fazla bağlı olduğumuzu gösterdiğin için teşekkürler. Yaradan’ ı sürekli zikretmemize sebep olduğun için, her şeyin esas sahibinin kim olduğunu bize tekrar hatırlattığın için teşekkürler...

Bize içinde yaşadığımız lüksü takdir ettirdiğin için teşekkürler.
Ürün bolluğu, özgürlük ve sağlık,
Ve bunu garanti gibi düşündüğümüzü fark ettirdiğin için,
Bizi durdurduğun için teşekkürler...
Meşguliyetin içinde nasıl kaybolduğumuzu görebilmemiz için…
En önemli şeyler için bile vaktimizin olmaması,
Bütün problemlerimizi bir kenara bırakmamıza izin verdiğin için teşekkürler.
Çok önemli olduklarını düşünüyorduk, bize aslında neyin önemli olduğunu gösterdin!
Bize ulaşım araçlarını kullanmamızı bıraktırdığın için teşekkürler,
Toprak bize çok uzun süredir yalvarıyordu çevre kirliliğine bakmamız için.
Nihayet ‘hepimiz birbirimize bağlıyız’ kavramını anladığımız için teşekkürler.
Hepimizin arasındaki bu birlik için teşekkürler...
Dünyanın değişmek zorunda olduğunu biliyorduk,
Her şeyin altını oyup anlamamıza yardım ettiğin, en baştan yeni bir dünya oluşturmamıza yardım ettiğin için teşekkürler.

Şükür duygusu, bağışıklık sitemimizi destekler ve olayları farklı açıdan görmemizi sağlar;
Ve hangi bakış açısını seçeceğimiz bize bağlıdır.
Fakat en iyisi bunların hepsinin farkında olmaktır…
Şükret, tedbir al, farkındalıkla kal,
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
DÜNYA DEĞİŞİYOR…

ŞU ANDA…

Ninem diyor ki; Bir musibet bin nasihatten iyidir...

 Halime Gürbüz

Günün Sözü :
“İyiyim desem yalan olur, kötüyüm desem inancıma uygun düşmez. En iyisi şükre vurayım dilimi, belki o zaman kalbim kurtulur”  Hazreti Mevlâna


İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/ - Google'da Ara
30  Mart 2020, Antalya-Türkiye



29 Mart 2020 Pazar

İBRET HİKAYESİ



Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, sakal, gözlük ve iç mekan























Robert Koch
Alman, Hekim
Doğum Tarihi : 11 Aralık 1843
Ölüm Tarihi : 27 Mayıs 1910


Merhaba Gönül Dostlarım

Alman Meclisi'ne sunulan, 10.12.2012 tarihli ve 17/12051 sayılı raporda dikkat çeken bulgular ve bilgiler içeriyor. Sekiz yıl önce yapılan salgın tahminine göre, yaşlıların yüzde 10'u bu virüsten etkilenecek ve virüs üç ayrı dalga halinde yayılacak.
https://www.sozcu.com.tr/

Almanya’da 15 binden fazla kişide koronavirüs tespit edilmesine rağmen sadece 44 kişinin hayatını kaybetmesi ülke içinde tartışma konusu oldu. Güney Kore’ye benzer şekilde çok fazla test gerçekleştiren Almanya’da ölü sayısı İtalyaİspanyaABD ve Fransa ’nın oldukça gerisinde.
Alman kamuoyunun tartıştığı konu hakkında birkaç açıklama bulunuyor. Alman basını, koronavirüs tespit edilen kitlenin büyük kısmını gençlerin  oluşturması  nedeniyle iyileşme oranlarını yüksek olduğunu yazdı.
https://www.cnnturk.com/
****
İBRET HİKAYESİ: ROBERT KOCH!
Robert Koch…Alman hekimdi.Profesördü.
Şarbon bakterisini keşfetti.
Tüberküloz bakterisini keşfetti.
Kolera bakterisini keşfetti.
Bakteriyoloji biliminin babası oldu.
Nobel Tıp Ödülü kazandı.
Şarbona çare bulduğunda, padişah Abdülhamid tahtına daha yeni oturmuştu, vereme çare bulduğunda Atatürk henüz bir yaşındaydı.
Tüberküloz bakterisini keşfedip, verem hastalığına çare bulduğunda, dünyada her yedi ölümden biri veremdi… Yani kaba hesap, bugüne kadar bir milyardan fazla insanın hayatını kurtardı.
Teee 1891 yılında, Almanya'da Berlin'de, Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü kuruldu, başına Robert Koch getirildi.
Robert Koch beş yıl yönetti.
Robert Koch ölünce, bulaşıcı hastalıklar enstitüsünün adı Robert Koch Enstitüsü olarak değiştirildi.
1891'de kuruldu.İmparatorluklar yıkıldı.Birinci Dünya Savaşı geçti. İkinci Dünya Savaşı geçti.
Berlin Duvarı yıkıldı.2020 oldu.
Robert Koch Enstitüsü bunların hepsinde yerinde durdu, faaliyetine devam etti, hastalıklarla mücadelesine ve araştırmalarına devam etti.
129 yıl…Aralıksız devam etti.
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık havaAlmanya'daki tüm mikrobiyoloji laboratuvarlarıyla entegre edildi, sürekli modernize edildi, Alman halkının tüm sağlık verilerini toplama ve takip etme yetkisi verildi, 2001 yılında çıkarılan Enfeksiyon Koruma Yasası' yla güçlendirildi, biyoterörizm dahil, tüm bulaşıcı hastalık riskleriyle mücadelenin odak noktası haline getirildi, Almanya'nın sağlık kriz yönetim merkezi oldu. Alman halkının daimi aşılanmasından sorumludur. İlaç araştırmalarından sorumludur. Genetik testlerden sorumludur. Kök hücre onay otoritesidir.

*
450 biliminsanı çalışır.
Özerktir. Kendi kendisini yönetir.Kendi yönetimini kendisi seçer.
Bütçesini devlet verir ama, yönetimine karışmaz, karışamaz.
Siyasi kararları elbette hükümet ve sağlık bakanlığı alır ama, tüm bilimsel kararları Robert Koch Enstitüsü'nün biliminsanları verir.
Devleti, siyasiler yönetir. Bilimi, bilim insanları yönetir.
Şöyle örnek vereyim…
Almanya'nın şu anki sağlık bakanının tıp'la alakası yok, kendisi siyaset bilimci, bundan önceki sağlık bakanı hukukçuydu, ondan önceki sağlık bakanı iktisatçıydı, ondan önceki sağlık bakanı öğretmendi, ondan önceki sağlık bakanı ekonomistti.
Robert Koch Enstitüsü'nün şu anki başkanı mikrobiyoloji profesörü, bundan önceki başkan immünoloji profesörüydü, ondan önceki mikrobiyoloji profesörüydü, ondan önceki viroloji profesörüydü.
Devleti, siyasiler yönetir. Bilimi, biliminsanları yönetir.
Almanya'nın sağlık politikası, hükümetlerden bağımsızdır.
Alman halkının sağlığının emanet edildiği, 129 yıllık köklü geçmişe sahip Robert Koch Enstitüsü, partilerüstü, siyasetüstü kurumdur.
Ve, hani Almanya'da çok yüksek coronavirüs vakasına rağmen, ölüm oranı çok az görülüyor ya…
Almanya'daki bu mucizevi mücadeleyi, işte bu Robert Koch Enstitüsü yürütüyor.

– Almanya hükümeti daha virüs lafını duyar duymaz, bir gecede, sağlık sistemine 36 milyar euro aktardı.
– Henüz Almanya'da bir kişi bile ölmemişken, ülkedeki bütün hastanelerin yoğun bakım ünitelerini derhal dört katına çıkardı.
– Her gün 22 bin kişiye test yaptı, dünyada Almanya'dan daha fazla test yapabilen, böyle bir kapasiteye sahip başka ülke yok.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi– Hastanelerinde 25 bin adet solunum cihazı vardı, henüz bir kişi bile ölmemişken, derhal 15 bin adet solunum cihazı daha satın aldı.
– Almanya, Japonya'dan sonra dünyanın en büyük tıbbi cihaz üreticisi… Bu yüzden, test kitlerini, solunum cihazlarını ithal etmedi, kendi şirketleri üretti. Böylece, şu anda paradan çok çok daha önemli olan zamanı kaybetmedi.
– Saldım çayıra mevlam kayıra demedi, pozitif çıkan herkesi iki gün hastanede tuttu, belirti göstermeyenleri evinde karantinaya aldı, belirti gösterenleri 14 gün daha tuttu, çok erken teşhisle, çok erken müdahale etmiş oldu.
– Henüz bir kişi bile ölmemişken, sağlık sistemindeki tüm izinleri iptal etti. Yurtdışında tatilde olan doktorlarını, o ülkeye uçuşlar yasaklanmış bile olsa, Alman devletinin gücünü kullanarak, getirdi. Mecbur kalınan durumlarda, yurtdışındaki Alman vatandaşlarının tahliyesini bile öteledi ama, dışarda bir tek doktor bırakmadı.
– Eğitimli, bilinçli Alman toplumu, Robert Koch Enstitüsü ne diyorsa harfiyen uydu, tokalaşma, sarılma, öpüşme, birarada bulunma filan, bıçak gibi kesildi, Alman toplumundaki disiplin kültürü sayesinde, ikinci bir uyarıya gerek bile kalmadı.
– “Bencil” zannedilen Alman toplumunda, aslında en üst düzeyde “toplumsal dayanışma ruhu” hakimdir. Coronavirüs krizinde bir kez daha ortaya çıktı. Hükümetten veya belediyelerden talimat almadan, “fahri gönüllüler” devreye girdi, özellikle gençlerden alışveriş ekipleri kuruldu. Virüs taşıdığı için evinde karantinaya alınan vatandaşların, risk grubunda oldukları için dışarı çıkmaması gereken yaşlıların market alışverişleri, bu gönüllüler tarafından yapılıyor. İhtiyacı olanlara destek için para toplanıyor.
– İtalya, özelleştirme şehvetine kapıldı, 2007 yılından itibaren sağlık sistemini özelleştirdi, hastanelerini sattı, sağlık sisteminin yüzde 80'i özel sektörün eline geçti, devletin tek elden yönetme kabiliyeti ortadan kalktı. Bugün, bunun bedelini çok ağır ödüyorlar.
– İspanya hakeza… Hastanelerini, hatta sağlık ocaklarını bile özel sektöre sattı. Bugün, bunun bedelini çok ağır ödüyorlar.
– Maalesef, Türkiye de aynı yolu izledi.
– Almanya ise, asla böyle bir adım atmadı. Bugün Almanya'da hastanelerin yüzde 80'inden fazlası, bizzat devletin… Özelleştirme adı altındaki rant politikalarının ne kadar hayati olduğunu kanıtladı.
“Almanya bizi kıskanıyor” denilen Almanya, işte bu.
Küresel felaketin hepimize tekrar tekrar hatırlattığı tek gerçek var.
Siyasete biat edersen, ölüyorsun.
Bilime emanetsen, yaşıyorsun.
Aktaran: Gürsel Arslan

Günün Sözü :

Görüntünün olası içeriği: ağaç, gökyüzü, okyanus, açık hava, doğa ve su, şunu diyen bir yazı 'Bazen sahip olduğunuz tek şey, güzel günlere şey, şey, güzel günlere olan.inancınızdır.. Nick Vujicic Sedef'


İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/ - Google'da Ara
29  Mart 2020, Antalya-Türkiye


28 Mart 2020 Cumartesi

YİNE GELİR BAHAR DEĞİL Mİ?























Merhaba Gönül Dostlarım,

Korona (Corona) artık bir hastalık, bir virüs salgını değil. Bir korku dalgasına, bir panik rüzgarına, bir yıkıcı fırtınaya dönüştü. Hastalık kontrol altına alınıyor, alınacak. Ama bu korku, bu panik insanları, toplumları, devletleri anormal davranışlara, tedbirlere sürüklüyor. Salgını önlemenin ötesinde yeni bir toplum düzeni inşa etmenin işaretlerini görüyoruz.

ÜLKELER, ŞEHİRLER ÇÖKÜYOR. YAŞAM TARZIMIZ DEĞİŞİYOR. 

Bir savaş yöntemi, bir intikam aracı, ülkeleri çökerten bir saldırı yöntemi olarak kullanılacak sanki. O zaman sağlık meselesi olmanın ötesinde yepyeni bir gerçekle karşı karşıya kalacağız demektir. Ülkeler çöküyor. Şehirler çöküyor. Ticaret çöküyor. Sanayi çöküyor. Okullar kapanıyor. Toplu ibadetler durduruluyor. Bugüne kadarki yaşam tarzımız değişiyor. Birbirimizle ilişki biçimimiz, birbirimize davranış biçimimiz değişiyor, güven ortadan kalkıyor. Bir arada yaşama isteğimiz, irademiz, becerimiz çöküyor. Sosyal alan ağır darbeler alıyor. Hastalığın yol açtığı panik, kapitalizm, serbest piyasa ekonomisi, Batılı yaşam tarzı sorgulanacak. En önemlisi de özgürlükler daralıyor. Hem de hayatın bütün alanlarında. Gündelik insan davranışından siyasi alışkanlıklara kadar. Korona hepimize yeni bir yaşam biçimi dayatıyor.

GELECEĞİN HABERCİSİ: YENİ SİYASİ SİSTEMLER, YENİ EKONOMİK MODELLER..

Birçok ülke, benzer şekilde fırsatçılık yapıyor. Hesaplarını Korona’ nın oluşturduğu psikolojik atmosferi kullanarak sahaya sürüyor. Uluslararası sistem diye bir şey zaten kalmamıştı, şimdi tamamen kilitlendi. Önerim Korona sonrasını düşünmek. Yeni siyasal, sosyal, kültürel eğilimleri ölçebilmek. Yeni yaşam biçimleri üzerinde kafa yormak. Yeni sosyal ağları irdelemek. Sanki yeni toplum modelleri, yeni siyasi modeller, yeni bireysel ilişkiler, yeni hassasiyetler oluşacak. Hatta yeni siyasi sistemler. Yeni ekonomik modeller. Korona geleceğin habercisi gibi.

İbrahim Karagül GAZETE YAZARI
****
Family shopping in supermarket Stok Fotoğraf - 33603840Portrait of family of travelers in tent looking at camera Stok Fotoğraf - 28682485Burlington, Vermont, USA at Church Street Marketplace. Stok Fotoğraf - 91984110

DEĞİL Mİ..
“Ne büyük nimetmiş değil mi
Çayı koydum gel diyebilmek bir dosta
Derin sohbetler etmek çay kaşıklarının sesleri arasında.

Ne güzelmiş,
Çiçek açan kayısı ağaçlarının
Mis kokulu leylakların altından yürümek
İçine çekerek kokusunu doya doya

Papatyalar toplayıp taç yapmak saçlarına.
Ne büyük nimetmiş çocuklarınla bir parkın yolunu tutmak                                            
Onların salıncaktaki gülümseyen yüzlerini seyretmek.
Okula bırakmak sabah vakitlerinde.

Ve dolaşmak bi hafta sonu
Bütün gün bir alışveriş merkezinde..
Ne güzelmiş,
Yağmurda yürümek bir şemsiyeyle                                     
Yahut bir bankta oturmak güneşli bir günde.
Sonra binip gitmek bir otobüse
Bir vapura ya da ,martılar eşliğinde.

Ne büyük nimetmiş her gün farkında olmadan yürüyüp gittiğin o cadde
Selam verip tanıdık esnafına geçtiğin sokaklar.
Gökyüzünde süzülen kuşlara çevirmek yüzünü
Ne güzelmiş.

" Yine gelir değil mi bahar?
Yine uzamaz kış bu kadar
Ama bu kez biliriz kıymetini
Değil mi...”

İnan Durak Taş

https://youtu.be/Z26wNSm1jM8


İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/ 
28  Mart 2020, Antalya-Türkiye

27 Mart 2020 Cuma

HAYATTA EN ZOR ŞEY...



zor-zamanlar


Merhaba Gönül Dostlarım,

Bu yazımı 16 Aralık 2016 yılında " Gerçek Dostlar" sayfamda  ' Zor  Dönemlerde Yaşamak'  başlığı altında sizlerle paylaşmıştım, Değerli hocam Prof. İsmet Barutçugil belkide bugünkü içinde bulunduğumuz zor günleri ve  durumu düşünerek bu yazısında bizlere bazı tavsiyelerde bulunmak istemiş olabilir.


Yaklaşık 16 senedir yazılarını zevkle ve severek okuduğum, İnsan Kaynakları idareciliği yaptığım dönemlerde yazılarından faydalandığım, makalelerini zaman zaman sizlerle paylaştığım, çok değerli hocam Prof. İsmet Barutçugil' in  13 Aralık 2016 tarihinde yayınladığı aşağıdaki yeni  yazısını mutlaka  okumanızı tavsiye ederim.

 İnsan yaşantısında  zaman zaman iyi dönemler veya bazen de kötü günler yaşayabilir. Kötü günlerinde yaşamış olduğu olay veya olayların kendisinde yapmış olduğu psikolojik etkenlerden kurtula bilme yollarının neler olduğu, nasıl hareket etmemiz gerektiği hususunda bizlere bir takım önerilerde bulunuyor.
Aşağıda kısa Biyografisini verdiğimiz Prof. İsmet Barutçugil hocamızı umarım hatırlayanlarınız vardır.

Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin kıymetini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimleEsen kalın. 


****
Prof. İsmet Barutçugil ;

1950 yılında doğdu. İ.Ü. İktisat Fakültesinden mezun oldu. 1975 yılında doktorasını tamamladı. 1980’de doçent ve 1987 yılında Profesör oldu. 1971–1988 döneminde Uludağ Üniversitesinde ve 1988–1999 yılları arasında da İ.Ü. İktisat Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Yönetim, pazarlama, üretim yönetimi ve insan kaynakları yönetimi alanlarında çalıştı. Yıldız, Marmara ve Yeditepe Üniversitelerinde de yüksek lisans dersleri verdi. British Council bursu ile İngiltere’de, Fulbright bursu ile A.B.D.’ de araştırma programlarına katıldı.


ZOR DÖNEMLERDE YAŞAMAK

    Her insanın uzun ya da kısa yaşamında son derece acı veren zor durumlarla karşılaşma olasılığı vardır. Bazen bu durumlar oldukça sık yaşanır ve birbiri ardına gelir. Böyle dönemlerde insan bu acıların sonunun gelmeyeceğini ve asla iyileşemeyeceğini düşünür. Ancak, bir şekilde acılar sonlanır, yaşam devam eder. İnsanın en kötü günlerim dediği dönemler geride kalır, yaşanan olumsuz ve karamsar duygular unutulur. Sonuçta, insan istese de istemese de bir şekilde yaşama tutunur, yaşama arzusu ve sevinci geri döner.

zor-zamanlarZor olan ve acı veren durum, genellikle beklenmeyen hatta akla bile getirilmek istenmeyen bir olayla karşı karşıya kalmaktır. Çoğu insan ilk anda bir şok etkisi altında donup kalır, duygusuz ve tepkisiz bir zaman geçirir. Bu dakikaları inkâr takip eder, olayı kabullenemez, olanları reddeder. Bu aşamalardaki davranışlar olağandır ve anlayışla karşılanması gerekir. Ancak, daha sonra bu ilk tepkilerin kaçmak ya da savaşmak şeklinde pasif ya da saldırgan bir davranışa dönüşmeden insanın sağlığını, özgüvenini ve mutluluğunu destekleyecek davranışlara dönüşmesini sağlamak gerekir.
Zor durumlarla ve dönemlerle baş etme sürecinde en büyük engel çoğu zaman insanın kendisidir. Sürekli olarak bu durumun korkunç olduğunu, bununla hiçbir şekilde baş edemeyeceğini tekrarlayıp durur. Kendisini yaptığı seçimler ve verdiği kararlar için suçlayabilir, çok ağır eleştirebilir. Benzer suçlama ve eleştirileri içinde bulunduğu duruma neden olduğunu düşündüğü kişiler için de yapabilir. Ancak, böyle bir tepkinin herhangi bir yararı olmayacağı gibi, eyleme geçmek için gerekli olan enerjisini tüketmesi ve zaman yitirmesi gibi zararları da olacaktır.

ZOR DURUMLAR  İLGİLİ RESİM ile ilgili görsel sonucuÖnemli olan, insanın duygusal farkındalık içinde olması ve olumsuz duygularının kendisini aşağıya çekmesine izin vermemesidir. Bazen ailenin, yakın dostların ya da profesyonel bir danışmanın yardımcı olması işe yarayabilir. Ancak, insanın gerçek anlamda yardım alabileceği tek kişi kendisidir.
Zor ve acı bir durumla karşılaşan kişinin kendisini biraz toparladıktan sonra ilk yapması gereken, olayı kontrol etme ve etkileme olasılığının olmadığını görmesi yani kabullenmesidir. Kabullenme bir çözüm değildir, insanın kendini iyi hissetmesini sağlamaz. Ancak üzerindeki baskıyı azaltır, daha sakin ve soğukkanlı düşünmesini kolaylaştırır.
Zor duruma odaklanmak yerine olası çözümler üzerine düşünmeye yoğunlaşmak gerekir. Bazen düşünmenin çözüme bir faydası olmayabilir, ancak insanın elinden geleni yaptığından emin olmasını sağlayabilir. İçinde bulunulan duruma dışarıdan bir gözle bakabilmek amacıyla, kendisine şu soruyu da sorabilir “böyle bir durumda olan bir arkadaşıma ne söylerdim?” Cevap olarak büyük olasılıkla, özenle seçeceği teselli edici, sakinleştirici, umut verici sözcükleri kendisine de söyleyebilir.

ZOR DURUMLAR  İLGİLİ RESİM ile ilgili görsel sonucuSonrasında, zor ve acı verici durumu yaşayan bir insanın kendisine soracağı başka bazı sorular da olmalıdır.
– Bu duruma karşın hâlâ şükretmem gereken neler var?
– Yaşamımda hâlâ iyi ve güzel olan neler var?
– Yaşamımda kendim ve başkaları için yapabileceğim, başarabileceğim neler var?
– Gelecekte yaşayabileceğim ve mutlu olabileceğim ne gibi durumlar var?
– Beni umutlandıran ve hâlâ yaşama bağlayan neler var?
Bu sorulara düşünerek verilecek cevaplar acının hafiflemesini ve zor dönemin atlatılmasını bir ölçüde de olsa sağlayabilir. İnsanın acılarını unutması ve zor durumdan uzaklaşması için kendisine zaman ve ortam yaratması gerekir. Kendisini normal ve güçlü hissetmesini sağlayacak uğraşlar içinde olmalı ve olabildiğince yaşamının olağan akışını sürdürmelidir. Fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığını koruyacak şekilde yaşamaya özen göstermeli, yaşamın dengelerine dikkat etmelidir. Kendisini mutlu edecek işler yapmak ve kendisini seven insanlarla zaman geçirmek, iyileşme sürecinde en iyi ilaçlardan daha etkili olacaktır.

Prof. Dr. İsmet Barutcugil
Posted on  by 

Günün Sözü :
" Ey Can! Sana bir daralma gelirse yararınadır; Kaygılanma! Sürekli yaz mevsimi olsaydı, Güneş Bahçeyi Yakıp Kavururdu. Güzellik, Zorluk, İyimserlik, Kötümserlik, Sabır." Mevlana Celaleddin-i Rumi

26 Mart 2020 Perşembe

KORONA VİRÜSÜ İLE YAŞAMA...



Mehmet Öz Kimdir ?


  Dr. MEHMET ÖZ:

Merhaba Gönül Dostlarım,

Mehmet Öz, 11 Haziran 1960'da babasının görev yaptığı Cleveland'da doğdu. Harvard Üniversitesi' nden mezun olmuştur. Kliniksel uzmanlık alanları minimal invasif kalp cerrahisi, kalp cerrahisi, kalp kapakçığı ve aort cerrahisi, yetişkin kalp nakli, mekanik kalp yardımcılığı ve koroner baypastır. Mehmet Öz, minimal invasif kalp cerrahisi, tamamlayıcı ilaç, kalp bakımı sonuç analizi ve kalp değişimi ile ilgili araştırmalarda bulundu.
Doğum tarihi: 11 Haziran 1960 (59 yıl yaşında), Cleveland, Ohio, ABD
Eş: Lisa Öz (e. 1985)
Eğitim: Pensilvanya Üniversitesi, DAHA FAZLA
Çocuklar: Daphne Öz, Oliver Mustafa Öz, Zoe Yasemin Öz, Anabella Sezen Öz

KORONA VİRÜSÜ İLE YAŞAMA...
Yıllardır doğru düzgün girmediğim facebooka bu virüs yüzünden girip bir şeyler yazayım
istedim çünkü neredeyse 15 ocaktan bu yana, yani 2 aydır bu hastalık üzerine bilimsel makaleler de dahil çok fazla okuma yaptım. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Bu virüsten kaçış yok arkadaşlar.İstisnasız hepimiz yakalanacağız. Ama ne kadar geç yakalanırsak o kadar iyi, bunu en sonda açacağım. Aynen grip virüsünde olduğu gibi önümüzdeki yıllar, on yıllar boyunca bu virüsle yaşamayı öğreneceğiz.
Emin olun bu kesin. Şu an alınan karantina, tatil, izin vb önlemlerinin tamamı virüsün yayılma hızını yavaşlatıp, sağlık sektörünün çökmemesini sağlamak üzere alınıyor.
Çok hızlı yayılımda hastanelerin yoğun bakım üniteleri çıkmaza giriyor ve bilamecbur İtalya örneğinde olduğu gibi hangi hastanın yaşayacağına, hangisinin öleceğine karar verilmesi gereken berbat bir durum ortaya çıkıyor. Virüs dediğimiz şeyler aslında öldürücü, şeytani birer düşman değiller.
Onlar da aynen bizim gibi üzerinde konuşlandıkları alan sayesinde yaşayan canlılar. Zaten genelde hayvanlardan bize geçiyorlar ve evet, hayvanları genelde öldürmüyorlar.
Çünkü kendileri de yaşamak için üzerinde yaşadıkları canlılara muhtaçlar. Yüzyıllardır hayvanlarla beraber yaşamaya alışmışlar.
E peki biz neden ölüyoruz? Çünkü birbirimizi tanımıyoruz. Virüs kendini hala hayvan vücudunda zannediyor.
Yeni yerleştiği konağın şartlarını henüz bilmiyor.
Belli bir süre geçtikten sonra hem bizler onlara bağışıklık kazanacağız hem de onlar kendi sonsuz yaşamları için mutasyona uğrayacaklar.
Böylece beraber yaşamaya alışacağız.
Mesela aranızda herpes labialis adlı virüsü duyan oldu mu hiç? Duymadınız ama kendisi dünyanın en yaygın virüslerinden birisi ve bir kere vücudumuza girdikten sonra biz ölene kadar vücuttan atılamıyorlar. Peki ne yapıyor bu virüs? Dudağınızda uçuk çıkarıyor. O kadar işte. Bizi öldürmüyor çünkü biz ölürsek kendisi de yaşayamıyor. Grip virüsü de hemen hemen öyle.
Öldürücülük oranı %0.1 civarı ve genelde zaten vücudunda kronik sorun olanları öldürüyor.
Her sene ve her sene dünyada yarım milyar insan grip virüsüne yakalanıyor.
Bu şekilde birlikte yaşamaya alıştığımız tonla virüs var.
Corona virüsler (sars, mers vb) ile de yaşamaya alışacağız (tabii mers ile belki 1000 yıl sonra).
Sadede gelirsem, dediğim gibi hepimiz bu virüse yakalanacağız.
Hatta belki birçoğumuz yakalandı bile ama fark etmedi. Ve hatta hastalığı da atlattı.
Vücudu virüsle yaşamaya çoktan alıştı ya da virüs o vücutta yaşayamadı ve başka konaklara geçti.
Bu konuda en güzel örnek Diamond Princess gemisi. Gemideki 3700 kişinin 700'ünde test pozitif çıkmış. Ama bu 700 kişinin 350'si hastalığı hissetmemiş bile. Ve hala da çok sağlıklılar. Yatak döşek yatmıyorlar. Ki yaş ortalamaları da baya yüksek. Peki neden böyle? Çünkü o 350 kişinin bağışıklık sistemi çok güçlü. Yani bu hastalıkta en önemli şey bağışıklık sistemi. Aramızda bağışıklığı iyi olanlar, spor yapanlar, doğru besinleri alanlar, sigara içmeyenler vb. bu hastalığı belki hissetmeyecek bile. Belki hafif bir grip gibi atlatıp hayatlarına devam edecekler.
Ne yapmak gerekiyor?
Öncelik vücut direnci. Spor ve hareket. Sonrası beslenme. Özellikle meyve sebzeler ile daha spesifik şeyler, mesela sarımsak, yoğurt, kefir, yeşil çay vb. Sonrası ise besin takviyeleri. Özellikle c vitamini, çinko, beta glukanlar (1.3 ve 1.6) ve kara mürver ekstresi.
Meyve sebzeler ve takviyeler eğer kendinize de dikkat ederseniz bu kışı atlatmanızı sağlayabilir. Çünkü bağışıklık sistemini çok dirençli hale getiriyorlar.
Dediğim gibi, bu virüsle yaşamaya alışın. Önümüzdeki yıllarda, hatta belki aylar ya da haftalarda mutasyona da uğrayacak, ya daha ölümcül olacak, ki kendi de kaybeder, bu yüzden bunu düşük olasılık görüyorum, ya da o da bizimle yaşamayı öğrenecek.
Aşısı bulunsa bile mutasyona her uğradığında aşı işlevini kaybedecek. Grip aşıları da öyledir. Sizi sadece geçmiş senelerin grip virüslerinden korur.
Yenilerinden değil. Yani tam koruma sağlamaz. Tam koruma her zaman için bağışıklık sisteminizdir. Fakat dediğim gibi virüsün canlılığını devam ettirebilmesi için bulunduğu konağı öldürmemesi ve başka konaklara geçebilmesi gerekiyor. Bunun için de mecburen mutasyona uğramak zorunda. Mutasyon dediğimiz şey ise nesille alakalı ve virüsler çok hızlı üreyip öldükleri için bizlerde yıllar alan nesil değişimi onlarda saatler alabiliyor. Bu sayede çok hızlı mutasyon geçiriyorlar. Ve büyük bir olasılık süre geçtikçe virüs bulaştığı kişiyi öldürmeyecek şekilde mutasyon geçirecek.
Yani bu virüsü ne kadar geç kaparsanız tehlikesi o kadar az olacak.
Evet, hepimize uğrayacak bu virüs ama ne kadar geç uğrarsa o denli şanslı olacağız. Bu yüzden olabildiğince evden çıkmamak, hijyene dikkat etmek, gerekli şekilde beslenmek, hareket etmek ve gerekli takviyeleri almak gerekiyor.
Bunları yapanlar emin olun hepimizden uzun yaşayacak.
1- Kendinizi karantinaya alın. Virüsle en geç temas edenler en şanslıları olacak
2- Hijyen. Olabildiğince temizliğe dikkat edin.
3- Meyve sebze yiyin.
4- Bağışıklığa iyi gelen sarımsak, kefir, yoğurt gibi besinler tüketin.
5- Bağışıklığa çok iyi gelen besin takviyeleri ve vitaminler alın.
Örnek: beta glukanlar, c vitamini, çinko, kara mürver ekstresi vb.
6- Hareket edin ve evinizde spor yapın.
7- Sigarayı bırakın.
8- Bol su için.
Mehmet ÖZ
Haber:İsmet Tanlı
https://youtu.be/vT3kRXa42cQ

Günün Sözü : " Covid-19 virüsüne karşı mücadelemizle  ile ilgili,  Nedir bizim temel sorumluluğumuz? Paniğe kapılmadan ama hafife de almadan ve Evde kalarak yayılmasına katkıda bulunmamak."