30 Ağustos 2019 Cuma

ANTALYA' NIN SAKA KUŞLARI



Fotoğraf açıklaması yok.


Merhaba Gönül Dostlarım,

30 Ağustos Zafer Bayramı Haftası etkinlikleri çerçevesinde konuyla ilgili yazılarımızı sizlerle paylaştık. ' Gerçek Dostlar'  takipçilerinin  Zafer Haftası ile ilgili yazılarıma gösterdikleri ilgilerinden dolayı, sonsuz şükranlarımla birlikte , saygı ve sevgilerimi yolluyorum.
Bu tür yazılarımın tek amacı var oda ;
Böylesine büyük bir zaferi ve diğer milli bayramlarımızı neden kutladığımızı,  gelecek nesillere aktarabilmek için , bugünlerde yapacağımız  en önemli şey bizi biz yapan değerleri çocuklarımıza ve torunlarımıza  çok daha iyi öğretmek ve anlatmaktır.  🇹🇷🇹🇷🇹🇷

Bugünkü yazımda, aynı Turizm Şirketinde uzun seneler birlikte mesai arkadaşlığı yaptığımız değerli üstadım Sayın Hüseyin Çimrin 'in aşağıdaki kısa biyografisi ile birlikte kaleme aldığı bir öyküsünü sizlerle paylaşmak istiyorum, kendisine buradan selam ve saygılarımla birlikte sağlık dileklerimi iletiyorum.

****
 Hüseyin Çimrin,

Antalya’ya tutkuyla bağlıdır. Bugün Antalya üzerine yazılmış hangi belgeyi elinize alsanız altında mutlaka O’nun imzası vardır. “Antalya” ile ilgili belge ve fotoğraf konusunda dev bir koleksiyona sahiptir. Yıllardır Antalya’da her taşın altını kaldırmış, neredeyse tüm eski Antalyalılar’la konuşmuş, kayıt altına almıştır. Antalya’ya dair ne varsa biriktirmek, gelecek kuşaklara aktarmak ister. Bıkmadan usanmadan araştırır.
O’nu günün herhangi bir saatinde elinde fotoğraf makinesi ya da teybiyle Kaleiçi’ nde, Cumhuriyet Meydanı’ nda, Karaalioğlu Parkı’ nda biriyle sohbet ederken ya da fotoğraf çekerken görebilirsiniz.
Bu kişi Antalya’ nın “sivil tarihçisi” Hüseyin Çimrin’ den başkası değildir.
1946 Antalya doğumlu ve Antalya bölgesinin ilk Almanca turist rehberi olan Hüseyin Çimrin, 25 yılı aşkın bir süre Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’ nın Antalya Bölge Müdürlüğü’ nde tercüman rehber olarak görev yaptı. Aynı kuruluş tarafından yabancı dilde kazandığı bursla 1965 – 66 yılları arasında seyahat acenteleri turistik tanıtım ve turist rehberliği konularında araştırma yapmak üzere Almanya’ya gönderildi. Bu eğitimle Türkiye’nin Almanya’da diplomalı ilk turizm uzmanı oldu. Çeşitli gazetelerde, dergilerde köşe yazıları yazan Antalya tarihi üzerine bir çok kitabı olan Hüseyin Çimrin’ e 2003 yılında Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından kültür sanat dalında “Antalya’ nın Sivil Tarihçisi” ödülü verildi.
“Antalya Tarihi ve Turistik Rehberi”, “Antalya Folkloru”, “Akdeniz Gezi Rehberi”, Kuruluşundan Günümüze Kent Kronolojisi”, “Antalya Efsaneleri”, “Benim Antalyam”, Antalya Teke Yöresi Ağzı ve Deyimleri” ve “Bir Zamanlar Antalya”, Çimrin’ in Antalya üzerine yayınlanan kitaplarından sadece bir kaçı.
dip not: Yerel basından Sayın Hüseyin Çimrin’ in bir süredir ayağındaki bir rahatsızlık nedeniyle evinde istirahat ettiğini öğrendik. Kendisine acil şifalar diliyoruz.

Alıntı: fullantalya.com
****


ESKİDEN ANTALYA'DA SOKAK SATICILARI
KUŞ AZAT ETTİREN ÇOCUK SATICILAR
60 YIL KADAR ÖNCE, ONLAR BİZDİK...

Antalyalıların "KADİRNE" diye adlandırdıkları saka kuşları, su kenarlarını çok sevdikleri için Anadolu insanı bu güzel ötüşlü kuşlara "SAKA" adını vermişler. O zamanlar Antalya'da 10-11 yaşlarındaki erkek çocukların saka kuşlarını yakalamak büyük bir eğlencesi idi. Ağaçlık bölgelerde, özellikle Hıdırlık Kulesi çevresinde iki ağaç arasına kocaman eskimiş bir balıkçı ağı gererdik. Küçük kafes içinde getirdiğimiz iyi öten bir kadirne kuşu ile doğada serbestçe dolaşan kadirneleri ağlarımıza takılmaya cezbederdik.
Bir sürü kuş bizim "Çağırıcı" kuşumuzun yanına gelirdi. iki ağaç arasına gerdiğimiz ağın ipini çektik mi, kafeslerimiz kuşla dolardı. Ağlara takılan kadirne kuşlarını sonra çarşı-pazar dolaşır; halka, esnafa "Bir kuş azat et, gör bak hayrını" bağırışları içinde para ile satardık.
Kuş azat etmenin de geçmiş yüzyıllardan gelen bir ritüeli (yapılış şekli) vardı. Kuş azat etmek isteyen kişi, bizim kafesten çıkarıp eline verdiğimiz kuşu, iki avucu içine alır, sonra her iki kolunu gökyüzüne doğru uzatarak:
"Azat kuşum,
Buzat kuşum
Yarın ahirette
Beni gözet kuşum."
Ya da kısaca
"Azat/Buzat/Ahrette gözet"
dedikten sonra avuçlarını iki yana açarak kuşu serbest bırakırdı.
Herkes bir kuşu alıp bu şekilde azat eder; böylece sevap kazanılmaya çalışılırdı. Çünkü kültürümüzce kuş özgür etmek sevaptır, ahirette bu kuşların bizlerden yana hayırla yad edeceğine inanılır.
İşte su sayede onlar ahiret için sevap kazanır; biz çocukların simit, macun ve bazen de sinema bileti için harcayacağımız paramız çıkardı.
NOT: Kadirne kuşunu gerilmiş ağa cezp etmede uyguladığımız daha birçok usulümüz vardı. Nasıl olsa insanlar okumuyor diye, burada lafı uzatmak istemedim. Ancak şunu da eklemem gerekli: Osmanlı'da kuş satın alıp, azat etmek merhamet gösteren bir sevaptı. Evliya Çelebi’ nin anlattığına göre, kibar bey ve hanımlar tatil günleri İstanbul’ da kurulan büyük kuş pazarlarına gider, parayla satın aldıkları rengârenk kuşları gökyüzüne salarlarmış.

Alıntı Hüseyin Çimrin

Günün Sözü : "Azat kuşum, Buzat kuşum,Yarın ahirette  Beni gözet kuşum." Anonim

29 Ağustos 2019 Perşembe

30 AĞUSTOS ZAFERİ





Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, şapka ve yakın çekim

30 Ağustos Zafer Bayramımız 97 Yaşında 

Merhaba Gönül Dostlarım,
Bu haftayı Zafer Haftası olarak kutlamamıza istinaden,  bizimde Bloğumuzda bu önemli zafer haftasına küçük bir  katkıda bulunmak adına  Milli irademizin ve duygularımızın ön safhada olduğu şu günlerde, okunması gereken bu ve buna benzer yazıların bizim Bloğumuzda ayrıca yer alması bizim için ayrı bir kıvanç kaynağı olacaktır.

30 Ağustos Zafer Bayramı, Kazanılan büyük zaferden dolayı her yıl 30 Ağustos’ta törenler yapılır;
Türkiye Cumhuriyeti' nin şanlı tarihinde birçok önemli gün ve bayram var. Bunlardan bir tanesi de belki anlamını çok iyi bilmediğimiz 30 Ağustos Zafer Bayramı. Büyük bir mücadelenin kutlama nişanesi olan bu bayramı hem anıyor, hem de bir kez daha böylesine büyük bir zaferi ve diğer milli bayramlarımızı neden kutladığımızı  gelecek nesillere aktarmak için, bugünlerde yapacağımız  en önemli şey bizi biz yapan değerleri çocuklarımıza ve torunlarımıza  çok daha iyi öğretmek ve anlatmaktır.

 Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922’de başlamış ve 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlanmıştır. Bu sevinçli günü ebediyen yaşatmak için Atatürk, ordumuza armağan etmiştir.Zafer Bayramı, 1922 yılında 26 Ağustos'ta başlayıp, 30 Ağustos'ta Dumlupınar' da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi' ni (Büyük Taarruz) anmak için kutlanan bayramdır.

Bu arada Kurtuluş Savaşımızda mücadele veren başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ve onun silah arkadaşlarına, cephede şehit düşen aziz askerlerimize Allah tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı dilerim. Ruhları şad olsun. Ayrıca gazilerimize acil şifalar temenni ederim.
****
Bugün sizlerle Sayın Bige Güven Kızılay' ın 30 Ağustos Zafer Bayramımızla  ilgili bir yazısını paylaşıyorum.

Değil mi ki aydınlık bir Cumhuriyet’in yoktan var edilen başkentinde dünyaya gelmişim ,
Değil mi ki bozkırın ortasındaki o şehirde yetişen ilk çiçeğin suyunu silah tutan ellerinle sen vermişsin ,
Değil mi ki ağaç yetişmez denen yerde orman yaratmışsın ,
Değil mi ki sen , ‘Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır’ demişsin ,
Değil mi ki o umutsuz insanlardan inançlı bir halk yaratmışsın ,
Ve kendini hiç, kendini araçsız, kendini zayıf sayarak, kendinden başka kimseye güvenmeden yola çıkacaksın , önüne sonsuz engeller yığacaklardır, umursamayacaksın demişsin ,
Ve kendini hiç ,
Kendini zayıf ,
Kendini araçsız sayarak ,
Ve yüreğindeki sarsılmaz inançtan başka “hiç bir şeye sahip olmadan” çıktığın o yolda ,
Kurulur dediğin orduyu kurup ,
Yenilir dediğin orduları yenmişsin.
Ve değil mi ki ben önüme altın tepside sunulan “bu zafere” doğmuşum ,
Değil mi ki bir kadın olarak hiç bir hakkım için mücadele etmek zorunda kalmamışım ,
Değil mi ki bir köylünün bir doktordan daha az kıymetli olmadığını öğrenmişim senden ,
Ve sanata saygıyı, ve öğretmene vefayı, ve o köylünün efendimiz olduğunu ,
Ve kitapların, ve edebiyatın önemini, sporcunun ahlaklısının değerini ,
Eğitimin kurtuluş savaşımız kadar kıymetli olduğunu ,
Büyüklerimi saymayı, küçüklerimi korumayı ,
Yurdumu, milletimi özümden çok sevmeyi ,
Senden öğrenmişim.
Hayatta hiç bir zorluğun aslında zorluk olmadığını ,
Umudun da umutsuzluğunda “ta içimde” saklı olduğunu ,
Yenildiğin zaman değil, asıl “pes ettiğin zaman” mağlup olduğunu ,
Ve şu yangın yerinde insan kalmanın ne kadar önemli, ne kadar değerli olduğunu ,
Çünkü her türlü fırtına geçip gidip dindikten sonra ,
O çer çöpün içinde billur kristaller gibi kalabilen o insanların ,
Hayatı onların devam ettirdiklerini ,
Senden öğrenmişim.
Değil mi ki, ben bu değerlere doğup, bu erdemlerle büyümüşüm ,
Ve değil mi ki 30.Ağustos bu mucizenin başladığı günmüş ,
Hayatımda nice 30 Ağustos’ lar yaratmaya ...
Senin aziz ruhun önünde and içerim.

Bige Güven Kızılay
30.Ağustos.2018

Günün Sözü : "Değerini bilen herkesin 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun...

28 Ağustos 2019 Çarşamba

ATATÜRK' ÜM SEN ÖLMEDİN







Merhaba Gönül Dostlarım,

“İngiliz emperyalizminden Türkiye’ yi kurtaran Mustafa Kemal Paşa’dan İrlanda halkının yardım talebi.”
“İrlandalılar Türklerden yardım bekliyor.”
“Amerika’daki İrlanda Cemiyeti’nin Kumandanımıza mektubu. “
“Milli Mücahede’ si ile [ABD] Yeni Dünya’ nın da hürmetini kazanan Türkiye’nin aynı Mücahede’ yi yapan İrlanda’ ya yardım etmesi hususunda Mustafa Kemal Paşa’nın aracılığı rica ediliyor.
Ankara (A.A) – Amerika’da İrlanda Cumhuriyeti “.. Cemiyeti” Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne hitaben 26 Aralık 1922 tarihiyle bir mektup göndermiştir. Gerek bu mektubun ve gerek mektuba ilişik olan Daily News gazetesinden kesilen yazı tercümeleri aşağıdadır:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne.
Muhterem Reis Hazretleri gizli hükümetimizin Amerika’nın Providence şehrinde günlük yayımlanan Daily News gazetesinin 11 Aralık 1922 tarihli nüshasında yayımlanmış fıkrasının gazeteden kesilen yazısını ilişikte takdim ediyorum. Lozan’ da akd edilecek konferansta Ankara’dan gönderilecek murahhasların İrlanda Cumhuriyeti’ne de yardımda bulunması istirhamına dair zatıalilerine müracaat için Amerika’da .. cemiyeti tarafından verilen karar ve adı geçen gazeteden kesilen yazı bulunmaktadır. Yaptığı Milli Mücahede ile Yeni Dünya’ nın da hürmetini kazanan Türkiye’nin; aynı Mücahede’ yi yapan İrlanda’ya da yardım etmeyi esirgemeyeceğine eminim. Türkiye’nin kurtarıcısı olan zatıalilerinin de yardımını istirham ile arzı hürmet eylerim efendim.
Amerika’da İrlanda Cumhuriyeti’ ni .. Cemiyeti Reisi Wiliam Darry.
Amerika’nın Providence şehrinde yayımlanan Daily News gazetesinin 11 Aralık 1922 tarihli nüshasında yer alan fıkranın çevirisi aşağıdadır:
Amerika’da … İrlanda Cumhuriyeti Cemiyeti Irish Holl’ de her hafta düzenli yaptığı toplantıların son haftadaki toplantısında; aşağıdaki telgrafın İstanbul’da Mustafa Kemal Paşa’ya keşide edilmesine oybirliği ile karar verilmiştir. İrlanda Cumhuriyeti’ni ve İrlanda halkını Hıristiyan İngiltere’  nin vahşetinden ve İngiltere’ye satılan serbest   İrlandalı dönek katillerinden kurtarmanızı istirham ederiz.
Providence’ da İrlanda Cumhuriyeti .. Cemiyeti”
İleri gazetesi, 12 Ocak 1923, sayfa: 2.
Alıntı : Mustafakemalim.com
****

İrlanda’da patateslere mantar bulaşır. Büyük bir kıtlık ve dolayısıyla hastalıklardan 1 milyona yakın insan ölür.
Eşsiz lider Kemal Atatürk para yardımı yapmak ister ancak İngiltere kabul etmez. Atatürk’ te çuvallar dolusu patates tohumu gönderir.

Ve İrlanda’ nın Meclis binasının girişinde Atatürk’e minnet anıtı vardır !
Meclis binasına giriş 55€, pasaportumu gösterdim ve o anda kapıda çok insan birikti. Polis bana geçebilirsiniz içeri dedi.
Bende çıkışta ödenecek herhalde diye düşündüm.
Gezdim, fotoğraflar çektim ve çıkışta borcum nedir diye sordum.

Polis elini uzattı ve “Türkiye pasaportuna sahip dostlarımızın borcu yok, Atatürk borcunuzu ödedi!” dedi.
Nasıl bir dış politika yürüttüyse 81 yıldır hala onun sayesinde rahat ediyor ve itibar görüyoruz.
Huzur içinde uyu Ulu Önder!
Bu millet seninle gurur duymaktan asla vazgeçmeyecek.

Alıntı
Günün Sözü :  " En iyi kişi kendinden çok ait olduğu sosyal toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına kendini adayan insandır."   Mustafa Kemal Atatürk



28 Ağustos 2019, Antalya-Turkey





25 Ağustos 2019 Pazar

KUŞ YUVASI





Görüntünün olası içeriği: 1 kişi



Merhaba Gönül Dostlarım,

Üç gündür Dünya İklim Kriziyle ilgili farkındalık yazılarımı sizlerle paylaşmaktayım. Bu yazılarımda vermek istediğim mesaj Dünyamızın belirli bir zaman sonra yaşanmaz bir gezegen haline geleceği ve şimdiden somut çözümler üretemediğimiz takdirde yer yüzündeki canlıların belirli bir süre içinde yok olacağını göz ardı edemeyiz.

Belkide gelir düzeyi çok yüksek olan dünya zenginlerinin Mars Gezegeninden şimdiden toprak ve  yer ayırtmaları, Mars' a seyahatler düzenlemeleri bu yok oluş nedeninin sonucu mudur? 
İnsanlar ' Kıyamet Gününü'  kendi elleriyle hazırlıyor olabilirler mi acaba ? diye birçok senaryo üretilebilir.

İklim krizine karşı gerekli önlemleri almakta kaybettiğimiz her gün dünyada canlı türlerini ve yaşam alanlarını kalıcı olarak kaybediyoruz; gelecekte yaşanacak çok daha büyük kayıplara zemin hazırlıyoruz. Üstelik her geçen gün, iklim krizi ile baş etme imkânlarımız da gittikçe azalıyor. Gerekli önlemler alınmazsa çocuklarımıza bırakacağımız dünya yaşanır bir yer olmayacak.

Bu yazımda siz değerli ' Gerçek Dostlar' Ailesine sonsuz teşekkürlerimi göndermek istiyorum.
Bir başka Teşekkür etmek istediğim kişilerin  başında,  yazılarım yayına girer girmez her zaman anında beni takip eden ve beni Bloğun başlangıç tarihinden bu güne gelene kadar hiç yalnız bırakmayarak bu bloğun sürekliliğine katkıda bulunan, çok uzaklardaki bir ' Gönül Dostuma'  buradan sonsuz saygı, selam ve şükranlarımı yolluyorum.






Aşağıdaki yazımda sizlere hüzünlü bir hikayenin başlangıcından bahsetmek istiyorum, ben her okuyuşumda hüzünleniyorum. Değerli insanı iki gün evvel geçirdiği elim bir trafik kazasında kaybettik.

****

KÜLTÜR BAKAN YARDIMCISI HALUK DURSUN KİMDİR?

Ahmet Haluk Dursun, 1957 yılında Hereke' de doğdu. Galatasaray Lisesi' nden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Son Çağ ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kürsüsünü bitirerek akademik hayata Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi' nde asistan olarak başladı.
Topkapı Sarayı Müdürlüğü'nü yaptığı sırada bir gün makamında otururken açık pencereden bir Kumru kuşunun içeriye girip avizeye konduğunu gördü. 
Hiç kıpırdamadı ve öylece bekledi. Kuş biraz etrafa bakındıktan sonra uçtu ve birkaç dakika sonra yanında başka bir kuş ile birlikte gelip yine avizeye kondular.
 O yine oturduğu yerde hiç kıpırdamadı ve 2-3 gün içinde kuşlar ağızlarında getirdikleri dal parçaları ile yuvalarını yapmıştı bile... 
Kumrular onu görüyor, ürkmüyor, fakat odaya dışarıdan biri girince hemen pencereden uçup gidiyorlardı. Bu durumu fark etti ve hemen makam odasının karşısındaki daha küçük bir odaya yerleşti. 
Günler sonra ziyaretine gelen gazeteci Savaş Ay bu durumu haber yapınca, Ankara'dan telefonlar yağdı. Her gelen telefonda "Kuşları kovun, pencereyi kapatın, odayı da temizletin" emirleri geliyordu.
"En azından yumurtalar çatlasın, sonra alıp bir yere koyarız" dediyse de dinletemedi. 
En sonunda "Ben yuvayı almam, siz beni görevden alın" dedi. Bu lafından 1 gün sonra kuşlar hisseder gibi kendiliğinden odayı terk etmişti. 
O ise bu hareketiyle hem devletten hem de halktan alkış almıştı.
O kişi, dün gece trafik kazasında hayatını kaybeden Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı, Türk Tarih Profesörü Dr. Ahmet Haluk Dursun'du...

Anılarına bir de şunu eklemişti; "Bana yuvayı yık, odana geç" diyenlerin hiçbiri makamında kalamadı ama ben Ankara'ya bakan yardımcısı ve Müsteşar olarak gittim.
Biz bu makamlarda kalıcı değiliz, kuşlar ise hep uçmaya ve yuvalar kurmaya devam edecek..."
Rahmetle.


Alıntı


Edinilen son dakika bilgisine göre, Kültür Bakan Yardımcısı Prof. Dr. A. Haluk Dursun, Malazgirt zaferiyle ilgili incelemelerde bulunmak üzere gittiği Ahlat' tan Van' ın Erciş ilçesine geçerken otomobiliyle kaza yaptı. Kazada ağır yaralanan Dursun' un hayatını kaybettiği bildirildi.

Kendisine Allah' tan Rahmet, kederli ailesi ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.  Ruhu Şad olsun...

25 Ağustos 2019, Antalya-Turkey











26 AĞUSTOS 1922 BÜYÜK TAARRUZ







                                                                                                         hareketli bayrak gifleri 
Merhaba Gönül Dostlarım,


MİLLETİMİZİN BAŞI SAĞ OLSUN!
Fotoğraf açıklaması yok.

Kuzey Irak'ta başlatılan Pençe harekatında, terör örgütü ile girilen çatışmada 3 askerimizin şehit 7 askerimizin yaralı olduğunu üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız.
Kahraman askerlerimize Allah'tan rahmet, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyoruz.

****
Türk tarihinde ağustos ayının ayrı bir yeri ve önemi var. Çünkü 26 Ağustos 1071’de başlayan Malazgirt Savaşı’ nda Bizans ordusu hezimete uğradı. Bundan tam 9 asır sonra 1922’de yine bir 26 Ağustos günü başlayan Büyük Taarruz'un ardından zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Anadolu’ nun sonsuza dek Türk yurdu olarak kalacağı tüm dünyaya ilan edildi.
20/21 Ağustos 1922 gecesi 1’inci ve 2’ nci Ordu Komutanlarını da Cephe Karargâhına çağırdım. 
Genelkurmay Başkanı ile Cephe Komutanını da yanımda bulundurarak, taarruzun nasıl yapılacağını
harita üzerinde kısa bir savaş oyunu şeklinde açıkladıktan sonra, Cephe Komutanı’na o gün
vermiş olduğum emri tekrarladım.
Komutanlar harekete geçtiler. Taarruzumuz, strateji ve aynı zamanda bir taktik baskın halinde
yürütülecekti. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de kuvvetlerin yığınak ve hazırlıklarının gizli kalmasına
 önem vermek gerekiyordu.
Bu sebeple bütün yürüyüşler gece yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında
dinleneceklerdi. Taarruz bölgesinde, yolların düzeltilmesi v.b. çalışmalarla düşmanın dikkatini
çekmemek için diğer bazı bölgelerde de benzeri yanıltıcı hareketlerde bulunulacaktı.
24 Ağustos 1922’de karargâhımızı Akşehir’den, taarruz cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına
getirttik,
25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut’tan savaşı idare ettiğimiz Kocatepe’ nin güneybatısındaki
çadırlı ordugâha naklettik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 
5.30’da topçu ateşimizle taarruz başladı...
ALINTI

26 Ağustos 1922'de ATATÜRK' ün şu sözleri ile BÜYÜK TAARRUZ' a hazırlandık: "Hatt-ı müdafaa
yoktur, Sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün VATAN dır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla
ıslanmadıkça, terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzütamı (birlik), bulunduğu mevziden 
atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüzütam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil 
edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzütamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar, 
ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur."

İşte bize 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI'nı armağan eden ruh budur!

****
Bugün 26 Ağustos… Hiç düşündünüz mü, büyük taarruz’Bdan neden sadece bu 
“efsane fotoğraf” vardır da, başka fotoğraf yoktur
26 Ağustos 1922. Afyon Kocatepe. Saat 11’di.
Büyük taarruz şafak vakti saat beşte başlamıştı, Mustafa Kemal hamleleri adım adım takip ediyor, sahra telefonuyla emirler yağdırıyordu, bi ara diğer komutanların yanından ayrıldı, tek başına, uçurum kenarına kayalıklara doğru yürüdü, dürbünle düşman hattına bakıyordu, dalgın, düşünceliydi, parmaklarını cigara içer gibi dudaklarına götürdüğü an… Deklanşöre bastı Etem Tem.Yedek subaydı. Mülkiye mezunuydu. İstanbul’da fotoğrafçılık yapıyordu. Birinci dünya savaşında Kafkas cephesinde vuruşmuş, Kurtuluş Savaşı başlayınca Anadolu’ya geçmiş, Garp Cephesi’ nde görevlendirilmişti, kuvayi milliye’ nin resmi fotoğrafçısıydı, büyük taarruz’ u kare kare görüntülemişti, 10×15 cam negatif çeken Alman malı Reflex ICA fotoğraf makinesi vardı.
“İşte o an”dan sonrasını, 1960 yılında Ulus gazetesi için yapılan röportajda, Fikret Otyam’ a anlattı.
“Tek başına, kayalık tepenin ucuna geldi, başparmağı dudaklarının arasındaydı, objektifimi çevirdim, adeta nefes almıyordum, deklanşöre bastım. Günler geçti, 2 Eylül’de Uşak’ a girdik. Vakit yoktu.
Ahır bozması bir yerde filmi yıkadım. Fotoğraflar birbirinden güzeldi. Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah koşarak götürdüm, içeri aldılar, berberi tıraş ediyordu, odada bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle vardı, fotoğrafları aldı, baktı, “çok güzel” dedi.
“9 Eylül… İzmir’ e girdik. Günbatımına yakındı, ilk işim bir fotoğrafçı aramak oldu, bir Rum fotoğrafçı buldum. Kocatepe’de çektiğim filmleri verdim, yıkanıp basılana kadar etrafta dolaştım, zaman doldurup yeniden geldim, fotoğrafçı beni görünce “hepsi harika” diye bağırdı, baktım, fotoğraflar henüz yaştı, doya doya baktım, hakikaten hepsi harikaydı, taa Uşak’tan İzmir’ e kadar bu anı bekliyordum, fotoğrafların kuruyup hazır hale gelmesi için biraz daha zaman lazımdı.
Sabah gelip almak üzere ayrıldım, karargaha, Bornova’ya döndüm, ertesi sabah erkenden otomobille İzmir’ e indim ama, görmeliydiniz, cayır cayır yanıyordu İzmir, ahali sokaklara yollara dökülmüştü, ne dost belliydi ne düşman, fotoğrafçı dükkanının olduğu yere güçlükle varabildim, fakat ne göreyim, gözlerime inanamadım, dükkan yanmıştı, elimde kala kala Uşak’ taki o ahır bozması yerde yıkayabildiğim bir kaç fotoğraf kalmıştı, ötekilerin hepsi İzmir’deki fotoğrafçı dükkanıyla birlikte kül oldu.”
Evet… Maalesef işte bu hazin sebeple, büyük taarruz’ a dair 26 Ağustos’tan başka fotoğrafı yoktur Mustafa Kemal’in, tek karedir.
Ve aslına bakarsınız, Kurtuluş Savaşı başından sonuna kadar her yönüyle olduğu gibi, kurtulan tek kare fotoğrafıyla da “mucize”dir.
Çünkü, can pazarının ortasında harabe bir ahırda basılan bu fotoğraf kadar… Tarihi böylesine “anıtsal” anlatabilen bir kare yoktur.
Yılmaz Özdil
sozcu.com.tr

https://youtu.be/iz58MfEd4G0

Günün Sözü :" Hatt-ı müdafaa yoktur, Sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün VATAN dır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz..." Mustafa Kemal Atatürk

24 Ağustos 2019 Cumartesi

YAŞAMIMIZI, ORTAK GELECEĞİMİZİ KORUMAK ADINA






Farkındalık

Merhaba Gönül Dostlarım,

' Sıfır Gelecek' ile ilgili üç gün önce başlattığım yazılarımın sonuncusunu bugün sizlerle paylaşıyorum "Dünyayı kaybetmemek" adına bizimde çorbada azda olsa bir tuzumuz olsun istedik...
Maksadımız, Fosil yakıt lobilerinin kâr yarışının bedelini küresel ısınmadan en az sorumlu olanlar ödüyor. Ya Sıfır karbon ya sıfır gelecek!
Fosil yakıt lobilerinin çıkarlarını savunanların dünyayı yok etmek pahasına yaptığı yarışı protesto amacıyla sizleri gelişmelerden haberdar ederek bir farkındalık ortamı yaratabilmek, gelecek nesillere daha temiz ve daha yaşanabilir bir dünya bırakabilmek...

****

Sıfır Gelecek olarak iklim krizine karşı ilk performans eylemimizi 22 Ağustos’ta Levent’te plazaların önünde gerçekleştirdik. Fosil yakıt lobilerinin dünyayı ve tüm yaşamı yok etmek pahasına yaptığı yarışı protesto ettik. Herkesi 20 Eylül iklim grevine çağırdık.

Sıfır Gelecek tarafından düzenlenen İklim Adaleti Haftası kapsamında ilk performans eylemimiz için dün akşam iş çıkış saatinde 22 Ağustos’ta Levent Plazalar önünde bir araya geldik. Ve dünyayı yok etmek pahasına yapılan yarışı protesto ettik.


Resim
Metan ve karbondioksit gibi sera etkisi yaratan gazların atmosferde artmasıyla dünyanın giderek ısındığını ve bu değişikliğin insan eliyle gerçekleşmekte olduğunu artık herkes kabul ediyor; fosil yakıt lobileri ve onların çıkarlarını savunanlar dışında. Onların daha fazla kâr elde etmek uğruna girdikleri yarışın bedelini her gün yok olan yüzlerce tür ve iklim krizi etkilerinden birebir veya dolaylı yoldan etkilenen, küresel ısınmadan en az sorumlu olan dezavantajlı gruplar ödüyor. Bizler biliyoruz ki ölü bir gezegende herhangi bir kârdan da söz edemeyiz.

Resimİklim krizine karşı gerekli önlemleri almakta kaybettiğimiz her gün dünyada canlı türlerini ve yaşam alanlarını kalıcı olarak kaybediyoruz; gelecekte yaşanacak çok daha büyük kayıplara zemin hazırlıyoruz. Üstelik her geçen gün, iklim krizi ile baş etme imkânlarımız da gittikçe azalıyor. Gerekli önlemler alınmazsa çocuklarımıza bırakacağımız dünya yaşanır bir yer olmayacak.
Türkiye’deki ekoloji ve çevre kurumları olarak bir araya gelerek oluşturduğumuz Sıfır Gelecek kampanyası ile dünya çapında öğrencilerin “Buradayız, çünkü geleceğimizi çaldınız!” çağrısına destek vererek. herkesi 20 Eylül’de iklim için greve çağırıyoruz! Küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmak için kaybedecek 1 saniyemiz bile yok.Türkiye’deki karar alıcıların bir an önce iklim krizine karşı acil ve adil planlama yaparak 2030’a kadar sıfır karbonlu bir geleceğe yönelik somut adım atmalarını talep ediyoruz.

Ya sıfır karbon ya sıfır gelecek!

#sıfırgelecek
Yeryüzü Derneği Logo
Günün Sözü:
 " Rahat bırakılan doğa, mükemmel bir dengededir. 'Hiçbir şey yapma' "


24 Ağustos 2019, Antalya-Turkey



23 Ağustos 2019 Cuma

YA SIFIR KARBON, YA SIFIR GELECEK










Farkındalık

Merhaba Gönül Dostlarım,


İnsanlar hayati tehlike arz eden bir durum olduğunda acil durum duyurusu beklerler ve başka hiç kimsenin tehdidi ciddiye almıyor gibi görünmesi durumunda harekete geçme konusunda tereddüt ederler. Bir yangın alarmı olduğunu düşünelim. İnsanlar başlangıçta bunun sadece bir tatbikat olduğunu düşünebilirler; eğer herkes görmezden gelirse, onlar da görmezden gelecektir. Ama toplumda lider olarak kabul edilen biri yangının aslında gerçek olduğunu söyler ve kullanılabilecek en güvenli çıkışı onlara gösterirse, herkes elindekileri bir kenara bırakıp yanan binayı tahliye etmeye girişecektir.

Aşağıda italik yazılmış kısımlar, ABD’deki İklim Seferberliği örgütünün kurucusu psikolog Dr. Margaret Klein Salamon tarafından kaleme alınmış olan “Kamuoyunu Acil Durum Moduna Getirmek” adlı risaleden yapılmış alıntılardır.
Dr. Salamon, “Acil durum modu” terimini, insanların “işler böyle gelmiş böyle gider” tavır ve davranışlarını geçici olarak bir kenara koyup en güvenli hareket tarzını belirlemeye, şu anda bir tehditle etkin bir şekilde başa çıkmak için ne gerekiyorsa yapmaya yoğun olarak odaklandığı o akışkanlık durumunu belirtmek için kullanır…
Şu anda bir iklim krizinde olup olmadığımızı değerlendirmek için insanlar birbirlerine bakacaktır – özellikle de iklim kuruluşlarına, yazarlarına ve liderlerine. Onlar bu durumu aciliyet olarak mı adlandırıyorlar? Yazdıklarının ve ifadelerinin tonu alarm duygusu veriyor, yaklaşmış olan krizi önlemek üzere kitlesel eylemlere geçmek için tutkulu bir arzu uyandırıyor mu? Bu örgütler, yazarlar ve liderler acil bir karşılık verilmesini talep ediyorlar mı? Bir acil durum içindeymiş gibi davranıyorlar mı? Kendileri de bizzat acil durum modundalar mı? Bu soruların cevabı “hayır” ise, sözkonusu birey ortada acil bir durum olmadığı veya – liderler acil durum eylemini koordine etme konusunda isteksiz göründüklerinden – acil durum eyleminin umutsuz olduğu sonucuna varacaktır. 
 Alıntı

****
-Dünyadaki yoksul bölgeler karbon salımının sadece %10’unu gerçekleştirdiği hâlde iklim krizinin yükünün %75’ini sırtlayacak.

-2100' e kadar deniz suyu seviyesi 2 metreye kadar yükselebilir. Bu durumda milyonlarca kişi yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kalacak.

- Haziran ayında sıcaklıklar normallerin 0,93 derece üzerinde geçti. Temmuz ayının ise şu ana kadar dünyada ölçümlenen en sıcak ay olarak belirleniyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu Akdeniz Havzası son 900 yılın en ağır kuraklığını yaşıyor.

****

16 yaşında iklim aktivisti Greta Thunberg’in 2018 Ağustos ayında Stockholm' de başlattığı okul grevi dünyaya yayılmış durumda. Her cuma günü okullarına gitmeyip, dünyanın dört bir yanında Fridays for Future (FFF) hareketine katılan öğrencilerin sayısı her gün artıyor. 15 Mart ve 24 Mayıs’ta uluslararası eyleme katılan öğrencilerin sayısı milyonları aştı. Öğrenciler kararlı ve öfkeliler. Otuz yıldır iklim sorununu göz ardı eden, şirketlerin çıkarlarını koruyan, karbon emisyonlarının artmasına neden olan politik liderlerden bir beklentilerinin olmadığını ilan ettiler. 
Kârı, büyümeyi temel alan toplumsal-ekonomik sistemin kuralları içinde iklim krizi çözülemiyor, o zaman bu kuralları değiştirmek zorundayız diyerek, eylemlerine her gün bir yenisini ekliyorlar. Yaşları henüz 12-13 olan özellikle gençler eylemlere, harekete liderlik ediyor. 

Sosyal medya üzerinden örgütlenen, anne ve babalarını da hareket geçmeye çağıran bu öğrenci hareketinin yanı sıra İngiltere’deki Extinction Rebellion’ın (XR-Yokoluş İsyanı) 10 gün süren eylemleri sonucu İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn’in İngiltere Parlamentosu’na sunduğu “iklim ve çevre konusunda acil durum” talebi kabul edildi.Şimdi Fridays for Future ve Yokoluş İsyanı önderliğinde 20-27 Eylül arasında uluslararası eylemlilik çağrısı yapılıyor.

Gelecek için, Cuma günleri okul boykotu hareketine dahil olup okul grevlerini Türkiye’de de başlatan öğrenciler, 24 Mayıs günü Maçka parkında yaptıkları basın açıklamasında 20 Eylül uluslararası grev çağrısı yaptılar. Bu çağrı üzerine 31 Mayıs’ta bir araya gelen Yeryüzü Derneği, KOS, 350.org, Parents For Future, Antikapitalistler, Fridays For Future, Genç Yeşiller, Yokoluş İsyanı, Yeşil Düşünce Derneği ve Buğday Derneği gibi kampanya ve kurumlar her hafta buluşarak iklim eylemi haftasının örgütlenmesine başladı. Merkezi kampanyanın ismi Sıfır Gelecek olarak belirlendi.
Kampanyanın tanıtım metninde “Önümüzde yalnızca iki seçenek duruyor. Ya küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamak için üstümüze düşeni yapacağız ve sıfır karbon emisyonuna geçeceğiz ya da yaşamın sona erdiği bir gelecek ile yüz yüze geleceğiz. O yüzden biz de ya sıfır gelecek ya da sıfır gelecek diyoruz!” açıklaması yer alıyor. Sıfır Gelecek kampanyasına dahil olan gruplar 20 Eylül tarihine kadar iklim adaleti, ormansızlaştırma, fosil, hava kirliliği, gıda ve plastik konuları üzerinden iklim krizinin sebepleri ve yol açtıklarını gündeme alacağı toplantı, film gösterimleri, eylemler, sokak performansları düzenleyecek. 

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, ayakta duran insanlar, çocuk ve açık hava
İklim krizini aşmak için örgütlenmeye!

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Eylül 2018 tarihli raporunda sıcaklık artışının, endüstri öncesi döneme göre 1,5 C ile sınırlandırılması için önümüzde sadece 12 yıl kaldığını duyurdu. 2030 yılına kadar karbon emisyonlarının sıfıra indirilmesi gerektiği bu raporda açıkça söylendi. Geçtiğimiz hafta ise AB ülkelerinin tamamı iklim konusunda bir araya geldi. 
Toplantıda 2030 yılı değil 2050’ye kadar üye ülkelerin karbon-nötr hale getirecek kararın alınması hedefleniyordu ama 2050 hedeflerinde dahi uzlaşma sağlanamadı. 
Bu arada iklim krizinin şiddetlendirdiği doğal afetler sürüp gidiyor: Hindistan'da 50,8 derece sıcaklıkların yol açtığı kuraklık nedeniyle yüzlerce köy boşaltıldı. Ülkenin en kurak bölgesi Maratvada' da son beş yılda 4700'den fazla çiftçi intihar etti. Normalde Haziran’da erimeye başlayan Grönland buzulları bu yıl Nisan ayında erimeye başladı. Bu yılın erimesinin rekor seviyede olduğu duyuruldu. Türkiye’de ise Türkiye Ormancılar Derneği (TOD), 2018 yılının kaydedilen 840 doğa kaynaklı afet ile en fazla afet yaşanan yıl olarak tarihe geçtiğini açıkladı. Yılın ilk aylarında hortumlar can ve mal kaybına neden olurken, daha sonraki aylarda don ve seller de zarar vermeye başladı. Sadece seller nedeniyle son bir haftada 6 kişi hayatını kaybetti. Kentler, tarlalar, seralar sular altında kaldı, dolu yağışları ürünlere zarar verdi.
Nuran Yüce
nuranyu@gmail.com
(Sosyalist İşçi)
Yeryüzü Derneği Logo
https://youtu.be/FWsM9-_zrKo
https://youtu.be/bFvXc14g3AQ

Küresel ısınma sebebiyle eriyen, ülkenin en büyük buzullarından biri olan Okjökull buzulu için İzlanda‘da tören düzenledi. Bilim insanları, adadaki diğer buzulların kaderinin Okjökull’a benzememesi adına uyarıda bulunuyor.

Dikilen anıtın üzerine konulan plakada ise “Gelecek 200 yılda bütün buzulların Okjokull ile aynı kaderi paylaşması bekleniyor. Bu anıt dünyaya ne yaptığımızı ve ne yapılması gerektiğinin göstergesidir” ifadeleri kullanıldı.



23 Ağustos 2019, Antalya-Turkey