Merhaba Değerli Dostlar,
Siz değerli Dostlarım için seçtiğimiz birbirinden güzel öyküleri birlikte paylaşmağa devam ediyorum.. Hepsi o kadar anlamlı ve güzel ki lütfen her bir hikayeyi dikkatlice okuyalım. Bazı günlük konuşmalarımızda sıkça kullandığımız anlamlarını ve nereden geldikleri bilinmeyen sözleri, yazılarımda zaman zaman yer vermek, 'Gerçek Dostlarım' ı bu konularda bilgilendirmek beni mutlu ediyor.
Öykü nedir?
Yaşanmış veya tasarlanmış bir olayı, bir durumu; yer, kişi ve zaman belirterek anlatan kısa yazılara öykü denir.
Öyküde; olay tek, kişi sayısı az, zaman oldukça dar olup olayın geçtiği yer sınırlıdır. Öykü hayatın kısa bir kesitidir. Olay ya kahraman anlatıcı bakış açısı (birinci tekil kişi) ya da ilahi bakış açısı (üçüncü tekil kişi) ağzından anlatılır. Dünya edebiyatında öykü türünün ilk örneğini İtalyan edebiyatçısı Baccacio “Decameron” adlı yapıtıyla vermiştir.
Daha sonraki dönemlerde öykü türü dünya edebiyatında iki şekilde gelişmiştir.
Kaynak: http://www.nedir.com/öykü#ixzz4YNqql6g3
Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.
"Dolap Çevirmek"
Dolap çevirmek, kimseye sezdirmeden, gizli kapaklı iş yapılması anlamında kullanılan bir deyimdir.
Çevirmeli dolaplar eski İstanbul konaklarında, harem ile selamlık arasında bulunan bir servis aracıydı.
Harem tarafında konağın kadınlarınca yapılan yemekler dolabın raflarına yerleştirilir, sonra dolap çevrilerek, erkeklerin bulunduğu selamlığa gönderilmiş olurdu. ...
Böylece, selamlıkta bulunan yabancı erkekler, konağın kadınlarını görmeden ağırlanırdı.
Ne var ki, haremlik selamlık arasındaki bu servis dolapları başka amaçlarla da kullanılırdı bazen.
Zengin konaklarında birçok erkek çalışırdı: vekilharç, kâhya, seyis, arabacı, bahçivan vb. Bunlar, haremde çalışan aşçı, nedime, halayık, dadı gibi kadınlarla "muaşaka" ederlerdi. Yani aşk ilişkisine girerlerdi. Selamlık tarafından gizlice dolaba gül, ipekli mendil, lavanta, lokum, şiir, mektup koyarak kadınlar tarafına gönderirlerdi.
Bu gizli alıp vermelere "dolap çevirme" denirdi. Zamanla o eski konaklar ve konak yaşamı ortadan kalktı; ama deyim, dilimizde yaşayageldi.
Çevirmeli dolaplar eski İstanbul konaklarında, harem ile selamlık arasında bulunan bir servis aracıydı.
Harem tarafında konağın kadınlarınca yapılan yemekler dolabın raflarına yerleştirilir, sonra dolap çevrilerek, erkeklerin bulunduğu selamlığa gönderilmiş olurdu. ...
Böylece, selamlıkta bulunan yabancı erkekler, konağın kadınlarını görmeden ağırlanırdı.
Ne var ki, haremlik selamlık arasındaki bu servis dolapları başka amaçlarla da kullanılırdı bazen.
Zengin konaklarında birçok erkek çalışırdı: vekilharç, kâhya, seyis, arabacı, bahçivan vb. Bunlar, haremde çalışan aşçı, nedime, halayık, dadı gibi kadınlarla "muaşaka" ederlerdi. Yani aşk ilişkisine girerlerdi. Selamlık tarafından gizlice dolaba gül, ipekli mendil, lavanta, lokum, şiir, mektup koyarak kadınlar tarafına gönderirlerdi.
Bu gizli alıp vermelere "dolap çevirme" denirdi. Zamanla o eski konaklar ve konak yaşamı ortadan kalktı; ama deyim, dilimizde yaşayageldi.
Necati Gungor
Alıntı : Aysem Kubilay Uyan, Persephone' un ÇiçekleriYalancının mumu yatsıya kadar yanar (hikayesi)
İstanbul’daki Fatih medreselerinde, uzun zaman önce, çok sıkı bir eğitim alan talebeler kalırdı. Medresenin her odasında üç dört talebe bir arada yaşar, ders çalışır, ezber yapar, yemek yer ve yatar uyurdu. Dersleri çok ağır olduğu için, gündüzler yetmez, çoğu vakit gecenin ileri saatlerine kadar kitap okur, ezber yaparlardı. Tabii, şimdiki gibi elektrik olmadığı için, odaların aydınlanması mumlar ile yapılırdı. Talebeler kendilerine verilen burslardan kenara mum parası ayırırlar ve aralarından bir tanesine bu paraları vererek, mum almaya gönderirlerdi. Gece yanacak mumları temin etme işi, böylece nöbetleşe yapılırdı. Bu talebelerden bir tanesi, çok açıkgöz biriydi. Yana yana eriyen mumların eriyiklerini toplar, tekrar eritir ve onlardan uyduruk mumlar yapardı.
Sonra da kendisine yeni mum almak için verilen parayı iç eder, bu kendi imalatı uyduruk mumları yeni diye arkadaşlarına dağıtırdı. Fakat bu kurnazın önde gideninin aldığı mumlar yepyeni mumlar gibi uzun ömürlü olmaz, yatsı namazı vaktine kadar ya yanar, ya yanmaz tükenirdi. Odadaki öteki talebeler, bir iki tecrübeden sonra işi anladılar. Günün birinde, aralarında anlaştılar ve bu kurnaz mollayı köşeye sıkıştırıp bir güzel hesap sordular.
“Biz sana aramızda mum parası toplayıp vermiyor muyuz?”
“Veriyorsunuz elbet”
“Peki sen bize neden böyle uyduruk mumlar getiriyorsun?”
“Nesi uyduruk imiş mumların!”
“İnsafsız! Bizim mumcudan aldığımız mumlar, sabaha kadar yanar iken, seninkiler çok tez bitiyor!”
“Canım ben ne yapayım, demek ki zalim mumcu mumları küçültmüş”
Bu pişkinlik karşısından içlerinden biri dayanamadı ve:
“Hadi ordan, seni yalancı!” dedi. “Artık iş açığa çıktı. Çünkü yalancının mumu yatsıya kadar yanar!”
Bu söz öteki talebelerin o kadar hoşuna gitti ki dillerine doladılar. Böyle böyle insanlar arasında yayıldı.
“Biz sana aramızda mum parası toplayıp vermiyor muyuz?”
“Veriyorsunuz elbet”
“Peki sen bize neden böyle uyduruk mumlar getiriyorsun?”
“Nesi uyduruk imiş mumların!”
“İnsafsız! Bizim mumcudan aldığımız mumlar, sabaha kadar yanar iken, seninkiler çok tez bitiyor!”
“Canım ben ne yapayım, demek ki zalim mumcu mumları küçültmüş”
Bu pişkinlik karşısından içlerinden biri dayanamadı ve:
“Hadi ordan, seni yalancı!” dedi. “Artık iş açığa çıktı. Çünkü yalancının mumu yatsıya kadar yanar!”
Bu söz öteki talebelerin o kadar hoşuna gitti ki dillerine doladılar. Böyle böyle insanlar arasında yayıldı.
Alıntı : Aysem Kubilay Uyan, Persephone' un Çiçekleri
Güzel Sözler :
Kusurların en büyüğü, insanın kendi kusurlarından habersiz olmasıdır." Thomas Carlyle
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
11 Şubat, 2017, Antalya
Kusurların en büyüğü, insanın kendi kusurlarından habersiz olmasıdır." Thomas Carlyle
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
11 Şubat, 2017, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder