18 Eylül 2018 Salı

KAYIP KIZ AYLA..







Merhaba Gönül Dostlarım,

Son günlerdeki çocuk kaybolmaları, kaçırılması  ile ilgili ve küçük çocukların evlerinden uzaklaşması gibi bazı olaylara farkındalık yaratmak adına küçük yaşlarda çocuk sahibi  tüm anne ve babalara bu yazıyı sonuna kadar okumalarını ve çocuklarına sahip çıkmalarını önemle tavsiye ederim...

Türkiye'nin ayağa kalktığı ilk kayıp çocuk vakasıydı küçük Ayla... Cumhuriyet tarihinin belkide en önemli çocuk kaçırma olaylarından birini, Aşağıda okuyacağınız  yazıda, sizlerle paylaşmak  istiyorum...
Yıl 1961 Ekim' in dokuzu. Yer İstanbul. Altı yaşındaki küçük kız her gün yaptığı gibi evinden yüz metre uzaktaki bakkala gidiyor fakat bir daha geri dönmüyor. Kızını bekleyen anne mahalleliye sorup soruşturup kızını bir türlü bulamıyor. Baştan babasına sonra polise haber veriliyor, karakollar Hastahaneler akla gelebilecek her yer aranıyor, Ayla' dan hiç bir haber alınamıyor.
Bunun üzerine baba Selahattin Özakar tek kişilik bir savaşa başlıyor.

KAYIP KIZ AYLA..
Yaşıtlarım, gayet iyi hatırlayacaklardır: Bizim çocukluğumuzda bir “Ayla” olayı vardı. O seneler Ayla’ nın bahsi ile geçmiş, aileler bizlere hissettirmeseler de, Ayla’ nın kaderinin kendi çocuklarının da başına gelmesi endişesini gizliden gizliye taşımışlardı. Her şey, İstanbul’da, 1961’in 9 Ekim’inde, öğleden sonra başladı. 1955 doğumlu Ayla Özakar adındaki bir kız çocuğu, o gün öğleden sonra saat dört
sularında, Bahçelievler’deki evinin hemen ilerisindeki bakkala yalnız başına bisküvi
almak için gitti ve bir daha dönmedi. Ayla’ nın kaybolması, bir anda en önemli olay haline geldi. Türkiye, o günlerde siyasi bir çalkantının içerisindeydi. Bir sene önceki ihtilalin, yani 27 Mayıs darbesinin ardından ilk genel seçimler 15 Ekim günü yapılacaktı ve eski Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanının, Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan’ ın idamlarının üzerinden henüz bir ay bile geçmemişti. Ama, dikkatler siyasetten çok Ayla’ nın kaçırılmasına yöneldi.
İlk söylenenler, Aylâ’yı “çingenelerin” kaçırdığı yolundaydı. Polis, şehrin dört bir yanında Aylâ’yı arıyordu. Küçük kızın babası Selahattin Özakar, çocuğunu bulabilmek için polisten de fazla ve filmlere bile taş çıkartacak bir çaba gösterdi.
VİCDANSIZ ŞAKALAR
Kızının nerede olduğunu bildirecek olanlara 20 bin lira gibi o günlerde bir servet
sayılabilecek ödül vadetti, bastırdığı binlerce el ilânını İstanbul’un dört bir yanında
bizzat dağıttı ve çeribaşıları ikna edip o günlerin İstanbul’ unda bolca rastlanan göçebe çingene kamplarında Ayla’ yı aradı.
Ayla’ dan bir haber yoktu ve ardı arkası kesilmeyen ihbarların hepsi asılsız çıkıyordu. Hatta, babanın felaketin kendilerine eğlence vasıtası yapan bazı vicdan düşkünleri Selahattin Özakar’ a telefon ediyor, ahizeyi kız çocukların ellerine vererek “Babacığım ben Ayla. Seni çok özledim” dedirtiyor ve akılları sıra eğleniyorlardı.
ACABA HAYATTA MI?
27 Mayıs sonrası ilk genel seçimler o günlerde yapıldı ama hiçbir parti iktidarı tek başına alamadı. Gazeteler birinci sayfalarının üst tarafında siyaset literatürümüze ilk defa giren “koalisyon” sözünün ne demek olduğunu yazıyor, sayfanın altında da Ayla hakkındaki son haberleri veriyorlardı.
Ayla’ dan ümit giderek kesildi, aramalara nihayet verildi ama küçük kızın dramı
hiç unutulmadı. Selahattin Özakar, seneler sonra kızı için sembolik bir mezar inşa ettirdi. Ben ve yaşıtlarım, çocukluk senelerimizi hep bu “Ayla” hadisesini işiterek geçirdik. Hemen her gün dinlediğimiz “Sokakta tanımadıklarınla konuşma” yahut “Sana bir şey vermek isterlerse alma” gibisinden tavsiyelerin ve telkinlerin gerisinde büyük ihtimalle “Ayla endişesi” vardı. Aradan geçen 40 küsur yıl sonra da, Ayla hakkındaki tek yazıyı, görebildiğim kadarıyla bundan birkaç sene önce Faruk Bildirici kaleme almıştı, o kadar.
Senelerden buyana hep merak ettim ve Münevver Karabulut hadisesinden sonra, merakım daha da arttı: Ayla acaba hâlâ yaşıyor mu? Küçük kızı evinin hemen ilerisindeki bakkalın önünden kaçıranlar ona ne yaptılar? Bir sapığın elinde can verdi de minik cesedi bugüne kadar bir türlü bulunamayan bir yere mi gizlendi; yoksa ismi, geçmişi ve hatta hafızası bile değiştirilerek başka bir şehirde başka bir isim altında yaşamaya mı zorlandı?
63 YAŞINDA OLACAKTI
Benim temennim bu ikinci ihtimal, yani hâlâ yaşıyor olmasıdır ve şayet hayatta ise şimdi 54 yaşındadır ama asıl adını ve kimliğini bilmemekte, hayatını onu kaçıranların verdikleri başka bir isimle sürdürmektedir. Belki de, hayal bu ya, bir türlü çocuk sahibi olamayan zengin bir çift tarafından kaçırtılıp öz evlâd gibi büyütülmüştür ve bugün yine gerçek kimliğinden habersiz refah içerisinde bir hayat sürmektedir. Hatta, hayattaysa ve hikayesini anlatan bu yazıyı da okudu ise mutlaka içi burkulmuş, küçük Ayla' ya yani bizzat kendisine artık bambaşka bir isme ait olan yüreğinin derinliklerinden üzülmüş bile olabilir...
Falcılar seferber olmuş, korsan filmi bile çekilmişti.
AYLÂ’ nın bulunması için sadece babası Selahattin Özakar ve polis değil, çok kişi seferber oldu. Vatandaşlar şehrin metruk mahallerinde küçük kızın cesedini ararlarken, emekli polisler de dedektiflik yapmaya başladılar.
Bu yoğun çabanın gerisinde insani hislerin yanısıra, Ayla’ nın babasının kızını bulana vermeyi vadettiği 20 bin liralık ödülün de mutlaka tesiri vardı. Ayla’ nın kaçırılmasından birkaç gün sonra, küçük kızı arayanların arasına bir başka grup dahil oldu:
Falcılar ve medyumlar...
Küçük kızın annesi, Aylâ’ nın bulunmasını sadece polise ve ödülün peşine düşenlere bırakmak istememiş, olayın daha ilk haftasında falcılara gitmeye başlamış ve bu gidişler gazetelerde haber olmuştu.
İşte bu haberler, ne kadar falcı ve medyum varsa, hemen hepsinin işin içine girmelerine ve her Allah’ ın günü kehanetlerde bulunmalarına yol açtı.
Derken, hadiseye Avrupa’ daki medyumlar el attılar. Gazetelerde “Londra’ nın, Kraliçe’ nin de geleceğini okuyan meşhur medyumu filanca Ayla ’yı gördü” gibisinden haberler çıkıyor, o senelerin meşhur falcı “bacıları” her yılbaşında “Ayla bulunacak” diyorlardı. Ve, hiçbirinin söylediği çıkmadı.
Olayın üzerinden bir sene geçmesinden sonra, bir başka tatsızlık yaşandı: Ayla’ nın kaçırılması Yeşilçam’ da film olmuş ama filmi çekenler küçük kızın acılı ailesinden izin almaya lüzum hissetmemişlerdi.
“Kayıp Kız Aylâ” isimli filmin senaryosunu Afif Yesari yazmış, Hüseyin Kâşif yönetmişti.
Başrollerde Muhterem Nur, Turgut Özatay, Nedret Güvenç ve Atıf Kaptan vardı. Ayla filmde bir çete tarafından kaçırılıyor, Turgut Özatay çetenin reisini, Muhterem Nur reisin sevgilisini, Nedret Güvenç de kaçırılan çocuğun annesini oynuyordu.
Ayla’ nın babası Selâhattin Özakar bu defa hukuki bir mücadeleye girişti, filmi yasaklattı, üstelik bir eksiğiyle bütün kopyaları da toplattı.
“Kayıp Kız Ayla”, sadece Türkiye sinema tarihinin değil, dünya sinemacılığının da yasaklı filmleri arasında bulunuyor.
MURAT BARDAKÇI...


https://youtu.be/UMGMWhOQwtY

Günün Sözü : "Kötü bir şey olduğunda keşke onun değil benim başıma gelseydi denilen tek şey, evlatmış." 

çocuklara sahip çıkılması ile ilgili sözler ile ilgili görsel sonucu

İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
18 Eylül 2018, Antalya- Turkey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder