16 Ocak 2017 Pazartesi

ANTİKA SANDALYELER









Merhaba Dostlar,

İnsanları tanımanın en kestirme yolu eşyalarından geçer. Düşünce ve duygularımızı saklayabiliriz ama önemseyip anlam yüklediğimiz eşyalar, onları kullanma ve elden çıkarma biçimimiz kişiliğimizin ipuçlarını afişe eder.

Bir ömür boyu edindiğimiz tüm nesneleri bir arada görebilseydik, dünya görüşümüzün zaman içinde geçirdiği değişimi kolayca anlardık. Gençliğimizin az sayıdaki basit eşyalarıyla, tüketim çılgınlığının rüzgârına kapıldığımız orta yaşlarımıza eşlik eden fikirlerimiz nasıl da farklıdır.

Antika : Eski zamanlardan kalma, tarihi değeri olan ve nadir bulunan eşya. Antika, İtalyanca bir kelimedir. Osmanlılarda Antika yerine “ Giranbaha tuhaf tefarik ” ( Pahası ağır, az bulunur, hoşa giden mümtaz eşya ) tabiri kullanılırdı. On dokuzuncu yüzyıldan itibaren dilimizde kullanılmaya başlandı ve sonra da yerleşti.

Tarih boyunca kurulan devletlerin ata yadigarlarını muhafaza etmeleri, saklamaları, antikaya duyulan önemi arttırmıştır. Ayrıca bazı insanlarda eski eserlere karşı aşırı merak vardır. Bunların neticesinde paha biçilmez antika koleksiyonları meydana gelmiştir. Devletlerin yıkılması, yangın, sel, deprem gibi felaketler, bunlardan pek çoğunun harap olmasına sebep olmuştur. Bir de kıymetini bilmeyen, ata yadigarının ehemmiyetini anlamayan mirasçıların eline düşenler tamamen elden çıkmıştır.

Alıntı : diyadinnet.com

Ülkemizde antika kelimesi, Genel bazda en az 100 Yaşının üstündeki  sanatsal yapıtları ve tarih  değeri taşıyan Eşya, obje, mobilya, heykel, gümüş, altın için kullanılmaktadır.
Antika koleksiyonerliği, Tapınak, Mabed, Veya Kilise ’de  hazine Gizlenmesi ile başladığı söylenir; Bundan dolayıdırki, antika koleksiyonerciliği, neredeyse insanlık tarihi kadar uzun bir Mazisi vardır. Antika Eşyaların yalnızca estetik değerleriyle değil tarihsel Değerleriyle de ilgilenildiği Birleşik kral’ lığın 16. yüzyıldan sonra, ülkenin Tarihini yansıtan Sanatsal yapıtlarını ve antika’ ları toplanmaya başlamıştır. 1856’de Londra’da, 1864’de Viyana’da, 1881’de Paris’  de ve 1899 de New York’ da dünyanın en çok Tanınmış antika koleksiyonculuğu müzeleri açılmıştır. Antika koleksiyonerliği 20. yüzyılda, büyük ilgi görmüş bir meslek haline gelmiştir.

Alıntı : antikacılar.net


" Eşyanın fiyatını bilmek değil, kıymetini bilmek  mühimdir..."

Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.


ANTİKA SANDALYELER

Genç adam, antika merakı sebebiyle ülkenin en ücra köşelerini dolaşıyor ve gözüne kestirdiği antika malları yok pahasına satın alarak kazanç elde ediyordu.
Kış kıyamet demeden sürdürdüğü seyahatler sırasında başına gelmeyen kalmamış gibiydi. Fakat bu seferki hepsinden farklı görünüyordu. Yolları kapatan kar yüzünden arabasını terk etmiş ve yoğun tipi altında donmak üzereyken, bir ihtiyar tarafından bulunup onun kulübesine davet edilmişti. Yaşlı adam, antikacının yürümesine yardım ederken:
– Günlerdir hasta olduğumdan, odun kesmek için ilk defa dışarıya çıktım, dedi. Meğer seni bulmak için iyileşmişim.
Diz boyuna varan karla boğuşup kulübeye geldiklerin de, antikacının beyaz göre göre donuklaşan gözleri fal taşı gibi açıldı. Odanın orta yerindeki kuzinenin etrafını saran üç-dört sandalye, onun şimdiye kadar gördüğü en güzel antikalar olmalıydı. Saatlerdir kar içinde kalan vücudu bir anda ısınmış, buzları bir türlü çözülmeyen patlıcan moru suratını ateşler kaplamıştı. Yaşlı adam, misafirini yatırmak için acele ediyordu. Ona birkaç lokma ikram edip sedirdeki yatağını hazırlarken:
BALTA İLE ODUN KESEN  ADAM RESİM ile ilgili görsel sonucu
– Bugün soba yakamadım evladım, dedi. Ama bu yorganlar seni ısıtacaktır.
Ev sahibi, yıllar önce vefat eden eşiyle paylaştıkları odaya geçerken, antikacı da tiftikten örülen battaniyelerin arasına gömüldü. Ancak bütün yorgunluğuna rağmen bir türlü uyuyamıyordu. Ertesi gün gitmeden önce ne yapıp edip o sandalyeleri almalı, bunun için de iyi bir senaryo uydurmalıydı. Mesela, hayatını kurtarmasına karşılık ihtiyara birkaç koltuk satın alabilir ve eskimiş olduğu bahanesiyle dışarıya çıkarttığı sandalyeleri, çaktırmadan minibüsün arkasına atabilirdi. Hatta onları kaptığı gibi kaçmak bile mümkündü. Yürümeye dahi mecali olmayan ihtiyar, sanki onun peşinden koşacak mıydı? Genç adam, kafasındaki fikirleri olgunlaştırmaya çalışırken dalıp dalıp gidiyor ve rüzgarın sesiyle uyandığı zamanlar, kaldığı yerden devam ediyordu. Bu arada yaşlı adamın sabah kalktığını fark etmiş, hatta hayal meyal bile olsa odun parçaladığını duymuştu. Gözlerini açtığında, onun kuzine üzerinde yemek pişirdiğini gördü ve etrafına bakınırken, birden iskemleleri hatırladı. Hafifçe doğrulup çevresine baktı:
ANTİKACI
Genç adam, antika merakı sebebiyle Anadolu’nun en icra köşelerini dolaşıyor ve gözüne kestirdiği malları yok pahasına satın alarak yolunu buluyordu. Kış kıyamet demeden sürdürdüğü seyahatler sırasında başına gelmeyen kalmamış gibiydi. Fakat,...Aman Allah'ım..!
Antikalardan hiçbiri ortada yoktu. İhtiyar kurt, herhalde planını hissetmiş ve belki de uykudaki konuşmasını duyarak onları emin bir yere kaldırmıştı. Sakin görünmeye çalışarak:
– İliğim kemiğim ısınmış, dedi. Çorbanız da güzel koktu doğrusu. Ama akşamki sandalyeleri göremiyorum.
Yaşlı adam, odanın köşesine yığdığı sandalye parçalarından birini daha sobaya atarken:
Sandalye dediğin, dünya malı be evladım, dedi. Biz hiç misafirimizi üşütür müyüz?

Günün Sözü : Eşya deyip geçme, Hatırı da var hatırası da...


İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
16 Ocak, 2017, Antalya

 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder