Merhaba Dostlar,
Dünyadaki her güzellik, çok geçmeden bozulur, yıpranır, çürür ve yok olur. Bu, dünya hayatının hiç değişmeyen gerçeğidir. Bu kitap, dünya hayatının bu çok önemli sırrını tarif etmekte ve insanı, gerçek yurdunu, yani ahireti düşünmeye yöneltmektedir.
Kutsallık yağmurdadır, kutsallık dağların zirvesindedir, çöllerin derinliklerindedir. Kutsallık yaşlı ağaçlardadır, mağrur çehrelerdedir, her tatlı su kaynağındadır. Kutsallık başkalarına armağan ettiğimiz gülüştedir, döktüğümüz yaşlardadır. Çocuklarımızın gülümseyişindedir. Dünya, insanı hayretten hayrete düşüren mucizelerle dolu. Mesela yıldızlarla kaplı gökyüzü, bunların en güzel örneği. Yaşamın amacı Yaşamın ta kendisidir.
Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin kıymetini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.
DÜNYA HAYATININ GERÇEĞİ
Yandaki resimde gördüğünüz kadın yaklaşık 70 yaşlarında. Hiç düşündünüz mü; 70 yaşında bir insanın geçmişe yönelik düşünceleri nelerdir?
Bu insan her kim olursa olsun muhtemelen yaşadığı 70-80 senenin nasıl geçtiğini anlayamadığını düşünüyordur. Hatta kendisine sorsanız, "göz açıp kapayıncaya kadar geçti, hiçbir şey anlayamadım" diyecektir. 20'li yaşlarındayken herhalde o da yaşlanacağını hiç düşünmemiştir. Ancak şu an, çok uzak gördüğü o dönemin içinde bulunmanın şaşkınlığını yaşıyordur. Ve bu anı uzak görmekle ne kadar yanıldığını da çok iyi anlamıştır.
Yaşamı boyunca yaptıklarını yazmasını veya anlatmasını isteseniz, en fazla bir defteri doldurabilir veya en fazla beş-altı saat arka arkaya anlatabilir. "Koskoca 70 sene" dediği şeyin tamamı işte bu kadardır...
Bu düşünceler içinde yaşayan kişinin aklında ise çok önemli bazı sorular vardır.
- - "Göz açıp kapayıncaya kadar geçip giden bu hayatın amacı nedir?"
- - "Ben bu 70 seneyi ne için yaşadım?"
- - "Peki bundan sonra ne olacak?"
Birincisi yukarıdaki sorularla ilgili olarak büyük olasılıkla şöyle düşünür: "Hayatım bugüne kadar boş bir amaç uğruna geçip gitti. 70 sene yaşadım ama ne için yaşadığımı da açıkçası pek anlayamadım. Önce annem babam için yaşıyorum dedim, sonra eşim, sonra ise çocuklarım... Ama şu an ölüm yaklaştı. Öleceğim ve bu dünyadan yok olup gideceğim. Sonrası mı? Sonra ne olacağını bilmiyorum ama herhalde her şey bitecek!"
Bu gerçekleri göz önünde bulunduran ve Allah'a iman eden kişi yukarıdaki sorulara doğru cevabı verecek ve şöyle diyecektir: "Beni her şeyin sahibi olan Allah yarattı ve bu dünyaya gönderdi. Dünyada bulunduğum sürece beni Yaratana kulluk etmekle emrolundum ve bunu en güzel şekilde yapıp yapmadığım denendi. Dünyanın zaten çok kısa olduğunu, göz açıp kapayıncaya kadar geçeceğini biliyordum. bu dünya hayatının geçici süslerine aldanmadım. Sonrası mı? Hayatım boyunca iyi işler yaptığım ve Allah'ın rızasını kazanmaya çalıştığım için ebedi bir mutluluk yurdu olan cennete kavuşmayı umuyorum. Ve Rabbime kavuşacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum."
Yukarıda bahsettiğimiz iki insan arasındaki farkı daha da netleştirebilmek için bir nokta üzerinde durmak gerekir: Bugün pek çok insan evrenin bir Yaratıcı tarafından yaratıldığını kabul eder, ancak bu gerçeğin onun yaşamı için ne derece büyük bir önemi olduğunu kavrayamaz. Bu insanların birçoğu Allah'ın evreni yarattığı ve sonra insanları kendi hallerine bıraktığı gibi çarpık bir anlayışa sahiptirler..
Oysa ki hayatın kısa olması, ölümlü olmak ve dünyaya bir kere gelmek, her insan için en önemli gerçeklerdendir. Belli bir yaşa kadar insan bu önemli gerçeğin farkına varamamış olabilir, ancak bunu fark ettiği anda tüm yaşamını gözden geçirmesi ve kendisinden beklenen şeylere göre yeniden yaşantısını düzenlemesi gerekir. Çünkü hayat kısadır, ama insan ruhu -Allah'ın dilemesiyle- sonsuza kadar yaşayacaktır. Sonsuzun yanında 60-70 senelik hayatın hiçbir kıymeti yoktur. Burada az bir zevk almak için sonsuz hayatı feda etmek ise elbette akılsızlıktır.
. Oysa bu boş amaçlara bile kavuşmaları mümkün değildir. Doyumsuzluk içinde yaşarlar ve her zaman bulundukları durumun ya da sahip olduklarının bir adım ötesini isterler. O adıma geçince ise bir adım daha isterler sonra bir adım daha... İşte ölene kadar tatmin olmayan böyle isteklerle ömürlerini tüketirler. Oysa arzuladıkları güzellik ve zenginliğe dünya şartlarında kavuşmaları mümkün değildir çünkü her zaman sahip olduklarından daha iyisi çıkacaktır karşılarına.
Örneğin, bir kişinin satın almayı şiddetle arzuladığı son model bir arabayı düşünün. Büyük çabanın karşılığında sonunda kavuştuğu bu arabanın, çok geçmeden yeni modelleri çıkacaktır ve bunlar daha cazip hale gelecektir onun için. Veya senelerce para biriktirip, emek harcayıp sahip olduğu bir evi düşünün.
Bir gün mutlaka kendisininkinden daha güzel bir evle karşılaşacak ve kendi evine olan ilgisini kaybedecektir. Satın aldığı bu malların eskiyerek, bozularak, tahrip olarak kendisine vereceği sıkıntılar ise apayrı bir acıdır.
Daha güzelini ve iyisini arama, sahip olunca eskisinin öneminin kalmaması, bir aşama sonra yeninin de eski durumuna düşmesi; insanların tarih boyunca içinde yaşadıkları bir kısırdöngüdür. İnsanın bu gerçek karşısında durup, neden dünyanın peşinde koşmanın kendisine bir sonuç getirmediğini anlaması ve "bu bakış açısında köklü bir sorun var" diye düşünmesi gerekir. Fakat insanların birçoğu bu akıldan yoksun bir biçimde hiçbir zaman yakalayamayacakları hayallerin peşinden koşmaya devam ederler.
İşte bu kitapta hızla geçmekte olan ve garanti altına alınamayan dünya hayatı her yönüyle gözler önüne serilmekte ve bu dünya hayatının aldatıcı tüm sırları verilmektedir.:
Kaynak : Harun Yahya
Günün Sözü : İnsanda hayallerin yerini anılar almaya başlamışsa, yaşlılık başlamış
demektir. (James Brewer)
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
6 Ocak, 2017, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder