22 Haziran 2018 Cuma

YAZMAK BİR TUTKUDUR




BLOG YAZAMANIN ZORLUKLARI VE GÜZELLİKLERİ ile ilgili görsel sonucu


Merhaba Gönül Dostlarım,


Bana göre Yazmak bir tutkudur, Roman yazmak bir sabır işidir, ama sonunda bir eser ortaya çıkarmak ve insanlara yazdıklarıyla kalıcı bir şeyler bırakmak ayrı bir duygu olmalı. 
Yazıların en zor olanı Akademik Yazılardır. Kelime dağarcığının geniş olmaması en büyük zorluk olarak çıkmaktadır ortaya. bütün araştırmaları yapıp, eğer uygun kelimeleri seçip özgün bir yazı ortaya koyulamıyorsa tek sebep budur.
seçilecek kelimelerin, büyük harfin küçük harfin, noktanın virgülün ve her bir çizginin haddinden fazla önemi olduğundan ve yazdığınız her bir satır adeta dünyanın düzenini değiştireceğinden içinden çıkılması güç bir durumda kalmak, iki yazıp bir silmektir. "günümüzde" dersin hangi gün derler, "genellikle" dersin kime göre neye göre derler, "mesela, bence, yani, falan" zaten tabu kelimeler. eliniz kolunuz bağlı kara kara nasıl yazacağınızı düşünürsünüz. bilirsiniz ki yazdığınız her cümle düzeltilecek, her kelimenin üstü çizilecek, fikir güzel ama farklı bir şekilde ifade et denilecek. sonunda ortaya "21. yüzyıl Türkiyesin'de..." diye başlayan kasıntı cümleler çıkacak. kaynakçadaki noktalama işaretleri de cabası.

Yazı bir buluş mudur, keşif mi? Yazmak insan için güçlü bir tutku ve ihtiyaçken, öyle görünüyor ki, Sümerler yazıyı uygarlığa kazandırdıklarında bir buluştan çok keşfi gerçekleştirdiler. Sanki yazı, evrenin bir yerinde saklı dururken onlar sadece bir hazinenin kapağını araladılar ya da üzerindeki tozlu örtüyü kaldırdılar. O günden bugüne yazı insanın kaderinin bir ortağı ve tanığı olarak varlığını sürdürdü, sürdürüyor ve sürdürecek. 
İnsan neden yazmak ister ve içinden geçtiği dünyayı, hayatı kayıt altına almaya tutku duyar? Tarihin yazının bulunuşuyla başladığını kabul edersek aslında bu sorunun tarih kadar eski olduğu çıkarımına da varırız. Belki bu soruya cevap ararken yaptığımız, aslında daha kesif, daha karanlık bir dünyaya doğru yolculuktur. 
Tam da bunun için yazı üzerine, yazının doğasına dair kaleme alınan bütün kitaplar, zihnimize yeni sorular ekler, imgelemimizdeki soru işaretini büyütür.‘ İnsan ancak kendini yazar’

“İnsan her zaman hikâye anlatıcısıdır; kendisinin ve başkalarının hikâyeleriyle çevrili yaşar, başına gelen her şeyi onlar aracılığıyla görür ve hayatını anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır.” diyen Jean-Paul Sartre’ ın sözünden, hikâye anlatmanın salt bir anlatma edimi olmadığını çıkarabiliriz. Bir insan her zaman hikâye anlatıcısı ise yazar kimdir? “Bir anlatıcılar vardır, bir de yazarlar. İnsan canının istediğini anlatır; canının istediğini yazmaz: Ancak kendini yazar.” sözleriyle Jules Renard,  Sartre’ dan yıllar önce aslında aklımıza takılan soruya dolaylı da olsa yanıt veriyordu.


Alıntı :Yazar: Mehmet Tunç

Kaynak: http://www.zaman.com.tr


Önce Kendinizi Sevin, sonra da Sevdiklerinizin, sahip olduklarınızın ve size değer verenlerin kıymetini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun... En iyi dileklerimle. Esen kalın... Unutmayın ki, sizin şikayet ettiğiniz yaşamınız, belkide  başkasının hayali olabilir.

İbrahim Birol

****
Emrah Akkaş' ın Yazmanın zorluklarını değişik bir uslubla anlatan aşağıdaki yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Netameli Bir İş: Yazmak

Sözcüklerden cümlelere, cümlelerden paragraflara, oradan da büyük karmaşık metinlere ulaşırsın.
BLOG YAZAMANIN ZORLUKLARI VE GÜZELLÄ°KLERÄ° ile ilgili görsel sonucuBugün yeni bir kelime öğrendim. Netameli: gizli tehlikesi olduğu sanılan, başına sık sık kaza gelen anlamları varmış. Düşünüyorum da bu yazmak ya da yazıyor olmak da böyle bir şey olmalı, netameli bir uğraş vesselam. Duygunun, düşüncenin, fikrin en gizli yerine ineceksin, oradan en olmaz denilen cevheri bulup gün yüzüne çıkaracaksın. Bir maden işçisi titizliğinde ya da bir dalgıç özverisinde olacaksın. Yerin bilmem kaç metre altına iniyorsun, elinde bir kazma, başında bir baret, onun üstünde de bir fener, sana ışık oluyor, yol gösteriyor. Ya Allah ya bismillah diye başlıyorsun kazmayı sallamaya, ne çıkarsa artık bahtına… Bazen bir taş, bazen bir su, bir kömür, bazen de toprak, artık her neyse bahtın. Bunların arasında geziniyorsun, elinde kazma ile madenin en iyisini, en kalitelisini bulmak için. Kömür olmazsa olmaz ama, ona ulaşmak da öyle kolay değil ki be kardeşim. Daha çok sallaman gerekiyor kazmayı, daha derine inmelisin. Bir de kömürü diğerlerinden ayıklıyorsun, bir kuyumcu oluyorsun, onun titizliğinde. Kara elmas demişler ya kömüre ha işte öyle kara elması bulana kadar ayıklıyorsun, en dibe iniyorsun, inmelisin, ineceksin.
Yazarlık ya da yazma uğraşında kalemin kazma, kâğıt da maden ocağın oluyor. Dalıyorsun içine, çıkıyor senin de yoluna türlü türlü taşlar, sular, kömürler elbette. Kömürün en hasını, en kalitelisini bulmalısın demiştik ya, burada kalemin ucu ne kadar sivri ise o kadar çok kaliteli kömüre, yani söze, sözcüğe ulaşıyorsun, senin kömürün sözcüklerdir artık. Sözcükler arası bir gezegendesin ve orada geziyorsun, en son cevheri, en kaliteli kömürü bulmak için. Ha bir ara yoruluyorsun, kolların kaldırmıyor kazmayı, o zaman da kalemin ucunu sivrileştirmen gerekiyor, yani okumak. Okumak, zihnimizin kalemini sivrileştiren yegâne yoldur. Bu yolda seni, seçkin bir dünya denizine salmayı sağlar. İşte tam burada dalgıçlık giriverir devreye, çıkarsın maden ocağından, elindeki kazmadan arta kalan, sivrileştirdiğin kalemin ucudur. En olunmaz koyların, dehlizlerin arasındasın, önünde türlü türlü güzellikler, görsellikler vardır. Masmavi deniz suyu cezbeder seni, daldıkça dalarsın en derine ama karşındaki öyle madendeki gibi değildir bu sefer: Denizkızları, denizanaları, yengeçler, ahtapotlar oluverir. Her birine bakarsın, her canlı türü kendisine çeker seni, yazı da böyledir işte. Sözcüklerden cümlelere, cümlelerden paragraflara, oradan da büyük karmaşık metinlere ulaşırsın. Sonra onlar oluverir bir öykü, bir şiir, bir roman…
Bitti mi sandın bu netameli işin? Hayır. Bitmedi. Bitmez. Bitmeyecek. Bir de kaza yaparsın, yolun düşer tozlu topraklı patikaya. Asla ulaşamazsın asfalta, gel derler, içine içine çekerler seni. Bak burası otoban. Çok geniş, çok rahat bir yol, sen buradan devam et. Ama olur mu hiç öyle, kendi dinginliğinde yürüyeceksin, koşacaksın, hatta bazen sürüneceksin kendi yolunu bulmaya haydi yolun açık ola…
Emrah Akkaş
Günün Sözü :
YAZMAK İLE İLGİLİ SÖZLER ile ilgili görsel sonucu

İbrahimbirol.blogspot.com.tr/

22 Haziran 2018, Antalya-Turkey




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder