11 Ağustos 2018 Cumartesi

O BİR " İNSAN" DI



ahmet taner kışlalı ile ilgili görsel sonucu




Merhaba Gönül Dostlarım,

 'Kelimelerin dünyasında yolculuk etmeyi seviyor ve önemsiyorum. Her kelime, yaşanmışlığı temsil ediyor. İnsanlar gibi kelimeler de hikâyelerden, hatıralardan oluşuyor.‘Yangınlık, ongunluktur’ diye bir atalar sözü var. Samsun yöresine ait. ‘sevgi insanı yüceltir’ deniliyor. Ne kadar güzel.  
Bir gazetenin köşe yazarı olan  İbrahim Tenekeci " Yaşanmışlık " ile ilgili bir köşe yazısında.' Yaşanmışlığ' ı  kısa, öz ve çok basit bir şekilde özetlemiş.

Aşağıdaki yazıda, geçmişte yaşanılmış bir hikayenin baş rollerindeki kişiler bugün hayatta değiller

" Hayatın 🐝Neler getireceği🐝 Hiç belli olmaz, 

🐝Neleri götüreceği de..🐝Kıymetini bilin Nefesinizin,🐝Elinizdekilerin, Sevdiklerinizin."

Ahmet Taner Kışlalı kimdir?

ahmet taner kışlalı ile ilgili görsel sonucuAkademisyen, yazar, eski kültür bakanı Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı 18 yıl önce bugün bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmişti. Tam 18 yıl önce bugün Türkiye çok önemli bir değerini bombalı saldırı ile yapılan bir suikastte yitirdi. Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı 21 Ekim 1999’da evinin önündeki arabasına konan bomba ile öldürüldü
Eşi Nicole (Nilgün) ise ondan daha önce, 1995 yılında bir trafik kazasında ölmüştü.
Kışlalı' nın, eşinin ölümü üzerine yazdığı yazıyı okuduğum gün sarsılmıştım; hiç unutamıyorum..
O yazıyı aşağıya aynen iliştiriyorum.

*"Tanıdığımda adı Nicole´ dü.
Sevgisi uğruna, doğduğu toprakları, ailesini, alışkanlıklarını, sınırsız dostlarını bırakıp Türkiye´ye geldiğinde de adını değiştirmemişti. 25 yıllık geçmişi ile köprüleri atmış, ama adını ve dinini korumuştu...
Kışlalı soyadını alışının ikinci yılındaydı... Altınay´ a hamileliğinin de son aylarında... Gözlerinden taşan bir mutlulukla kapıda karşılamıştı beni:
- Hem Türk, hem Müslüman olmak istiyorum... Ben Tanrı´ya inanırım. Senin Tanrın ile benimki farklı değil ki!.. Çocuklarımız iki toplum arasında kalmamalı. Ben de her şeyi seninle, onlarla ve bu toprakların insanlarıyla paylaşabilmeliyim.
Meğer yakın arkadaşlarımla birlikte müftüye gidip konuşmuş. İsmini bile seçmiş. Ama sabredememiş “sürpriz”inin sonuna kadar...
O gece “kelime-i şahadet” i sabırla ezberledi. Heyecandan uyuyamadı. Ertesi sabah müftünün yanından çıkarken, elinde artık “Nilgün Kışlalı” olduğunu kanıtlayan bir belge vardı.
Ankara Müftülüğü´nün mühürlü kağıdını anne ve babama göstermek için merdivenleri ikişer ikişer atlayarak çıkarken çok mutluydu. Çünkü bunun onlar için taşıdığı anlamı biliyordu.
Annemle babam ağlarken, O da gözyaşları içindeydi.
o o o
Her zaman çalıştı.Sekreterlik yaptı. Mağaza yönetti. Halkla ilişkiler sorumluluğu taşıdı. Protokol danışmanlığı üstlendi... Hem evde çalıştı, hem dışarıda.
Yaptığı iş ne olursa olsun, çalışmaktan hep onur duydu... Her yaptığı işe yüreğini verdi. Hep başarılı oldu...

Kocası bakanken, 86 metrekarelik sosyal meskeninin bulunduğu binanın merdivenlerini sabunlu sularla silerdi...

Komşular hayretler içindeydi. Ama O bundan değil, ancak, gelen yabancı konukların Türklerin temizliği ile ilgili düşüncelerinden utanırdı.
Bütün insanları severdi. Ama O, artık “biz Türkler”den biriydi; “onlar”dan değil.
o o o
Ulusal günlerde pencereye bayrak asar; Altınay ile Dolunay´a, büyük bir heyecanla Atatürk´ün büyüklüğünü anlatmaya çalışırdı.
Dinsel geleneklere uymak için çaba gösterirdi.
Sorunu olduğunda, içi sıkıldığında Hacı Bayram´ a gider dua ederdi. Türkçe olarak, içinden geldiği gibi...
Ama benzer bir gereksinmeyi yurt dışında da duyduğunda, aynı rahatlık ve gönül huzuru ile güzel bir kiliseye gidip mum dikmekten de çekinmezdi... Ve duasını gene kendine göre yapardı. Çoğunlukla da Türkçe olarak.
Onun için din, inanç ve iyilik demekti.
Oruç tutar, kurban keser, herkesin yardımına koşardı...
o o o
Bir yurt dışı resmi gezi dönüşümde, her zamanki gibi uçağın merdivenlerinin ucundaydı. Güneş gözlükleri ile saklanmaya çalışılan kızarmış, şişkin gözler. Dudaklarında zorlama bir gülümseme.
“Ahmet boşanalım” dedi, “benim yüzümden senin siyasal kariyerini yıkacaklar!”
Meğer sağcı basın yokluğumda bir kampanya başlatmış.
“Kültür Bakanı´nın Hıristiyan karısı” neler yapmış neler... Koca bakanlığı Hıristiyanlık için kullanan O. Hatta müzelerdeki ikonaları çaldırtıp yurtdışına kaçırtan da O...
Evinde yabancı bir kültüre “teslim olmuş” bir Kültür Bakanı.
Sekiz sütun “haberler”... Ve zihnimden silinmeyen köşe yazılarından örnekler... “İkonalar ve Kokonalar”, “Madam Kislali”, daha niceleri...
Nilgün, bana saldırmak için niçin kendisini kullanmaya çalıştıklarını bir türlü anlayamıyordu... Türk ve Müslüman doğmuş olmak, bunları kendi istenci ile benimsemiş olmaktan daha mı önemliydi?
o o o
Sevgi doluydu.
Çiçekleri, ağaçları, kelebekleri severdi... Kuşları, köpekleri, kedileri severdi... Çocukları, yaşlıları severdi... Tanrı´yı severdi, Atatürk´ü severdi...
“İnsan”ı severdi.
Bir hastanedeki umutsuz hastaları her gün ziyaret etmeyi; onları neşelendirmeyi, onlara umut dağıtmayı; paylaştığı acıları içine gömüp, gözyaşlarını eve saklamayı severdi.
Bakanlarla, büyük elçilerle, generallerle, çok ünlü yazarlarla, bilim adamları ile de arkadaştı... Kapıcılarla, bekçilerle, çaycılar la, şoförlerle, işçilerle, koruma polisleri ile de arkadaştı.
O bir “insan”dı...
28 yılını benimle paylaştığı için çok mutlu olduğum, kendimi şanslı saydığım, kendisiyle övündüğüm bir insan.
o o o
Pi af’ ı ve Pavarotti´ yi de beğenirdi, Sezen´i ve Gürses´i de.
Dev tenorun olağanüstü sesini, araba dağlardan geçerken, çok yüksek tonda dinlemekten hoşlanırdı. Ölüme yaklaştığımız dakikalarda ise, kasetçalardan süzülüp içimizde bir şeyleri titreten müziğin sözleri kulaklarımdan bir türlü gitmiyor:
“Yine mevsimler geçecek / Yine yapraklar düşecek / Giden sevgililer geri gelmeyecek...”
o o o
Nedense bana hiç söylememişti.
Türk bayrağı ile gömülmek istediğini ilk kez dostum Şahin Mengü´ye açmış. O “olamayacağını” ne kadar anlatmaya çalıştıysa da vazgeçmemiş. Başka dostlara da bu “rica”sını iletmiş...
Sevgili Mehmet Açıktan, tabutun bir kenarına bayrak eklemeyi başarmıştı... Nilgün toprağa verilirken, Altınay ile Dolunay, bir bayrağı da kefenin üzerine koymayı başardılar...
Fransız ana-babanın Bordolu Türk kızı şimdi
Ankara´da yatıyor.
Ve de benim kalbimde..."
*Ahmet Taner KIŞLALI <<
Alıntı


https://youtu.be/QJhcJtZOPqA



Günün Sözü :
ahmet taner kışlalı ile ilgili görsel sonucu

İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
11 AĞUSTOS 2018, Antalya-Turkey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder