Merhaba Gönül Dostlarım,
"Ramazan Sohbetleri ve Gelenekleri" adı altında Ramazan Ayı ile ilgili bugüne kadarki paylaşım yazılarıma göstermiş olduğunuz ilgi , beğeni ve takipçi sayılarının bir hayli yüksek olması beni çok mutlu etti.
Ramazan Ayı boyunca bu ve buna benzer yazılarımın takibini Türkiye' nin yanısıra daha çok Mısır, Hindistan, Pakistan, İran, Fas, Birleşik Arap Emirlikleri ve Tunuslu okuyucularımdan gelen beğeni ve takip sayıları bir hayli ilgi çekici oldu, onlara buradan sonsuz teşekkürlerimi gönderiyorum.
Bu arada yazılarımı başından bugüne kadar devamlı takipte olan " Gerçek Dostlar" Ailesi " Gönül Dostlarım" a Bloğuma gösterdikleri ilgiye ve beğenilere ayrıca çok teşekkür etmek istiyorum.
Bloğumda yayınladığım yazılarım 800 ' ü buldu, sayfa görüntüleme sayısı 50.000' e yaklaşmış durumda, bu rakamlara üç yıl gibi kısa bir sürede ulaşmış olmak benim için büyük bir gurur kaynağı. Siz değerli okurlarıma tekrar sevgilerimi, saygılarımı ve şükranlarımı yolluyorum, gelecekte çok daha güzel yazılarda buluşmak üzere..
Bu bilgileri sizlere aktardıktan sonra, bugünkü sayfamızı Belgin Eryavuz' un " Kapağı Olmayan Sepet" başlıklı yazısına ayırmış bulunmaktayım.
Umarım ilginizi çeker...
İbrahim Birol
KAPAĞI OLMAYAN SEPET
Bazı duygularımız var ki ele avuca sığmıyor. Ne kadar temkinli ve sağduyulu olursak olalım, onlara söz geçiremediğimiz anlar bizi utandırıyor.
Çekememezlik, nefret, kıskançlık,
aç gözlülük yapımızda var.
aç gözlülük yapımızda var.
Gün geliyor kendimizden daha iyi,
daha başarılı, daha farklı, daha güzel insanlara karşı sevgi ile yaklaşmak yerine acımasızca eleştiriyoruz.
daha başarılı, daha farklı, daha güzel insanlara karşı sevgi ile yaklaşmak yerine acımasızca eleştiriyoruz.
Başkaları ile ilgili güzel durumlardan rahatsızlık duyuyoruz.
Gıpta edip, çalışıp yükselmek; kendimizdeki farklı tınıları görüp onları
geliştirmek yerine inatla somurtuyoruz.
geliştirmek yerine inatla somurtuyoruz.
Onlar adına mutlu olmak ve hatta yapabiliyorsak alkışlamak çok daha güzel oysaki.
Bu zarif davranış şekli bize kendimizi çok daha iyi hissettirecek üstelik. Ben buna garanti verebilirim.
Kendimiz için de istemek ve bunun için çabalamak varken; onların bu güzellikleri kaybetmesini arzulamak büyük bir bencillik.
Peki sadece bu kadarla yetiniyor muyuz dersiniz?
Maalesef hayır.
Oysa bilmiyoruz ki o önemli konuma gelmek,
o başarıyı elde etmek için hayatlarında neleri
feda ettiler? Nasıl bedeller ödediler?
Belki de hala ödemeye devam ediyorlar.
o başarıyı elde etmek için hayatlarında neleri
feda ettiler? Nasıl bedeller ödediler?
Belki de hala ödemeye devam ediyorlar.
Bu aralar okumakta olduğum Limon Ağacı
romanından not aldığım bir cümle tam da burada
hayat bulacak.
romanından not aldığım bir cümle tam da burada
hayat bulacak.
Yazarı Sandy Tolan şöyle diyor;
‘’Bütünü görebilme ve birini ya da bir şeyi sadece tek bir görüş veya
öğretiyle yargılamamak gerekir.’’
öğretiyle yargılamamak gerekir.’’
Gerçekten de öyle.
Görünenin arkasındaki, derinindeki şey çok daha farklı olabilir.
Bunu unutmamak gerek.
Bunu unutmamak gerek.
Sosyal çevre, iş ortamı ve hatta aile meclislerinde dahi onlar hakkında olumsuz haberler duymak için can atıyoruz. Haklarında çıkan kötü haberlerle içten içe sevindiğimiz bile oluyor.
Bu oldukça acımasız bir tepki. Yükselen kişiyi aşağıya çekme eğilimi.
‘Yengeç Zihniyeti’ ya da ‘Yengeç Sepeti Sendromu’ olarak biliniyor.
Peki neden yengeçler?
Denizlerin yan yan giden ve topluca yaşama alışkın olmayan yengeçlerinin tipik davranış tarzları var. Özellikle bir araya getirildiklerinde.
Sepetin içine konan bir yengeç tek başına sepetten rahatça kaçabiliyor. Ancak sayıları arttıkça bu durum bir kaos halini alıyor. Sepetten kurtulmak isteyen
her bir yengeç diğer arkadaşı tarafından aşağıya çekiliyor. Birbirlerini
yukarı itmek yerine, aşağı çekerek engelliyorlar. Panik halleri artıyor.
Bir süre sonra birbirlerine iyice tutunup kapaksız sepetten kurtulma
şanslarını tamamen yitiriyorlar. Sonunda kimse kazanamıyor.
her bir yengeç diğer arkadaşı tarafından aşağıya çekiliyor. Birbirlerini
yukarı itmek yerine, aşağı çekerek engelliyorlar. Panik halleri artıyor.
Bir süre sonra birbirlerine iyice tutunup kapaksız sepetten kurtulma
şanslarını tamamen yitiriyorlar. Sonunda kimse kazanamıyor.
İşte bu nedenle de yengeç sepetlerine kapak konmaya gerek duyulmuyor.
Onlar birer kapaksız sepet olarak iş görüyor.
Onlar birer kapaksız sepet olarak iş görüyor.
“Ben sahip değilsem, sen de olamazsın.”
“Ben başaramıyorsam, sen de başaramazsın.” anlayışını ifade eden bu deyim ilk olarak; Filipinli feminist kadın yazar Ninotchka Rosca tarafından kullanılmış.
Rekabetçi duygulara eşlik eden yüksek dozdaki bencillik ve hırsı, var olan güzellikleri yok etme arzusunu anlatan bu deyim; Filipin halkı arasında oldukça popülermiş.
Beraberce oluşturacağımız sevgi ve saygı kalkanında yaşarken; başkaları için sevinmenin ve mutlu olmanın inceliğinden hiçbir zaman ayrılmamamız dileğimle.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
14.03.2019
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
27 Mayıs 2019, Antalya-Turkey
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder