Merhaba Gönül Dostlarım,
İçimize öyle bir kor ateş düştüki, kime bıçak saplasan kan akmaz durumda. Herkes donmuş bir vaziyette olanları izliyor. Şehitlerimiz var. İlerki günlerde şehit analarının feryatları ciğerimizi dağlayacak. Fakat dik durmak zorundayız. O gelen şehitler kimimizin yakın akrabası, kimimizin komşusu, kimimizin arkadaşı, canı ciğeri çıkacak. Ama dik durmak zorundayız. Askerlerimizin ailesi için bunu yapmak zorundayız. İçimiz yana yana olsada dik durmalıyız. Askerlerimizin ailesi eşi ve çocuklarına destek olmak için dik durup asla pes etmeyelim. Birbirimize sahip çıkalım. Hangi ideoloji partiden olursa olsun. Gün halkın birbirine destek olma günüdür. Benim umudum hala var. Ben inanıyorum Atatürk sevdalısı bu milletin bu karanlık günlerden geçeceğine. Çok üzüleceğiz,yüreğimiz yanacak ama umudumuzu yitirmeyeceğiz.Hepimizin başı sağolsun.
Alıntıdır
****
Erol Toy'un çok güzel bir kitabı vardı iki ciltlik: ''Toprak Acıkınca'' (Yaz Yayınları, 1998) Kurtuluş savaşını anlatırdı… Bu kitapta bir hikâyecik hatırlıyorum torun ile nine arasında geçen...
- ''Nine ölüm nedir?''
- ''Ölüm neye benzer biliyor musun Hasan?''
- ''Neye nine''
- ''Toprak acıkır Hasan. Toprak da insanlar gibidir. Belirli bir süre içinde acıkır. O zaman sürmek gerekir onu. Ekmek gerekir. Doyduysa ne âlâ. Doymadıysa daha ister toprak. Terini alır insanoğlunun. Yetmez. Tohumunu, emeğini alır. Oda yetmez Hasan'ım. Gayrı alacak bir şeyi kalmamıştır. Canını alır. Bir can yetmezse, pek çok can alır. Doyar toprak. Bir süre doyar aldığıyla. Sonra yine acıkır. '' Susar nine... Bir süre düşünür sonra yeniden devam eder:
-''İşte ölüm, insanoğlunun bir lokma gibi, bir tohum gibi toprağa düşmesine benzer.''
Terörden bir tohum gibi toprağa düşen gencecik askerlerin, polislerin, insanların haberleri gelince hep bu nineyi anımsarım... İhmalden, ilgisizlikten, bilgisizlikten, para hırsından çöken maden ocaklarında bir tohum gibi canlı canlı toprağa gömülen, tutuşan, yanan yurtlarda diri diri yanan, iş güvenliği eksikliğinden, bilgisizlikten, kuralsızlıktan iş kazasından, trafik kazasından yiten, katledilen insanlarımızın haberleri gelince yine bu nineyi hatırlarım... Düşünür, sorgularım..." Nasıl bir açlıkmış bu böyle? Bu toprakların ne doymak bilmez, ne bitmek bilmez bir iştihasıymış bu."
1’ nci Dünya Savaşı' nda, Enver Paşa, Galiçya' ya da asker göndermeye karar verince; birliklerde talimler yoğunlaşmış... Bazı onbaşılar da, acemi eratı yetiştirmeye çalışıyormuş... Bir onbaşı, askere yeni gelmiş bir neferi çekmiş önüne; ''Sol yanın doğu, sağ yanın batı, önün güney; söyle bakalım, demiş, arkanda ne kaldı?'' Nefer boynunu bükmüş: ''Arkamda'', demiş, ''arkamda genç bir kadınla, iki küçük çocuk kaldı...''
(Osman Aydoğan)
- ''Nine ölüm nedir?''
- ''Ölüm neye benzer biliyor musun Hasan?''
- ''Neye nine''
- ''Toprak acıkır Hasan. Toprak da insanlar gibidir. Belirli bir süre içinde acıkır. O zaman sürmek gerekir onu. Ekmek gerekir. Doyduysa ne âlâ. Doymadıysa daha ister toprak. Terini alır insanoğlunun. Yetmez. Tohumunu, emeğini alır. Oda yetmez Hasan'ım. Gayrı alacak bir şeyi kalmamıştır. Canını alır. Bir can yetmezse, pek çok can alır. Doyar toprak. Bir süre doyar aldığıyla. Sonra yine acıkır. '' Susar nine... Bir süre düşünür sonra yeniden devam eder:
-''İşte ölüm, insanoğlunun bir lokma gibi, bir tohum gibi toprağa düşmesine benzer.''
Terörden bir tohum gibi toprağa düşen gencecik askerlerin, polislerin, insanların haberleri gelince hep bu nineyi anımsarım... İhmalden, ilgisizlikten, bilgisizlikten, para hırsından çöken maden ocaklarında bir tohum gibi canlı canlı toprağa gömülen, tutuşan, yanan yurtlarda diri diri yanan, iş güvenliği eksikliğinden, bilgisizlikten, kuralsızlıktan iş kazasından, trafik kazasından yiten, katledilen insanlarımızın haberleri gelince yine bu nineyi hatırlarım... Düşünür, sorgularım..." Nasıl bir açlıkmış bu böyle? Bu toprakların ne doymak bilmez, ne bitmek bilmez bir iştihasıymış bu."
1’ nci Dünya Savaşı' nda, Enver Paşa, Galiçya' ya da asker göndermeye karar verince; birliklerde talimler yoğunlaşmış... Bazı onbaşılar da, acemi eratı yetiştirmeye çalışıyormuş... Bir onbaşı, askere yeni gelmiş bir neferi çekmiş önüne; ''Sol yanın doğu, sağ yanın batı, önün güney; söyle bakalım, demiş, arkanda ne kaldı?'' Nefer boynunu bükmüş: ''Arkamda'', demiş, ''arkamda genç bir kadınla, iki küçük çocuk kaldı...''
(Osman Aydoğan)
-not defterimden isimli sayfadan alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder