3 Ocak 2020 Cuma

BARIŞ MANÇO " DUYUYORSUN DEĞİL Mİ? "














Merhaba Gönül Dostlarım,

Yılbaşı yazılarımızı bir dahaki yeni  yılda yazmak üzere rafa kaldırdım, eğer nasip kısmet olursa kuş kafesten uçmaz ise  bir sonraki yıl için benzer  yazılarda tekrar birlikte buluşmak üzere.

1 Şubat 1999 yılında kaybettiğimiz Barış Abimizin aramızdan ayrılışının 20.  yıl dönümü. Barış Manço, 2 Ocak 1943 tarihinde İstanbul’da doğdu. Bestelediği 200’ün üzerinde şarkısı, kendisine 12 altın ve 1 platin albüm/kaset ödülü kazandırırken, bu şarkıların bir bölümü daha sonra Yunanca, Bulgarca, Arapça, Farsça, Kürtçe, Japonca, İbranice, Fransızca ve Flemenkçe’ ye çevrilerek, kendisi ve/veya başka sanatçılar tarafından da seslendirildi. 
Hayatımıza kattığın renkler ve değerler için Teşekkürler Barış Abi…
 Mekanın cennet olsun.

Bugün sizlerle değerli yazarımız Bige Güven Kızılay hanımefendinin Barış Manço ile ilgili güzel bir yazısını ve ikinci yazımızda Menajeri Tamer Şahin'in Barış Manço' nun bilinmeyen yönlerini anlattığı ve yıllar önce yazdığı 'Hala Yazıp Çizecek Birkaç Satırım Kaldı' adlı kitabında sanatçı ile ilgili hiç bilinmeyen anılar yer alıyordu. 
Barış Manço/ Anılarından birini  paylaşmak istiyorum.

****
2.Ocak Barış Manço’ nun doğumgünüymüş...
Canım, demiş ki, “Beni ilerde ölüm yıldönümümde değil, doğum günümle anın.” Ne güzel bir dilek.
Kim sevmez ki onu?
Hemen çocukluğuma dair onunla ilk anım ne zaman diye düşündüm.. Bir anda kendimi Ataç Sokak’ taki evimizde, üstümde annemin diktiği mavi şile bezinden elbiseyle ve elbisenin eteklerini uçurarak dans ederken görüverdim. Phillips marka pikapta, “Nick the Chopper” çalıyordu , 45’ lik.. Plağın üstündeki kağıdı da turuncuydu , hala gözümün önündedir.
Bir de şeyi severdim, “ İşte Hendek, İşte Deve..” “Kuyu başına vardııım, Zeynebim bekler diyeee, nasıl haberin almışsa, dayı emmi hep ordaaaa....” Hayalimde o şarkıdaki Zeynep olurdum, nazlana kırıta dört dönerdim salonun içinde.
Alt kat komşumuz, Gündoğdu Teyzeciğim kim bilir ne düşünürdü, aynı şarkılar defalarca yeniden, yeniden çalıp, ben güm güm dans ettikçe.. Genelde pikap faslına başlamadan aşağı inip, ona bir Barbara Cartland vermiş olurdum. “Ben biraz plak çalacağım da Gündoğdu Teyzecim, hani sen de o arada belki kitap okumak istersin diye.. Bak bu yeni çıkmış..” 
Babaannem bizde kaldığı zamanlarda Dağlar Dağlar’ ı çal derdi bana.. “Dağlar dağlaaaar.. Kurban olam, yol ver geçem, sevdiğimi son bir olsun yakından görem” dedikçe, o boncuk boncuk yaşlar döker, ben de plağı adeta czzt diye çizerek bir telaşla durdururdum şarkıyı.. Hiç dayanamazdım onu ağlar görmeye.. Kimi hatırladın filan diye de soramazdım. Sanki pandoranın kutusunu açmak gibi, ya daha da çok üzülürse diye.. Kıyamazdım pamuk nineme hiç..
O göçüp gideli uzuuun yıllar oldu, şimdi ben o parçayı duydukça, daha “Ellerimle büyüttüğüm, solar iken dirilttiğim..” kısmında boğazım düğüm düğüm olur, gözümün önüne o başına taç gibi doladığı bembeyaz upuzun, pamuk rengi örgülü saçları, elinde kumaştan mendili, gözünün yaşını silen babaanneciğim gelir, gözlerim nemleniverir.
Yıllar geçti, “Senin bana gönlün var gibi gibi ” diye dansettik, “Kol düğmeleri” ile aşk acıları çektik, karlı kış günlerinde Ankara sokaklarında, “Hava ayaz mı ayaz, Ellerim ceplerimde, Bir şarkı tutturmuşum, Duyuyorsun Değil mi?” diye bağıra çağıra dolaştık..
Pazar günleri 'Adam Olacak Çocuk' izledik. Ertesi sabah o miniklerin halini, Barış Manço’ nun o sabırlı, şefkatli, o tatlı davranışlarını konuştuk.
Düşünüyorum da, nasıl güzel bir bilgeliktir, sadece 10 puan olması. Bütün çocukları şampiyon ilan etmek..
O bir sanatçıydı, ona neydi halbuki değil mi? Hem çocukları çıkart şarkılar söylet, hem de ıspanak yemelerini öğütle. 
Japonya’da konser verip, o koskoca salonu , konserin yapıldığı üniversitenin rektörü dahil ayağa kaldırıp coşkuyla “Kara Sevda” yı söyletişi..!
Vay be..! Müthiş olaydı yani..!
Sanki milli takımımız şampiyon olmuşçasına bir mutluluktu bizim için.. Hem de şahane örnekti .. Barış Manço ne yapıp edip birkaç vurucu cümle öğrenmiş, onlarla Japonca konuşuyor, Rektör’le kucaklaşıyor, o ciddi , o sakin Japonlar, bir Türk’ün Türkçe şarkısıyla eğlenerek, mutlulukla, deliler gibi dansediyordu. ! Nasıl bir karizma, nasıl bir özgüven.. Sadece müzisyen değildi, aslanlar gibi ülkesini tanıtıyordu.
Düşünüyorum da, o dönemin Türkiye’sinde nasıl da sıra dışı bir adamdı. Upuzun saçları, değişik giyimi, on parmağında onlarca koskoca yüzükleri ile.. Ankara deyimiyle “elden ayrıksı” ! Oysa kendini aynen öyle kabul ettirmişti, her kesimden, her yaştan insan sevgiyle kucak açmıştı ona.. Herkesin Barış’ ıydı o.
Çağdaş bir ozandı bence. Şarkılarının sözlerine bir bakın. Dikkat edin, hiç bir şarkısı diğerine benzemez. Konusu, sözü, melodisi, hepsinin apayrı güzelliktedir. Nasıl oluyorsa taa içinden akıp gidiveriyordu su gibi..
Eğer bir eleştiri yapacaksa bile öyle naif, öyle esprili yaklaşırdı ki, dokundurduğu kesim bile dayanamaz gülerdi.
“A de bakiiim..Şimdi bi de Y.. I de bakiiim... Oku bakiiim.... “
Bizim sokakta çok kaba saba bir adam vardı, hadi mesleğini filan söylemeyim şimdi, ama cidden adıyla müsemma bu şarkının konusu...Onu günün birinde bu şarkıyı mırıldanırken görüp aylarca gülmüştük..
Yıllar geçti, anneannemle dedemi kaybedince "Sakız Hanım ile Mahur Bey" dokunur oldu yüreğime.. Dudaklarım titremeden dinleyemez oldum.
Sonra oğluna bir şarkı yazdı “Güle Güle oğlum” diye, daha o zamanlar evli değildim, çocuğum filan da yoktu, yine de gözlerim nemlenir, burnumun direği sızlardı duyunca.. .. Hele bir “Mutluluklar sana, benim aslan oğlum” deyişi vardır ki...
Bir semtle adını kaynaştıran adamdı o. Kültürlü, derin, duygusal, iyi yürekli, vatansever, mütevazı..O farklı dış görünüşüne rağmen hep içimizden bir parça gibi hissettiğimiz.. Bizi bize anlatan..
Annesi Rikkat Hanım, Türkiye’de “Barış” kelimesini ilk defa çocuğuna isim olarak veren kişiymiş. Bu ülkenin “ilk” Barış’ ı o’ymuş yani..
Barışa bu denli hasret kaldığımız şu günlerde, “Halat gibi bileğiyle, yayla gibi yüreğiyle” adını onun kadar hak ederek yaşayacak nicelerine ihtiyacımız var.

Geçtiğin kapılar seni ışıklara taşısın Barış Ağabey..
Sana bu ülkede ölüm yok.
Yeter ki “adın” da yaşasın.
Bige Güven Kızılay
Hayal Ağacım- Hayykitap
Sayfa 127
****


Menajeri Tamer Şahin'in Barış Manço' nun bilinmeyen yönlerini anlattığı ve yıllar önce yazdığı 'Hala Yazıp Çizecek Birkaç Satırım Kaldı' adlı kitabında sanatçı ile ilgili hiç bilinmeyen anılar yer alıyordu. İşte onlardan öne çıkanlar.
Yıllar yıllar önce Barış Manço Fransa’da bir televizyon kanalında konuktur  Küstah moderatör Manço ile sürekli dalga geçmekte, ‘’ Türkler barbardır, vahşidir. ‘’ demeye getirmektedir.  Barış Manço daha fazla dayanamaz, adama der ki :’ Yanınızda kâğıt para var mı ? Moderatör şaşırır, ‘’ Var,ama , ne alâka ? ‘’ der.
.‘’Barış Manço ısrarını sürdürür. Adam cebindeki kâğıt paraları masanın üzerine koyar.
Manço, paraların üzerindeki resimlerin kim olduğunu sorar.
‘’ Bu general A, şu gördüğün amiral B, öteki de büyük komutan C
Bu defa Barış Manço cebindeki Türk paralarını çıkarır.
‘’ Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif Ersoydur. Şairdir.
Bu paradaki kişi Mevlana' dır. İslam düşünürü, tüm dünyada aşkın, sabrın ve hoşgörünün sembolüdür.
Bu paradaki resim de ulusal önderimiz Atatürk’tür.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ’ Yurtta barış, dünyada barış ‘ diyen kişidir. Bizim paralarımız bunlar, biz Türkler ince ruhlu, kibar ve medeni insanlar olduğumuz için paralarımızın arkasına şairlerimizi, düşünürlerimizi, barış elçilerimizi, gönüllerimizi fetheden ülkemizin kurucusunu paralarımızın üstüne bastık.
Sizin paralarınızın arkasında yoksul ülkelerin insanlarının kanını döken komutanlarınız var.
Şimdi, vahşi ve barbar kim oluyor?
Bu müthiş cevaptan sonra televizyon yöneticileri yayını keser.
Ve moderatörü canlı yayından alırlar.
Yeni moderatörle yayın yeniden başlar.
Adam önce Barış Manço’ dan ve Türk Milleti’ nden özür diler.
Barış Manço / Anıları
https://youtu.be/BL73hPXReD8

https://youtu.be/cv7dipVcgQY

Günün Sözü : " Ben yаşаrken kendime sаnаtçı diyemem, çok аyıptır. Ancаk on, yirmi, kırk yıl sonrа diyebilirler." Barış Manço



2 Ocak 2020, Antalya-Turkey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder