Merhaba gönül dostlarım,
Padişahın,tabağında kalan yemekleri bir erkek çocuğa gönderdiği yıl 1899'dur. Bunun nedeni, dili tutulan, konuşmayan çocuğa padişah yemeğinden arta kalanların iyi geleceği inancıdır. Din hocalarının bu önerisi hiç bir işe yaramaz. Sarayın artıklarını yiyerek dilinin çözüleceğine inanılan çocuk büyüdüğünde özgürlük şarkıları söyleyecek ve o sofraları devirenlerin korosunda ön sırada yer alacaktır!
Dili kendiliğinden açılan çocuğun başına bir başka felaket gelir, üç yaşında... Annesi ve babasının yanında götürüldüğü bir ev ziyareti sırasında, hizmetçi kadın tarafından Çingenelere satılmak amacıyla kaçırılır. İstanbul' un altı üstüne getirilerek aranılan çocuk büyük bir şans eseri olarak bulunur.
Neyire Hanım, bir gün oğlunu evdeki terlikleri bir araya toplarken görür. Tüm terlikleri sıralar halinde, düzgün bir şekilde arka arkaya getiren çocuk onlarla konuşmaya, bir şeyler anlatmaya başlar. '' Eyvah !'' der Neyire Hanım, '' Bizim oğlanın dili açıldı açılmasına, ama bu sefer terliklerle konuşmaya başladı !...''
Kapı arkasından oğlunun konuşmalarını ona belli etmeden dinleyen annenin şaşkınlığı, çocuğun terlikler karşısında bilgi dolu bir konuşma yaptığını duyunca bir kat daha artar. Her gün yinelenen bu garip olay, sonunda çözüme ulaşır:
Çocuk, dayısı Rauf'a ders vermek için gelen öğretmenleri dinlemekte, duyduklarını sonradan terliklere anlatmaktadır . Bu ''öğretmencilik'' oyunu, onun geleceğinin de habercisidir aslında.
..........
Terlikleri birer öğrenci gibi karşısına dizen ve onlarla bir öğretmenmiş gibi oynayan çocuk, Köy enstitüleri' nin mimarlarından Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel' dir!
Sunay Akın
****
1944 senesinde Çumra tren istasyonunda iki yoksul, üstü başı yırtık köy çocuğu beklemektedir. Yanlarına bir adam gelir ve çocuklara nereye gittiklerini sorar. On yaşındaki Kemal “Konya’ya! Valiyle görüşmeye!” der.
Adam alaycı bir şekilde güler “Sizi valiyle görüştürmezler be evladım, paranıza yazık, boşa gitmeyin!” diye karşılık verir.
Kemal adamı dinlemez. Altı yaşındaki kardeşi Mehmet’in elinden tutarak istasyona yanaşan trene biner. Bir süre sonra kuşetli vagonda tam karşılarına takım elbiseli bir adam oturur. Çocuklara gülümser ve nereye gittiklerini sorar. Kemal, bu adamın da kendileriyle gülüp dalga geçeceğini düşünür. Konuşmak istemez. Adam ısrarla “Anneniz babanız yok mu evladım, trene bir başınıza binmişsiniz” deyince Kemal kızgın bir ifadeyle; “Amca! Anamız babamız öldü. Biz köy çocuğuyuz ve eğitim alırsak o zaman ‘adam’ olabiliriz. Bu yüzden Konya valisine bizi okut diye yalvarmaya gidiyoruz!”
Takım elbiseli adam ‘anladım’ dercesine başını sallar ve cebinden bir kart çıkarır. Kemal’ e uzatır. “Bunu valiye göster, selamımı söyle” Kemal kartı alır, okuma yazması olmadığı için kartta ne yazdığını anlamaz. Dalgacı(!) adam ise yaklaşan istasyonda iner.
Kemal ve Mehmet Konya’da vali binasına gider. Kemal, kapıdaki görevliye valiyle görüşmek istediğini söyler. Fakat görevli çocukları başından savar. Kemal, bu kez son şansını dener ve trende tanıştığı o takım elbiseli amcanın verdiği kartı uzatır. Görevli kartı görünce şaşırır ve hemen çocukları valinin makamına çıkarır. Vali karta bakar, ciddileşir, eli telefona gider. İki görevli gelir ve çocukları İvriz’ e götürür. Kemal şaşkındır o takım elbiseli adam dalga geçmemiş, verdiği kart işe yaramıştır. Bu sefer "Kim bu adam?" diye düşünmeye başlar.
Kemal ve Mehmet İvriz’ e gönderilmiştir ve bu okulda yatılı olarak okur. Ve seneler sonra… Kemal o takım elbiseli adamla görüşür. Adam yaşlanmış, emekli olmuştur. Kemal yanına gider kendini tanıtır, yaşlı adam anımsar Kemal’i “Demek okudunuz ha?” der, gözleri dolar. 1944’te o gün trenle vilayet vilayet gezip okulları denetleyen o takım elbiseli adam tesadüfen bu iki kardeşi görmüş ve kartını vererek yardımcı olmak istemiştir. Seneler sonra bu kez Kemal kartını uzatır; üzerinde “Gazeteci-Yazar Kemal Bayram Çukurkavaklı”. yazmaktadır.
Evet, Kemal öksüz ve yetim bir köylü çocuğudur, İvriz Köy Enstitüsü’ nde okumuş, gazeteci olmuş, kitaplar yazmış, ödüller almış, kendi deyimiyle ‘adam’ olmuştur. İşte köy enstitüleri bu yüzden önemliydi ve köy çocuklarının çağdaş bir eğitimle topluma karışmasına vesile oluyordu. Mamafih zararlı görülerek kapatıldı. Ha Kemal'in kartını verdiği kişi kim miydi? Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi Hasan Ali Yücel, yani trendeki o takım elbiseli adam...
Tolga Aydoğan
#HasanAliYücel
https://youtu.be/6pRtkGudd_M
Doğumunun 121. Yılında #Hasan Ali Yücel ve Köy Enstitüleri'ni Anlatan 'Yücel'in Çiçekleri' Vizyonda. Minnetle..
Köy Enstitüleri,
Açıklama
Türkiye' de Köy Enstitüleri fikri ilk kez ABD li Eğitim Filozofu John Dewey tarafından savunuldu. Dewey, özellikle kırsal bölgelerdeki okulların toplum yaşam merkezi haline getirilmesi gerektiğini vurguladı. Vikipedi
Köy Enstitüleri, Türkiye'de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılan okul türü. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti.
Günün Sözü :“Yaşamın amacı, ileri millet olarak yaşamaktır. Orta çağ hayatından farksız, geri bir hayata razı olan insan kalabalığıyla çağımız uygarlığına katılamayız, diri millet haline gelemeyiz.” İ. Hakkı Tonguç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder