Merhaba Gönül Dostlarım,
Bugün değerli yazarımız Bige Güven Kızılay' ın bir başka yazısını sizlerle paylaşıyorum,
Size de günler, aylar uçuyormuş gibi geliyor mu?
Sanki bir göz kırpışı gibi geçiveriyor koca sene...Telaş içinde, oradan oraya koşarak geçirdiğimiz bir tek günmüş gibi... On iki ay diyorum içimden, yahu on iki ay, ne ara geçtin gittin sen? Ben daha seni ağır ağır, içime sindire sindire yaşayacaktım, izleyecektim, tadına varacaktım... Yine mi çiğnemeden telaşla yuttuğum lokmalar gibi farkında olmadan hazmettim de gidiyorsun sen...
Bir psikolojik test vardı sosyal medyada dolaşan. Öğretmen bir kağıt dağıtıyor öğrencilere. Kocaman bembeyaz bir kağıdın üstünde bir siyah nokta. “Haydi bakalım, anlatın bana bunu “ diyor.
Herkes heyecanla alıyor kalemi eline, döktürüyor da döktürüyor. Toplanıyor kağıtlar. Hocanın suratı asık. Herkes şaşkın. Oysa bir tek siyah noktadan ne düşünceler geliştirmişler, niye beğenilmedi ki?
Yüzlerine doğru sallıyor elindeki desteyi öğretmen. “Ben” diyor, “Size bu kağıdı anlatın dedim.”
“Oysa siz sadece siyah noktayı anlatmışsınız.”
Derin bir nefes alıp son noktayı koyuyor, “Bir tek kişi bile kağıdın çoğunu kaplayan beyaz kısımdan bahsetmemiş.! “
Herkes heyecanla alıyor kalemi eline, döktürüyor da döktürüyor. Toplanıyor kağıtlar. Hocanın suratı asık. Herkes şaşkın. Oysa bir tek siyah noktadan ne düşünceler geliştirmişler, niye beğenilmedi ki?
Yüzlerine doğru sallıyor elindeki desteyi öğretmen. “Ben” diyor, “Size bu kağıdı anlatın dedim.”
“Oysa siz sadece siyah noktayı anlatmışsınız.”
Derin bir nefes alıp son noktayı koyuyor, “Bir tek kişi bile kağıdın çoğunu kaplayan beyaz kısımdan bahsetmemiş.! “
Çok irkilmiştim okuduğum zaman. İnsanoğlu böyle işte dedim içimden. Babaannemin deyimiyle “nanıkör”. O bir tek küçük nokta dert ise, ona odaklanıyoruz. Hep sohbet konusu bu. Odak orada. Bir de değil, bir kaç siyah nokta, hatta kocaman siyah lekeler de olabilir o kağıdın üstünde. Ama zemini beyaz yahu!
Siyahlar dertler sorunlar ise, beyaz kısımlar da hayattaki olasılıklar, güzellikler... Neden gözümüz hep siyahı arar ki?
Siyahlar dertler sorunlar ise, beyaz kısımlar da hayattaki olasılıklar, güzellikler... Neden gözümüz hep siyahı arar ki?
Şimdi 2019’u bembeyaz bir sayfa olarak getirin gözünüzün önüne. Siyah noktaları koyun bir kenara. Hani pirinçlerin arasından taşları ayıklar gibi... Hadi beyaz kısmından konuşalım. Çünkü bizi hayata bağlayacak kısım o. Çünkü odağımız siyah noktalar oldu muydu , umutsuz, tembel , atıl bir insana dönüşüyoruz. Umutsuz insan yeni adımlar atmaz, doğru kararlar alamaz, kendine ve çevresine hiç bir faydası olmaz. Üstad Kemal Tahir boşa dememiş, “Bizim memleket ıstıraba katlanmasını iyi beceriyor da, ona karşı gelmesini bilmiyor”.
Katlandık, amenna ; biraz da sırtımızı dikleştirip karşı dursak mı artık?
Katlandık, amenna ; biraz da sırtımızı dikleştirip karşı dursak mı artık?
Ben kendi adıma bu sene gözyaşlarıma sebep olan, uykularımı kaçıran, yüreğimi sıkıştıran ne varsa, avuç avuç alıp koyuyorum kenara. Teşekkür ederim, beni olgunlaştırdılar, pişirdiler, onlardan ders aldım, vallaha da aldım, billaha da aldım, lütfen bir daha gelmesinler.
Geliyorum sayfanın beyaz kısmına...
Kendim için ne yaptım? Geçen sene kendime verdiğim sözlerden biriydi, kitaplar oku, filmler izle, bunları not et.
Yaptım mı? Yaptım.
Bu defa akıllandım, liste tuttum. Tam 28 kitap okumuşum. Benim gibi bir kitap kurdu için esaslı bir rakam sayılmaz. İki günde bir kitap bitirdiğim günlere göre çok az. Ama bir de kitap yazdım ben. Ne zamandır “Kayıp Hayaller Koruyucusu” elimdeydi. Siz beni buralarda yaşıyor zannederken ben o köyün içinde, o kahramanlarla zaman geçiriyordum. Her kitabın bir kaderi var, onun kaderi gecenin sessizliğinde yazılmaktı, öyle yazdım onu ben de. Kimi yerde o sessizlikte gülüşlerim , kimi yerde de hıçkırıklarım duyulmasın diye odanın kapısını sıkıca kapatarak. O da öyle bir roman oldu işte, kah gülüp, kah gözyaşı dökebileceğiniz. Nisan ayında aldım kucağıma, sizlerin yüreklerine emanet ettim. Yine sevgiyle kucakladınız, çok teşekkür ederim. Hatta Google’ da Erkut Darga kimdir diye başlık açılmış, pek gülüyorum, var olun. Bir roman kahramanı ismen meşhur olduysa o roman iyi yoldadır. Yüreklerinize sağlık.
Yaptım mı? Yaptım.
Bu defa akıllandım, liste tuttum. Tam 28 kitap okumuşum. Benim gibi bir kitap kurdu için esaslı bir rakam sayılmaz. İki günde bir kitap bitirdiğim günlere göre çok az. Ama bir de kitap yazdım ben. Ne zamandır “Kayıp Hayaller Koruyucusu” elimdeydi. Siz beni buralarda yaşıyor zannederken ben o köyün içinde, o kahramanlarla zaman geçiriyordum. Her kitabın bir kaderi var, onun kaderi gecenin sessizliğinde yazılmaktı, öyle yazdım onu ben de. Kimi yerde o sessizlikte gülüşlerim , kimi yerde de hıçkırıklarım duyulmasın diye odanın kapısını sıkıca kapatarak. O da öyle bir roman oldu işte, kah gülüp, kah gözyaşı dökebileceğiniz. Nisan ayında aldım kucağıma, sizlerin yüreklerine emanet ettim. Yine sevgiyle kucakladınız, çok teşekkür ederim. Hatta Google’ da Erkut Darga kimdir diye başlık açılmış, pek gülüyorum, var olun. Bir roman kahramanı ismen meşhur olduysa o roman iyi yoldadır. Yüreklerinize sağlık.
Yürüyüş sözüm vardı kendime. Baharda sabah erkenden kalkıp bol bol yürüdüm. Parkın tüm sakinlerini, çifte kumruları, kargaları, kedileri, sahibini gezdiren köpekleri, ıslıkla şahane Mozart çalan beyaz sakallı amcayı, ağzındaki cikletin hızına göre yürüyüş yapan ablayı, tekerlekli yürüteciyle her sabah büyük bir azimle gelip ağır ağır yürüyen, her bankta oturup fildişi tarağıyla bembeyaz saçlarını tarayan pamuk teyzeyi, pancar motoru gibi nefes alıp vererek depar atan genç kardeşimi, bebek arabasını iterek koşan babayı, yeni biçilmiş çimenlerin efsane kokusunu, çiçeğe duran ağaçları, yüzüme düşen yağmur damlalarını, hepsini, hepsini sevgiyle içime sindirdim. Su toplayan tabanlarımı zerre kadar umursamadım, iğne ile deliyorsunuz, hoop geçiyor, ertesi gün yeniden. O mu yaman, ben mi yaman... Boşuna dememişler tabanına kuvvet diye. Tabanlarımı da eğittim bu bahar...
Kendime verdiğim en güzel ödüllerden biriydi. Olur da bunalırsanız, ne yapın edin, sabah bir saat erken kalkın ve yürüyün, inanın her şey bambaşka görünecek gözünüze.
Kendime verdiğim en güzel ödüllerden biriydi. Olur da bunalırsanız, ne yapın edin, sabah bir saat erken kalkın ve yürüyün, inanın her şey bambaşka görünecek gözünüze.
Memleketim için dert ettiğim şeyler vardı. Kaybolan değerler, aydınlık hayaller kurmayan insanlar gibi. Söyleneceğime, kaygılanacağıma kolları sıvayıp işe girişeyim dedim. Lise ve ortaokullarda Hayal Atölye’ leri vermeye başladım. Gencecik fidanlar oturuyor karşımdaki sıralarda. Gelecekten korkan, memlekete inancını kaybetmiş, kaygılı, şaşkın. Bir şey desem çok üzülürsünüz, “vefa” ne demek bilmiyorlar, “emek” kelimesini tarif edemiyorlar. Umut deyince susup kalıyorlar.
Sebebi biziz. Onların yanında o kadar kasvetli konuşmalar yapıyoruz ki, farkında bile olmadan kanatları kesiyoruz kıtır kıtır. Saatlerce dil döküyorum onlara, örnekler veriyorum... Önce kanatlarını takıyorum birer birer, sonra geleceğe mektuplar yazıyoruz.
Korkulardan arınınca yepyeni parlatılmış gümüşler gibi nasıl ışık saçıyorlar bir görseniz...
Yedinci kıtayı keşfeden var, Mars’ta ilk yürüyen astronot kızımız var, ilaç bulup kutusunun üstüne Türk bayrağı yapıştıran var, Wimbledon Tenis Şampiyonu olup ödülü Atatürk’e adayan var, sadece yoksullara hizmet veren hastane açan var, İstanbul boğazını temizleyip her sabah işe gitmeden orada yüzen var, görme engelliler için yazılım geliştiren var, ya gol kralı olan kız futbolcumuz bile var; mest olursunuz okusanız.
Vatana millete hayırlı bir insan olmak nedir onu hatırlatıyorum yeniden. Biz çocukken duvarlarda “Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır” yazardı diyorum. Hayalinizin ülkemize ne faydası olacak , mutlaka onu da düşünün diyorum. Vefa nedir, emek nedir onları anlatıyorum.
Akşam gelip başımı yastığa koyduğumda, oh diyorum, bugün de gözümün nuru ülkem için bir şey yapabildim.
Sebebi biziz. Onların yanında o kadar kasvetli konuşmalar yapıyoruz ki, farkında bile olmadan kanatları kesiyoruz kıtır kıtır. Saatlerce dil döküyorum onlara, örnekler veriyorum... Önce kanatlarını takıyorum birer birer, sonra geleceğe mektuplar yazıyoruz.
Korkulardan arınınca yepyeni parlatılmış gümüşler gibi nasıl ışık saçıyorlar bir görseniz...
Yedinci kıtayı keşfeden var, Mars’ta ilk yürüyen astronot kızımız var, ilaç bulup kutusunun üstüne Türk bayrağı yapıştıran var, Wimbledon Tenis Şampiyonu olup ödülü Atatürk’e adayan var, sadece yoksullara hizmet veren hastane açan var, İstanbul boğazını temizleyip her sabah işe gitmeden orada yüzen var, görme engelliler için yazılım geliştiren var, ya gol kralı olan kız futbolcumuz bile var; mest olursunuz okusanız.
Vatana millete hayırlı bir insan olmak nedir onu hatırlatıyorum yeniden. Biz çocukken duvarlarda “Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır” yazardı diyorum. Hayalinizin ülkemize ne faydası olacak , mutlaka onu da düşünün diyorum. Vefa nedir, emek nedir onları anlatıyorum.
Akşam gelip başımı yastığa koyduğumda, oh diyorum, bugün de gözümün nuru ülkem için bir şey yapabildim.
O yüzden 2019 benden neler götürdü cümlesini siliyorum zihnimden.
Ben 2019’da kendime, çevreme ve ülkeme neler katabildim, onun muhasebesini yapıyorum.
Ben 2019’da kendime, çevreme ve ülkeme neler katabildim, onun muhasebesini yapıyorum.
Hani bir yazımda demiştim ya, belki de Şenay haklıdır şu çocukluğumuzun şarkısında, belki de gerçekten en mutlu kişi, mutluluk verendir...
Ben bu sene siyah noktaların kasvetinden mutluluk vererek arınmaya çalıştım.
Ben bu sene siyah noktaların kasvetinden mutluluk vererek arınmaya çalıştım.
Ne diyor Mevlana,
“Bulutlar ağlamasaydı
Yeşiller gülemezdi”
Bige Güven Kızılay
Yeşiller gülemezdi”
Bige Güven Kızılay
13.12.2019
https://youtu.be/scE1KJMygn0
Günün Sözü :
https://youtu.be/scE1KJMygn0
Günün Sözü :
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder