Merhaba Gönül Dostlarım,
Eski yılbaşıları ile ilgili 70-80 li yıllardaki nostaljiyi Bloğum' a taşımayı, o günleri hatırlayan Gönül Dostlarımın eski yılbaşı hatıralarını ve anılarını canlandırmak, geçmişte yaşanılan unutulmaz yılbaşı günlerini bu sayfamda tekrar ölümsüzleştirmek istedim.
Önce Kendinizi Sevin sonra da Sevdiklerinizin ve sahip olduklarınızın değerini bilin ki,
Mutluluğunuz daim olsun... En iyi dileklerimle. Esen kalın...
Unutmayın ki, sizin beğenmediğiniz yaşantınız, bir başkasının hayali olabilir...
Yılbaşı gelir, çarşı pazar şenlenir.
Yılbaşı yaklaşırken evlerde bambaşka bir telaş olurdu. En zengininden orta direğine tüm aileler geniş bütçeli bir çarşı pazar alışverişi yapar, esnaf bayram eder; hiç girmeyen evlere bile et girerdi. Annemizin eli elimizde, o günkü alışverişin her zamankinden daha farklı olacağını bilerek çarşıya giderdik. Alınacaklar listesinin başında kuruyemiş, şekerleme-çikolata ve tatlı vardı. Bir çocuk daha ne isteyebilirdi ki! Bir de özenme midir zamanın ruhunu hissetmek için midir bilinmez, kasaptan, iç pilavıyla birlikte yılbaşı sofrasının assolisti olacak kocaman bir tüm tavuk da alınırdı.
İstanbullular için Mısır Çarşısı, Tahtakale ve Küçükpazar hem yemeklik hem de hediyelik almak için en uygun adresti.
Mahmutpaşa-Tahtakale-Küçükpazar üçgeninde yalnızca yemeklik-hediyelik değil, yılbaşı süsü ve o geceye özel çeşit çeşit oyuncak satan pek çok dükkân vardı; halen var. Rengârenk ziller, mumlar, toplar, balonlar, şapkalar ve Noel Baba figürleriyle dolu bu dükkânların içinde Alice Harikalar Diyarı’ na düşmüşçesine büyülenmiş bir şekilde dolaşırdık. Ama en sevdiğimiz oyuncak, büyükleri kızdırmayı sevdiğimizden midir bilinmez, kaynanadiliydi ki; tüm gece aile büyüklerini sağır etmek için başarıyla kullanırdık. Tabii yılbaşı gecesi bize kızamayacaklarını bilmenin verdiği rahatlık içinde…
Almanya’dan gelmiş gurbetçi tadındaki; zengin hala, teyze, amca veya dayı,
Onları çoğunlukla bayramdan bayrama görürdük. Almanya’dan köyüne dönmüş Şener Şen gibi kucaklarında rengârenk paketler, ne kadar da zengin olduklarını gösterircesine hepimize yılbaşı hediyesi verirlerdi. Aslında bize hediye vermek çok da umurlarında değildi. Amaçları hazır tüm aile bir aradayken herkese hava atmaktı. Bırakın büyükleri, el kadar çocuk olarak biz bile farkındaydık bunun; ama kimin umurunda. Biz rüyamızda bile görmeyeceğimiz oyuncak robotlar, uzaktan kumandalı arabalar-trenler-helikopterlere bakardık. Eğer bu sonradan görme akraba bir de yurtdışında yaşıyorsa Türkiye’de dahi bulunmayan oyuncaklarımız olurdu. İşte o vakit hava atma sırası bizdeydi. Kime mi? Mahallenin çocuklarına tabii…
Yılbaşının alametifarikası: İstasyon Şefi Mesut
Yüreğimizden namelerle süslü, allı-pullu, şarkılı-türkülü yılbaşı tebrik kartları
Yılbaşının yaklaştığının bir diğer alameti hemen her köşe başında, her meydanda sıra sıra açılan tebrik kartı stantlarıydı. Yeni yıla haftalar kala insanlar resim sergisi gezme edasıyla bu stantları gezer, sevdiklerine en güzel, en anlamlı, en gösterişli kartları almak için adeta birbiriyle yarışırdı. Onlarca kart alınırdı bu özel günde eşe dosta göndermek için. 80’li yılların sonlarına doğru ise açtığınız zaman “cingıl bels cingıl bels” diye iç gıcıklayıcı bir şekilde çın çın öten kartlar moda oldu. Pahalı ama pek afililerdi… Kartlar insanlara, yakınlık ve akrabalık derecelerine göre en gösterişlisinden sıradanına uzanan bir sıralamayla alınırdı. Üzerine ne yazsak, sanki hepsini yan yana konup karşılaştırılacakmış gibi nasıl tekrara düşmesek diye günlerce düşünür, şairlerden hallice haller yaşardık…
Soba, kestane ve kar: İşte yılbaşı!
Yılbaşı günü akrabalar, ailenin en büyüğünün evinde toplanırdı. Zil her çaldığında ailenin tüm çocukları kapıya koşar, gelenin elindeki paketlere bakıp içindekinin hayaliyle, tüm gün yüreğimiz pır pır dolaşırdık evin içinde. Sobalı evlerde daha bir sıcak geçerdi yılbaşılar. Herkes ısınmak için başına toplanır; soba, kestaneden patlamış mısıra pek çok lezzete ev sahipliği yapardı. Herkesin bir noktaya toplanmasından yararlanan çocuklar fırsat bu fırsat, büyüklerin sakladığı hediye paketlerini bulmak için bütün evi gizlice (!) alt üst ederdi. Hele bir de dışarıda kar yağıyorsa yılbaşı ambiyansı için gerekli her şey tamamdı.
Yılbaşında mesaj veren, işte benim Zeki Müren
80’lerde yılbaşı, maaile TV karşısında geçerdi. Halit Kıvanç yeni yıla girilir girilmez, 80’lerin tek kanalı TRT’de, o duru, güzel Türkçesiyle, gecenin onur konuğu olan ve TV’ye ancak yılbaşından yılbaşına çıkan Zeki Müren’i anons ederdi. Müren, şimdinin değme spikerlerine taş çıkartacak o canım Türkçesiyle, yılbaşı mesajını söyler ardından tüm yıl hasretle beklediğimiz o güzelim şarkılarını seslendirirdi. Kimler yoktu ki kadrajda; Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Kayahan, Nilüfer, Selami Öztürk, Özdemir Erdoğan, Seyyal Taner ve daha niceleri… İleriki yıllarda, Zeki Müren’in artık TV’ye çıkmak istemediği dönemlerde yerini Bülent Ersoy alacaktı.
İki fenomen: Nesrin Topkapı & Nurhan Damcıoğlu
Alıntı
https://youtu.be/NVS-8UYCZwo
Günün Sözü :
" 2018 Yılının Türkiye ve Dünya insanları için umutlu, 2017' de yaşanan olumsuzlukların yaşanmayacağı bir yıl olmasını; Yeni Yılın tüm Gönül Dostlarıma sağlık, mutluluk huzur ve başarı getirmesini dilerim." İbrahim Birol
İbrahim Birol. http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
12 Aralık 2017, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder