VAR OLMAK, İŞTE BÜTÜN MESELE...
Merhaba Değerli Dostlarım,
' Popüler Yazılar' adı altında düzenlediğim yazılarımın sonuncusunu dün yayınladım, bu türdeki yazıların sizlerden çok ilgi görmesi beni son derece mutlu etti.
İnanın başlangıçta ben de bu konular hakkında fazla bir bilgiye sahip değildim, sizlerle olan paylaşımlarım sonucu yazılan konular hakkında daha detaylı ve değişik bilgiler öğrendim, umarım genel kültürümüzle ilgili sizlere de bir katkı sağlamıştır...
Bugünkü konumuza değerli hocam ve üstadım Sayın Cüceloğlu ile devam etmek istiyorum. Face Book ta Doğan Cüceloğlu tarafından paylaşılmış babalara hitaben yazılmış, baba ve kız çocuğu arasındaki bağların nasıl sağlamlaştırıldığını, başlangıçta nelere dikkat edilmesi gerektiğini, kız babası olmanın ne demek olduğunu anlatan, Sayın Nurdoğan Arkış beyin çok güzel bir yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
En iyi dileklerimle. Esen kalın.
VAR OLMAK, İŞTE BÜTÜN MESELE...
İnegöl'de bir fabrikadaki iletişim konularını anlattığım eğitimimde Bülent de yer alıyordu. Bülent'in işleri çok yoğun, evli ve... bir çocuk sahibi. 4 yaşındaki çocuğunu çok seviyor, ancak ilişkilerinden çok memnun değilmiş ve şöyle düşünüyormuş; "Ee, normaldir, çocuklar anneyle daha fazla iletişim kurar, babaya biraz mesafeli dururlar." Bülent diyor ki, "Hocam kızı yanıma çağırırdım, benden kaçar, annesinin arkasına giderdi; ben de anlamazdım nedenini, şimdi fark ediyorum ki onu yeterince adam yerine koymamışım." Eğitim iki bölüm halinde süren bir programdı, on gün kadar sonra ikinci bölümde buluştuk.
Bülent, eğitimden sonra evde yaşadıklarını paylaştı: "Eğitimden çıktıktan sonra kızıma yaptığım haksızlıkları gördüm. Onun fikirlerine hiç değer vermiyordum, sadece öğütler veriyor, neleri yapıp neleri yapmamasının uygun olacağını ona biraz da sert bir ifadeyle söylüyordum. Aklımca onu eğitiyordum. Ama, ben de o da mutlu değildik aslında. Birbirimizden giderek uzaklaşıyorduk. Babamdan böyle görmüştüm. Çocukla iletişimin başka bir yolu olduğunun farkında değildim."
İnegöl'de bir fabrikadaki iletişim konularını anlattığım eğitimimde Bülent de yer alıyordu. Bülent'in işleri çok yoğun, evli ve... bir çocuk sahibi. 4 yaşındaki çocuğunu çok seviyor, ancak ilişkilerinden çok memnun değilmiş ve şöyle düşünüyormuş; "Ee, normaldir, çocuklar anneyle daha fazla iletişim kurar, babaya biraz mesafeli dururlar." Bülent diyor ki, "Hocam kızı yanıma çağırırdım, benden kaçar, annesinin arkasına giderdi; ben de anlamazdım nedenini, şimdi fark ediyorum ki onu yeterince adam yerine koymamışım." Eğitim iki bölüm halinde süren bir programdı, on gün kadar sonra ikinci bölümde buluştuk.
Bülent, eğitimden sonra evde yaşadıklarını paylaştı: "Eğitimden çıktıktan sonra kızıma yaptığım haksızlıkları gördüm. Onun fikirlerine hiç değer vermiyordum, sadece öğütler veriyor, neleri yapıp neleri yapmamasının uygun olacağını ona biraz da sert bir ifadeyle söylüyordum. Aklımca onu eğitiyordum. Ama, ben de o da mutlu değildik aslında. Birbirimizden giderek uzaklaşıyorduk. Babamdan böyle görmüştüm. Çocukla iletişimin başka bir yolu olduğunun farkında değildim."
"O hafta sonu ilk kez, 'Hadi kızım gel seninle dışarı çıkalım,' dedim. Hanıma da "sen de evde biraz dinlen, biz kızımla dolaşalım" dedim. Hanım "ama siz yapamazsınız ki" dedi. İçimden gülerek "yaparız, yaparız" dedim. Aslında bir de ayakkabı almamız gerekiyordu, bu bahaneyle kızıma kendimi affettirmek istiyordum. 'Kızım,' dedim, 'şimdi ayakkabıcıya gideceğiz. Sen orada paramızın elverdiği ayakkabılardan istediğin birini seçip alabilirsin.' Kızım bu lafları dinledi. Dükkana girdik. lçerdeki beye, 'Amcası, kızıma ayakkabı alacağız, bize 26 numara ayakkabılar hangileriyse şöyle bir dizer misin?' dedim. Adamcağız ayakkabıları yere dizdi. Kızıma 'Hadi kızım, seç,' dedim. Arkadaşlar, tüm hayatı boyunca hiçbir kararını kendisinin almasına izin vermediğim kızım, o kadar düşüncelerini ifade etmekten, ne istediğini fark etmekten uzaklaşmış ki bana, 'Sen seç baba,' dedi. Kızımı, düşünmekten ve fikrini belirtmekten aciz biri olarak yetiştiriyordum.
"Eve geldik, akşam oldu. Hayret bir şey! Kızım ilk kez annesinin yanında değil; benim yanı başımda duruyordu. Bu sefer annesi beni kıskanıyordu. 4 yıl boyunca kızımı uyutmak istemiştim. Ama o, hep annesini istemiş, beni reddetmişti. Yatma vakti geldiğinde, biberonunu bana getirdi ve 'baba birlikte uyuyalım mı?' dedi. Küçücük bir adımla neler başarmıştım. Ne kadar değişiklik olmuştu hayatımda. O gece, ilk kez kızıma sütünü ben içirdim, o uyuyana kadar birlikte yattık ve benim kollarımda uyudu. Dünyanın en mutlu babası benim artık." Bülent'in sözleri bittiğinde birçok arkadaşı gözlerindeki yaş görülmesin diye ne yapacağını şaşırmıştı. Ama Bülent' in mutluluğunu paylaştıklarını görebiliyordum
Kaynak :
Nurdoğan Arkış, 1980 ODTÜ sosyoloji mezunudur. doğan Cüceloğlu ile birlikte çalışmış, son 5 yıldır da bağımsız olarak yöneticilik, liderlik, iletişim, motivasyon, kurum kültürü, kalitenin insan unsuru gibi alanlarında eğitimler veren sempatik ve başarılı bir danışmandır. beşi çeviri, ikisi özgün olmak üzere 7 kitabı vardır.
https://youtu.be/-D9tj7VO7Vc
https://youtu.be/dkZtN1azvDI
Günün Sözü :
Konuşmaların en önemlisi, kendi kendimizle konuşmamızdır, ama bunu nedense ihmal ederiz. Oxemstiern
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
Ağustos 14, 2016, Antalya
'Olmaz kızım senin ayakkabın, sen seçeceksin,' dedim. Bir süre ayakkabılara baktı. İçim acıyordu, belki de hayatında ilk kez karar vermek üzereydi ve ben bunu, onun adına tam dört yıl ertelemiştim. Nihayet birine yaklaştı, 'Bu güzel mi baba?' diye sordu. 'Sen bilirsin kızım, önemli olan sen beğendin mi?' dedim. 'Evet,' dedi. 'Peki ötekilere de bak bakalım, belki daha çok beğendiğin çıkar karşına,' dedim. Onlara daha bir alıcı gözle bakmaya başladı. Bu seçim işlemi tam kırk beş dakika sürdü. Eskiden olsa beş dakikada şu ayakkabıyı alıyoruz der, çıkardım. Kızım ve karım kenarda izlerdi. Sadece ayağında bir denerdim. Ama yıllardır yaptığım hatayı telafi etmek için birçok kırk beş dakikayı feda etmeye hazırdım artık. Neden sonra, birinde karar kıldı. 'Bunu alalım baba,' dedi. Yüzündeki sevinci, bir şeyler başarmanın mutluluğunu görmeliydiniz. Kasaya yanaştık, tam alacağız, bir başka ayakkabı daha ilgisini çekti. Ona bakmaya başladı. Bu sefer bu iki ayakkabı arasında gitti geldi. Bir onu giyiyor, bir ötekini giyiyordu. Bunu belki beş, belki on kere yaptı. Belli ki karar veremiyordu. 'Kızım, ikisini de çok mu beğendin,' diye sordum. 'Evet baba,' dedi. 'Sana ikisini de alayım mı kızım,' dedim. Sevinçle, 'Al baba,' dedi. Aldık. Ben kızımı böyle mutlu görmedim. Biliyorum ki onu mutlu eden babasının ona iki ayakkabı alması değil, babasının onun fikirlerine değer vermesiydi. Ama asıl mutluluk bendeydi.
"Sevinç içinde dükkandan çıktık. Dükkanın içinde olduğu pasajda bir de oyuncakçı var. 'Baba, oyuncaklara bakalım mı?' dedi. Eskiden olsa, 'Yürü, ne işimiz var,' der geçiştirirdim. Ama artık biliyorum ki bu yanlış. 'Peki kızım,' dedim, girdik. İstediği her reyonun önünde durduk, hepsine baktık. İstediklerini elledi, dokundu. Eskiden olsa durdurur, engellerdim. Ama şimdi bunun onun kişiliğini ne kadar engelleyen bir tavır olduğunu biliyorum. Birini eline aldı bana dedi ki 'Bunu alalım mı?' Ben, 'Tatlım,' dedim, 'demin ayakkabı aldık ya, artık buna paramız kalmadı, alamayız.' Daha önceleri benzeri durumlar yaşandığında kızım ağlamaya, zırlamaya başlar ve hepimiz gerginleşirdik. Ben bir hışımla kızımı kucağıma alır, dükkandan çıkar, doğru eve giderdim. Karım da arkadan gelirdi. Ama bu sefer kızım sakince oyuncağı aldığı yere koydu ve hiçbir şey olmamış gibi hayat devam etti. Kızım da olgunlaşmıştı ama, asıl benim olgunluğumdan kaynaklanıyordu bu."Eve geldik, akşam oldu. Hayret bir şey! Kızım ilk kez annesinin yanında değil; benim yanı başımda duruyordu. Bu sefer annesi beni kıskanıyordu. 4 yıl boyunca kızımı uyutmak istemiştim. Ama o, hep annesini istemiş, beni reddetmişti. Yatma vakti geldiğinde, biberonunu bana getirdi ve 'baba birlikte uyuyalım mı?' dedi. Küçücük bir adımla neler başarmıştım. Ne kadar değişiklik olmuştu hayatımda. O gece, ilk kez kızıma sütünü ben içirdim, o uyuyana kadar birlikte yattık ve benim kollarımda uyudu. Dünyanın en mutlu babası benim artık." Bülent'in sözleri bittiğinde birçok arkadaşı gözlerindeki yaş görülmesin diye ne yapacağını şaşırmıştı. Ama Bülent' in mutluluğunu paylaştıklarını görebiliyordum
Kaynak :
Nurdoğan Arkış, 1980 ODTÜ sosyoloji mezunudur. doğan Cüceloğlu ile birlikte çalışmış, son 5 yıldır da bağımsız olarak yöneticilik, liderlik, iletişim, motivasyon, kurum kültürü, kalitenin insan unsuru gibi alanlarında eğitimler veren sempatik ve başarılı bir danışmandır. beşi çeviri, ikisi özgün olmak üzere 7 kitabı vardır.
https://youtu.be/-D9tj7VO7Vc
https://youtu.be/dkZtN1azvDI
Günün Sözü :
Konuşmaların en önemlisi, kendi kendimizle konuşmamızdır, ama bunu nedense ihmal ederiz. Oxemstiern
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
Ağustos 14, 2016, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder