Merhaba Değerli Dostlar,
Bugün bir başka konuyla tekrar birlikteyiz, " İnsan Olabilmek" günümüzde pek kolay olmasada, insan olabilmek için çaba sarf eden insanlarımız da yok değil.
Sanıldığı kadar kolay değildir. her şeyin öznel olduğu bir dünyadır çünkü burası. insanı insan yapan özellikler kişiden kişiye değişir mütemadiyen, ve insan olma çabası içindeki birey, ayni anda sekiz ayrı yöne çekiliyormuş hissiyatına kapılır. zordur çünkü toplumun beklentilerini karşılamak; birinin ak dediğine bir diğeri elbet ki kara demektedir.
Kazandığınla yetinmek, yardıma ihtiyacı olana yetişmek, kendisi için yaşarken yanındakini de düşünmek, soluduğu havaya dahi şükretmek demektir.
Bir çiçeğin açışında umut, bir çocuğun bakışında sevgi, doğan güneşin sıcaklığında huzur bulabilmektir.
Kısacası insan olmak demek önce kendini, sonra etrafında olan her şeyi sevmek demektir.
Asıl zenginliği yüreğidir insanın. İhtiyacı olana elindekinden verebiliyorsa, oda bana verir demeden paylaşıyorsa, umut, sevgi, bilgi dağıtabilecek kadar yüreği varsa zengindir insan"
Savaşların barışa dönüştüğü, sefaletin yerini refahın alacağı, güneşin huzurlu sabahlara doğacağı, sevgilerin gözbebeklerindeki ışıltıda yansıyacağı bir dünyanın “insan” insanları olabilmek dileğiyle…
Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın...
En Büyük Makamımız “İnsan” Olmamız
Vakit çok geç olmadan “insan” olmayı öğrenmeliyiz öncelikle. Ardından da insanlara insan oldukları için değer vermeyi.
Bir kamu dairesinde bekliyorum. Herkesin bildiği gibi bir yer burası. Koridorda sıralanmış karşılıklı odalar; hepsinin de kapısı kapalı. Dışarıda sandalyeler var. İnsanlar oturmuş, işlerini halledecekleri zamanı bekliyor. Bende oturmuşum Esasında görevli memur “Senin işin öğleden sonra hallolur ancak abla,” demiş ama ben dışarı çıkmaktansa burada kalmayı tercih etmiştim. İnsanları seyretmeyi, onların hikayesini hayal etmeyi…
Yaşlı bir amca geliyor önce, beli hafiften bükülmüş, belli ki ayakları güçlü değil, bastonuna dayanıyor. Zorlukla yürüyor ve hemen yanımdaki sandalyeye oturuveriyor. Aslında oturmak değil bu, kendini bırakıyor sandalyenin üstüne. Derin bir nefes alıp soluklandıktan sonra yanımızdan geçen memura bıkkınlık dolu bir ifade ile sesleniyor: “Evladım, sabahtan beri buradayım ne zaman imzalatacaksınız benim şu evrağı?” Memur başını bile çevirmeden yanıtlıyor; “Amca müdürün işi çok biraz hafiflesin halledeceğim.”
Bende İnsanım, Mühendiste İnsan!
…
İnsanlar geçiyor gözlerimin önünden, ama artık merak etmiyorum onların hikayelerini. Öğrenmeye çalışmıyorum, onları hayallerimin kahramanı yapmıyorum. Çünkü her defasında o yaşlı amca geliyor aklıma. Kim olduğu önemli değil, “insan” olduğunu biliyorum yetiyor. Düşünüyorum sonra; kaçımızın hayatından geçti diye böyle yaşlı bir amca? İnsan olarak en büyük zaafımız değil mi birilerini hemen değerli yahut değersiz kılmak. İnsanlara kimliklerine göre muamele etmek değil mi bizim en büyük meziyetimiz? Hangimiz karşılaşmadı bir dost meclisinde yahut bir sohbet ortamında yapılan “çifte standart”la? Peki, kaçımıza denk geldi yürekli bir yaşlı amca, insanlara “insanlığı” hatırlatan?
…
Rümeysa Durak – Semerkand Aile
Alıntı : secmehikayeler.com
https://youtu.be/Ggw-P3ic_W0
Günün Sözü :

İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
4 Nisan, 2017, Antalya

Alıntı : secmehikayeler.com
https://youtu.be/Ggw-P3ic_W0
Günün Sözü :
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
4 Nisan, 2017, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder