Merhaba Gönül Dostlarım,
" Zeytin Dalı Operasyonunda şehit düşen tüm evlatlarımıza Allah' tan Rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz."
Aranızda aşağıda adı belirtilen filmi daha önce izleyenleriniz oldu mu bilmem, seyretmeyenlere tavsiye ederim. Filmin konusunu, Bige Güven Kızılay' ın ** 1.07.2017 tarihinde güzel bir üslupla yazmış olduğu aşağıdaki yazısını sizlerle paylaşıyorum..
** Bige Güven Kızılay' ı ' Hayal Ağacım ve Kehribar Zamanı Aşk' adlı yazılarından hatırlayacaksınızdır.
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM : MR. HOLLAND'S OPUS - (1995)
Yönetmen: Stephen Herek
Yıl: 1995
Oyuncular: Richard Dreyfuss, Glenne Headly, Jay Thomas, Olympia Dukakis, William H. Macy, Alicia Witt, Terrence Howard, Damon Whitaker, Jean Louisa Kelly, Alexandra Boyd, Nicholas John Renner, Joseph Anderson, Anthony Natale, Joanna Gleason, Beth Maitland
Türler: Dram, Muzik
Ritm duygunuz olmadan davul çaldığınızı ya da aşık olur gibi şarkı söylediğinizi hayal edin. Bazen öğretmenler öğrencilerinde farkında olmadıkları yetenekleri keşfederler... Bazen Bay Holland gibi birisi çıkar ve hayatınıza girer. Glenn Holland (Dreyfuss), en çılgın hayallerinde bile gençlere müzik öğretmeninin yeteneğini boşa harcamaktan farklı bir şeye dönüşebileceğini düşünemezdi. Ama genç bestekar ailesini destekleyebilmek için bir muhteşem eser yapmaya karar verince, ilham verdiği öğrencilerin onda yarattığı etkiyi farkeder... Ve onların senfonisinin notalarını oluşturduğunu anlar.Yıl: 1995
Oyuncular: Richard Dreyfuss, Glenne Headly, Jay Thomas, Olympia Dukakis, William H. Macy, Alicia Witt, Terrence Howard, Damon Whitaker, Jean Louisa Kelly, Alexandra Boyd, Nicholas John Renner, Joseph Anderson, Anthony Natale, Joanna Gleason, Beth Maitland
Türler: Dram, Muzik
Önce Kendinizi Sevin, sonra da Sevdiklerinizin, sahip olduklarınızın ve size değer verenlerin kıymetini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun... En iyi dileklerimle. Esen kalın...
Unutmayın ki, sizin şikayet ettiğiniz yaşamınız, belkide başkasının hayali olabilir.
Dün anladım ki, sonunda mutluluktan ağladığım filmler izlemeyi özlemişim.
“Son”lar önemlidir benim için. Bir şarkının sonu etkileyici bitsin isterim. Bir romanın son paragrafı yüreğine işlemelidir insanın. Bir şiirin son kıtası da öyle. Yani duygular yükselmeli, yükselmeli, sonra kocaman , iri bir dalganın kıyıda patladığı gibi çarpmalı insana.. Geri çekilirken o dalga, hala o coşkunun etkisinde olmalısın. Sanat tam da böyle bir şey bence.
Her neyse işte, dün taa 1995’ te çekilmiş bir filmi izledim. Bizimkiler “Sevgili Öğretmenim” diye çevirmişler. Asıl adı “Mr.Holland’ s Opus”. Başrolde Richard Dreyfuss var ki, itiraf edeyim, pek de sevimli bulmam o adamı. Çok akıcı bir film de değildir aslında. İşin komiği, ben bu filmi defalarca kaydedip, sonra da ortalarında bir yerde “amaan boşver “ diye silmiş bir insanım. Utandım kendimden. Bu yaşımda yendiğimi sandığım sabırsızlık demek ki hala damarlarımda akar dururmuş.
Şimdi konu şu : Bu Mr.Holland, pek tutkulu bir besteci. Hayatındaki en büyük hayali müthiş bir senfoni yazıp hem meşhur olmak, hem de köşeyi dönmek. İşte tam burada John Lennon’un meşhur sözü giriyor devreye, “Hayat , sen planlar yaparken başına gelenlerdir”. Karısı hamile kalıyor, ve paraya ihtiyaç duyuyorlar. Bir lisede müzik hocalığına başlıyor bestekarımız.
Müzik de onun için öyle bir aşk ki, kendine has o çılgın üslubuyla gençlerle müthiş bir iletişim kuruyor. Seviyor öğretmenliği yani. Ama aklında hep o senfoni var. Onu yapınca bu kıytırık maaşa ihtiyacım kalmayacak diye düşünüyor.
William H. MacyJay ThomasTerrence Howard
Yıllar akıp gidiyor, artık meşhur Mr.Holland yaşlanmış, saçlar bembeyaz, omuzlar düşük, okul müdürü odasına çağırıp işten çıkartıldığını söylüyor kendisine.
Yıkılıyor adam. Öğretecek çok şeyi var daha.
Karısı ve oğlu geliyorlar, 25 yıllık müzik odasını boşaltıyor, tüm hayatı sığıyor bir kutu öteberiye.
Boş sıralara, koridorlara hüzünle bakıyor, bir kolunda karısı, bir tarafında oğlu, ayaklarını sürüyerek okuldan çıkarken, gösteri salonundan garip sesler duyuyorlar.
İçeri bir bakıyorlar ki, bütün okul toplanmış, alkışlarla karşılıyorlar efsane hocalarını. Sahneye kocaman “Güle güle Mr.Holland” yazılmış. Programın sunucusu kim biliyor musunuz? Eyaletin Vali’si ! Zamanında klarnet çalmayı öğrettiği kızıl saçlı örgülü kız.!
Muhteşem bir konuşma yapıyor eski öğrencisi : “Sevgili öğretmenim, biliyorum ki sizin en büyük hayaliniz bir senfoni yazmaktı. Onunla meşhur olmak istediniz. Ama hiç bir zaman vaktiniz olmadı. Bizim hayallerimizle buluşmamızı sağladınız, ama siz hayalinize ulaşamadınız. Ya da öyle sanıyorsunuz”
Kollarını iki yana açıp salonu gösteriyor, “ Sizin asıl senfoniniz burada hocam. Her birimiz sizin o paha biçilmez senfoninizin bir notasıyız. En güzel besteniz, burada bu salonda!”
Herkes ayakta, salon yıkılıyor tabii. Ama sürprizler bununla da bitmiyor. Mr. Holland’ın yazabildiği o senfoninin birinci bölümünü çalışmışlar ve perde bir kalkıyor, eski- yeni tüm öğrencileri, o senfoniyi çalmak için sahnede!
Kemancının önünde tabela var, 74 mezunu diye, viyolonsel çalan 80 mezunu, piyanodaki 87, ve Vali elinde klarnetiyle oturuyor oracıkta bir sandalyede.
Mr. Holland, üstünde dizleri iz yapmış eski püskü pantolonu, kısa kollu gömleği ve salaş yeleğiyle kan çanağı gözlerle çıkıyor sahneye, senfonisini çalan öğrencilerini yönetiyor.
İki gözüm iki çeşme, burnumu çeke çeke izledim.
Hem de düşündüm. İnsanın mutlaka bir senfonisi olmalı hayatta dedim içimden. Yani sade ve öz , üç beş notanız da olabilir. Yalın, ince bir melodi. Ama “benim”, “ben besteledim” diyeceğiniz. Ya da işte böylesi, kocaman bir senfoni.!!
O zaman, demek ki, hayatta hangi enstrümanla ne nota çaldığınız çok önemli. En büyük hayalinizden uzaklaşıyor zannederken, çok daha şahanesini oluşturuyor olabilirsiniz.
Etraftaki herkesin hayatına bir şekilde dokunuyoruz diye düşündüm hem de. İlle de hoca olmamız gerekmiyor.
Bir senfoni çalsaydı tüm hayatına dokunduklarımız, ne sesler çıkardı acaba? Annenizden hangi nota çıkardı, babanız hangi melodiyi çalardı söz konusu siz olunca? Evladınız? İş arkadaşlarınız? Dostlarınız? Komşularınız? Yolda belde bir şekilde denk gelip rastlaştığınız insanlar?
Hepsi aynı anda bir enstrüman olup çalsalar, ne olurdu? Kakafoni mi, yoksa şahane bir senfoni mi?
Geçenlerde bir cümle okudum:
“Mikroskop insana önemini gösterdi, teleskop ise önemsizliğini”.
Vay be dedim içimden. Hem müthiş bir mucizenin inanılmaz bir parçasıyız, hem de koskoca kainatı düşününce kum tanesi kadar bile yer kaplamıyoruz.
İkisi birden nasıl olabiliyoruz değil mi?
Hem çok önemli, hem son derece önemsiz...
İşte kendimizi , hayatına dokunduğumuz kişilerin gözünde mikroskop camından bakılırcasına kıymetli de kılabiliriz, teleskoptan bakarcasına uzak ve yabancı da... İkisi de bizim elimizde. Bir seçim meselesi.
Babam ne zaman derin bir muhabbet açılsa, "Hayat hoş bir seda bırakmaktan ibaret kızım" derdi.
Belki de geride bir şarkı bırakmak hayat.
Bizim şarkımız ne söyleyecek kim bilir...
Bige Güven Kızılay
1.07.2017
( Fotoğraf : Teleskoptan bakınca biz..)
https://youtu.be/jPt_INy_CtM https://youtu.be/ng3l4vEN3Dk
Günün Sözü :
" Bizi ilgilendiren konu yalnız barışı kurmanın ve korumanın teknik çareleri değil, aynı zamanda kafaları eğitmenin, aydınlatmanın yoludur." – Albert Einstein
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
6 Ocak 2018, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder