Merhaba Dönül Dostlarım,
Bugün yine farklı bir yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir okuyucunun aşağıdaki kısa yorumuna katılmamak mümkün mü ? ve ayrıca yazının sonundaki Bilge hikayesindeki lanetlenme ne kadar doğru acaba? Bunlarda yazımızın bilinmezlerini teşkil ediyor.
Bir okuyucunun aşağıdaki kısa yorumuna katılmamak mümkün mü ? ve ayrıca yazının sonundaki Bilge hikayesindeki lanetlenme ne kadar doğru acaba? Bunlarda yazımızın bilinmezlerini teşkil ediyor.
Hikayeyi bilmemde çingenelerin hayat dolu, neşeli ve mutlu olmalarına hep kafa yormuşumdur. Galiba buldum yerleşik hayat , biriktirme, yarını düşünme yok, bunlar olmayınca haliyle kaygı ve mutsuzlukta olmuyor. Anı ve günü yaşadıkları için hayatın tadını çıkarıyorlar. iyi de yapıyorlar Bu maddiyata boğulmuş dünyaya bir nebze olsun güzel örnek oluyorlar.
Çingeneler, aslen kuzey Hindistan kökenli olup günümüzde ağırlıklı olarak Avrupa'da yaşayan göçebe bir halk. Türkçede Roman sözcüğü de sıklıkla Çingene anlamında kullanılır.[ Hindistan'ın Pencap-Sind (Pakistan, Karaçi) nehir havzası boyunca Pakistan ve Afganistan'ın da içinde bulunduğu bölgelerden 1050 civarında İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılmış bir Hint-Avrupa halkıdır.
Çingeneler, dünyanın en renkli göçebe topluluklarından biridir. Türkiye'de yoğun olarak yaşadıkları yerlerin başında özellikle Adana (Cono aşireti) olmak üzere, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Düzce, İstanbul ve İzmir gelir.
Çingene sözcüğü yerleşik düzeni olmayan göçebe insanları çağrıştırır. Oysa Çingenelerin çok azı günümüzde göçebedir. Bazıları kendi istekleriyle göçebeliği bırakmış, yaşadıkları ülkenin yaşam biçimini benimsemişlerdir. Edirne-Kırklareli yöresinde göçebe olarak yaşayan çingenelere "Çerge" denir. Çergeler genellikle pazarlama (bohçacılık) ve kalaycılık işiyle uğraşırlar. Roman olmayanlarla evlenen Romanlar da vardır.Bazı ülkelerde de yerleşik yaşama zorlanmışlardır.Soykırıma uğramışlardır.
Yarı göçebe, yarı yerleşik bir topluluğun sayımının yapılması güç olduğu için Çingenelerin kesin nüfusu bilinmemektedir.
Nisan 1971'de, Çingenelerin sorunlarını tartışmak üzere Londra yakınlarında ilk Uluslararası Roman Kongresi toplanmış olup bu kongreye atfen, 1990'dan itibaren 8 Nisan Dünya Romanlar Günü olarak kutlanmaktadır
Çingene sözcüğü bir teoriye göre Eski Türkçe çıgan (yoksul) sözcüğünden gelir. Zamanla sözcüğün Farsça formu (çingane) Türkiye Türkçesinde benimsenmiştir.
Anadolu Türkçesi ve yayıldıkları bölgelerde Çingenelere çeşitli isim ve sıfatlar takılmıştır. Sıfatlar daha çok yapılan meslekle ilgili olup özellikle Balkan Yarımadasında gümüşçü, demirci, kalaycı, nalbant, müzisyen, kaşık yapımcısı, madenci terimlerinin yerel dillerde karşılıklarıdır. Aşağıdaki listede ise isimler yer almaktadır:[
İspanyol Romanları, National Geographic Magazine, Sayı 31 (1917), sayfa 267.
Türkçede Romanlar, yaşadıkları yöreye bağlı olarak Çingene sözcüğünün versiyonları olan çeşitli isimlerle anılırlar. Bunlardan bazıları şunlardır: Çingen, Cingen, Cıngan, Çingan, Çingân, Cingan, Çincane ve Cingane. Bunun haricinde kullanılan bazı yöresel isimler vardır.
Çingeneler...
Vatansız bir halk olan çingenelerin başlangıç mitolojisini biliyormusunuz ? Bekarlıktan usanan bilge bir adam artık evlenmek ve yaşamdan öğrendiklerini devredecek bir nesle sahip olmak istemektedir. Ancak adam aynı zamanda evlenmekten korkmaktadır, çünkü evleneceği kadının kendisine sonsuza kadar itaat etmesini istemektedir. Eğer karısı kendisine karşı gelecek olursa onu lanetlemekten kendini alıkoyamayacağına inanmaktadır.
Bu kaygısı yüzünden evlilik isteğini gerçekleştiremeyeceğini düşünürken, karşısına çıkan genç bir bakire ona, ömüür boyu itaat sözü vererek, evlenmeyi kabul ettirir. Ona sonsuza dek itaat edeceğine yemin etmesi üzerine bilge adam genç kızla evlenir. Birbirlerine sadakatle bağlı uzun yıllar geçirirler. Bu evliliğin birden çok meyvesi olur. Her şey adamın istediği gibi gitmektedir ki günlerden bir gün kadın kocasına karşı gelme gafletinde bulunur. Adam, kendisine itaat etmeyen karısına beddua eder: “Lanet olsun sana. İnsanların ve hayvanların saklandığı bir bitki olasın ve meyvelerin içinde dünyaya getirdiğin çocukların sayısı kadar çekirdek olsun. Çocukların tüm dünyayı dolaşıp seni her yere götürsünler. Sen ise onlara hizmet ve itaat etmek zorunda kalasın.” der....Bu beddua üzerine kadın tatulaya dönüşür.Tatula tıpkı kenevir gibi uyuşturucu etkisi bulunan bir bitkidir.Çingene kültüründe; kadın büyücüler tatula tohumları ile nazarlık yaparlar. Tatula nazarlığının, kem gözlerden ve kötülüklerden koruduğuna inanılır. Efsaneye göre çingeneler bu bilge adam ve karısının çocuklarının soyundan gelirler ve bu beddua yüzünden hayatları boyunca dolaşmaya mahkum olmuşlardır...
Alıntı :
Önce Kendinizi Sevin, sonra da Sevdiklerinizin, sahip olduklarınızın ve size değer verenlerin kıymetini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun... En iyi dileklerimle. Esen kalın...
Unutmayın ki, sizin şikayet ettiğiniz yaşamınız, belkide başkasının hayali olabilir.
https://youtu.be/YdXBWsFc-0U
Günün Sözü:
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
27 Ocak 2018, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder