16 Mart 2017 Perşembe

BİR İNSAN YARATMANIN HİKAYESİ




Merhaba  Değerli Dostlar,

Çanakkale Destanı ve Savaşı ile ilgili yazılarım, sanırım sizlerin bilgilerini yenilemek adına oldukça faydalı olmuştur. Bu arada bende bu Savaşla ilgili merak ettiklerimi, İnternetteki detaylı aramalar  sonucu sizler sayesinde eksik olan bilgilerimi tekrarlamış ve öğrenmiş oldum. Her iki yazıma göstermiş olduğunuz ilgilerinizden dolayı sonsuz teşekkürlerimi arz ederim.
 Sizlerden ricam bu bilgileri sizlerde bilhassa, Genç nesillerimizle ve de kendi dostlarınızla paylaşın lütfen. Bildiğiniz üzere, bilgiler paylaşıldığı sürece çoğalır ve değer kazanırlar....
Bugünkü yazımızda bir başka Eğitim Kahramanımızdan bahsetmek, zamanımızda öğretmenlik mesleğini idrak etmekte olan veya mesleğe yeni başlayacak genç öğretmen adaylarımıza örnek teşkil edecek ve okumalarını tavsiye edebileceğim bir yazıyı, sizlerle paylaşıyorum.
   Anne-babaları öldürülmüş çocuklara Elâzığ'daki yatılı okullarda anne şefkatiyle davranarak hayatlarını kurtarmaya çalışmış değerli öğretmen. Sıdıka Avar' ı sizlere tanıtmak istedim.

Çapa Kız Öğretmen Okulu'nu bitirdikten sonra, bir süre İzmir'deki Musevi Mektebi ve Amerikan Kız Koleji'nde Türkçe öğretmenliği yapmış, İzmir Kadınlar Hapishanesi'nde kadınlara okuma yazma, Salepçioğlu Camii'nde işçi çocuklara el sanatları öğretmişti. İzmir'deki hareketli ve modern hayatı bazı çevrelerin tepkisine sebep olmuş, hakkında misyonerlik söylentileri çıkarılmış, bu söylentileri çıkaranları dava etmek zorunda kalmıştı. 1937'de eşinden ayrılan Sıdıka Avar, Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'ne girmiş, mezun olunca kısa bir süre Bolu Kız Enstitüsü'nde görev yaptıktan sonra 1939'da Elazığ Kız Enstitüsü'ne öğretmen olarak atanmıştı. İşte bu tarihten itibaren, Sıdıka Avar'ın annem gibi nice Kemalist öğretmenin hayranlığını kazanan zahmetli mesaisi başlamıştı. 
 Alıntı :  bianet.org

 Bugünkü Blog yazımız, yapılan teknik bir arızadan dolayı, gün içinde erken bir saatte yayınlandı, bu nedenle okuyucularımdan özür diliyorum...

Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.
İbrahim BİROL

****

 BİR İNSAN YARATMANIN HİKAYESİ

Yıllar önce İzmir Kadınlar Hapishanesi' ndeki mahkum kadınlara akşam dersleri verilmesi kararlaştırılmıştı .
Bir gün milli eğitim müdürü' nün odasına zayıf, ufak-tefek bir genç kız girdi.
- Ben bu dersleri memnuniyetle kabul ederim, efendim, dedi.
sıdıka avar öğretmen ile ilgili görsel sonucuMüdür şaşırmıştı. Karşısındaki genç kız, okuldan yeni çıkmış, üstelik, son derece de hassas bir insana benziyordu. Müdür bir kez daha hapishanedeki tipleri gözünün önüne getirdi. Olacak şey değildi! Lakin düşüncesini belli etmedi.
- Peki, hoca hanım, dedi. Bu işle meşgul olacağım.
İki hafta geçmeden, genç kız, soğuk ışıklar altında hapishane koğuşundaki akşam derslerine başlamıştı. İşi bittikten sonra, ince pardesüsünün yakasını kaldırıyor, süngülü nöbetçilerin, zincirli kapıların arasından geçerek sokağa çıkıyor ve hızlı adımlarla evine koşuyordu.
Hapishane müdürü de, milli eğitim müdürü gibi, hayretler içinde idi. O kavgacı, o geçimsiz mahkumlar, genç öğretmeni hem sevmeye, hem saymaya başlamışlardı. Kadınlar hapishanesin de ilk defa böyle bir hava esiyordu.
Fakat işinde inanılmaz bir başarı gösteren kızın, bir süre sonra acayip bir suçla adliyeye götürüldüğünü görüyoruz. Hakkındaki isnat: Misyonerlik. Gittikçe kabaran dosyalar, hep misyoner öğretmenden bahsediyordu.
Neler de neler yapmamıştı ki:
Kadınlar hapishanesi derken Kinder Garten Teşkilatında çalışmalar, çocuklara iyi insan olmak etrafında bir takım telkinler. Bütün bunlar misyonerlik denilen şeyden başka ne idi?
İş o kadar dallanıp budaklandı ki, Atatürk meseleyi merak etmişti.
İlgili resim- Bana misyoner öğretmenin dosyasını getiriniz, dedi.
Bütün bir gece o dosyayı inceledikten sonra, ertesi günü öğretmen [Sıdıka] Avar'ı yanına çağırttı. Genç öğretmen Atatürk'ün karşısına çıktığı vakit bir yaprak gibi titriyordu. Atatürk, bu ufak-tefek kıza hayretle baktı.
- Misyoner öğretmen sensin, öyle mi? diye sordu.
Avar şaşırmıştı. Yavaşça,
- Efendim, ben öğretmen Avar, diye fısıldadı.
Atatürk, o zaman genç öğretmene doğru parmağını uzatarak yüksek sesle şunları söyledi:
- Hayır, sen misyoner Avar'sın. Bana, senin gibi misyonerler lazım.
Ondan sonra da Atatürk fikirlerini açıkladı:
- Bir toplum, daha ziyade aile yoluyla, bilhassa kadın yoluyla kazanılabilirdi.
Genç öğretmen doğuya gidecekti. Oradaki genç kızlar, hatta bunların arasında hiç Türkçe bilmeyenleri bile toplayacaktı. Onları, bu toplumun potasında yetiştirecekti. Sonra bu çocukları birer ışık huzmesi altında köylere gönderecekti. Sözlerinin sonunda:
- Git, memleketin içine gir, dağ köylerine uzan, orada bizden ışık bekleyen yarının annelerini göreceksin , dedi.
Genç öğretmen, içi içine sığmaz bir halde Atatürk'ün yanından çıktı. İşte yıllar ve yıllardır Avar, doğu illerinden birinde Kız Enstitüsü Müdürlüğü'nde bu inanılmaz işle meşguldür.
Şimdi Elazığ, Tunceli, Bingöl çevrelerindeki halk, bu ufacık-tefecik kadından bir azize gibi bahseder. Onun hakkında iki yüze yakın mani, masal, ve çocukların dilinde sayısız avar şarkıları vardır.
O, yol vermez, geçit tanımaz dağlara at sırtında tırmanır, dağ köylerinden, çoğu esmer köy kızlarını toplar, onları kendi ceketine sarıp okuluna götürür.
Avar, doğu' da gerçekten inanılmaz bir isimdir. Dağ tepesindeki köylere bu masal kadını, öğrenci toplamak için gittiği zaman köylüler,
- Kızımı da götür, Avar, diye atın üzengisine yapışıyorlar.
Hikmet Feridun Es
Hayat Dergisi 1957
D: Akif Tanrıkulu
Alıntı : Persephone' un Çiçekleri

Günün Sözü :
eğitimle ilgili sözler ile ilgili görsel sonucu

İbrahim Birol,  http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
16 Mart, 2017, Antalya

bahar mevsimi videoları ile ilgili görsel sonucu












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder