Merhaba Gönül Dostlarım,
Bugün Kurban Bayramının 4. ve son günü, siz değerli Gönül Dostlarımla olan Kurban Bayramı ile ilgili yazılarımın sonuncusu ve bir okadar da anlamlısı olan bir yazıyı paylaşmak istiyorum.
Bu bayramın son gününde evlerine çeşitli vasıtalar ile geri dönüş yapacak olan Dostlarıma, geri dönüş yolunda araçlarını dikkatli kullanmalarını, aşırı hız yapmamalarını, belirli aralıklarda mola yerlerinde dinlenmelerini tavsiye eder, yollarda araçları ile seyir halinde olan tüm Gönül Dostlarıma Hayırlı Yolculuklar dilerim...
Herkesin bildiği gibi Kurban Bayramlarında hali vakti iyi olan Müslümanlar tarafından
Kurbanlar kesilir. Böylelikle bu kesimle insanlar dini vecibelerini yerine getirmiş olurlar. Buraya kadar her şey normal, fakat Kurban Bayramının en önemli amacı Kurban etinin nasıl dağıtılacağıdır. Bu konuda siz değerli Dostlarıma kısa bir önerimiz olacak. Bu konuda fetva vermek bizim haddimize değil tabii, aşağıda " Paylaştığın Senindir..." başlıklı yazıma ithafen konuyu fazla derinleştirmeden bir açıklık getirmek istedim.
Kurbanın Dağıtımı ile ilk başta gelen en önemli maddelerinden biri
"Kurbanın etinin üçe taksim edilmesi
- Üçte biri kurban kesemeyen fakir fukaraya sadaka olarak verilir.
- Üçte biriyle evine gelen akraba ve dostlarına ikram yapılmak üzere eve ayrılır.
- Geriye kalan üçte birini ise, evdeki çoluk çocuğuna yiyecek ve nafaka olarak ayrılabilir.
Alıntıdır
Önce Kendinizi Sevin sonra da Sevdiklerinizin ve sahip olduklarınızın değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun... En iyi dileklerimle. Esen kalın..
Paylaştığın senindir…
6 çocuklu çok fakir bir aile varmış.
Oturdukları yerden taşınıp 1+1’lik bir daireye taşınmışlar.
Hayatlarında sadece kurban bayramlarında et yiyebiliyorlarmış.
Ve yarın da kurban bayramıymış.
Çocuklar yarın et yiyebilecekleri için çok sevinçlilermiş, içleri içlerine sığmıyormuş.
Ve o beklenen yarın gelmiş.
Kendilerine kurban eti getirecek olan kişilerin zillerini çalmalarını heyecanla beklemeye başlamış tüm aile.
O gün artık gece yarısı olmuş ama zillerini kimse çalmamış.
Evin 5 yaşındaki küçük kız çocuğu üzgün bir şekilde;
“Baba neden kimse bize et getirmedi?” demiş.
Baba ise;
“Kızım, bu gün daha bayramın ilk günü. İnsanlar kurban kesmekle meşguldü, yarın olsun elbette getirirler” demiş.
Bunu duyan küçük kız çocuğu ve ailenin diğer fertleri yarını iple çekmeye başlamışlar.
Yarın olmuş.
Heyecanlı bekleyiş yine gece yarısına kadar sürmüş.
Ama yine et getirmek için gelen giden olmamış.
Küçük kız çocuğu yine üzgün bir şekilde;
“Baba hani bayramın 2 . günü getireceklerdi?” demiş babasına.
Babası ise;
“Kızım bayram 4 gün, hele bir yarın olmasını bekleyelim yarın kesin getirirler.” demiş.
Ve yarın olmuş.
Çocuklar yine heyecanla gece yarısına kadar beklemişler.
Yine ne gelen olmuş, nede giden.
Küçük kız çocuğu daha da üzgün bir şekilde;
“Baba yine hiç kimse gelmedi.” demiş.
Baba ise;
“Kızım biz buraya yeni taşındık, acele etme, ancak bize yarın sıra gelir.” demiş.
Ve yarın sabah olmuş, bayramın 4. son günü yani.
Bu heyecanlı bekleyiş yine gece yarısına kadar sürmüş.
Ne gelen var nede giden.
Küçük kız çocuğu ağlamaklı bir şekilde;
“Baba hani son gün getireceklerdi? Hiç kimse gelmedi.” demiş.
Babanın ise dili düğümlenmiş bir şeyler demeye çalışmış ama diyememiş.
Tam bu sırada zil çalmış.
Tüm aile kalpleri duracak kadar heyecanlanmış ve hep beraber kapıyı açmak için kapıya yönelmişler.
Ve kapıyı açtıklarında, her yeri tıka basa etle dolu kocaman bir tepsi görmüşler.
Hepsinin sevinçten kalpleri duracak gibi olmuş.
Bir kaç saniye sonra tepsiyi kafası üzerinde tutan ve zili çalan ufak tefek boylu adam tepsinin altında kafasını, kapıda kendisini heyecanla ve sevinçle bekleyen aileye doğru uzatarak;
“Merhabalar, ben kapıcınızım demiş gülümseyerek. Bize o kadar çok et geldi ki koyacak yer bulamadık da, eğer buzdolabınızda yer varsa bir süre bu etler sizde kalabilir mi?” demiş.
Tüm aile hayal kırıklığına uğramış.
Baba ise kendini toparlayarak kapıcıya “Elbette” demiş.
Ve sonradan alınmak üzere emaneten verilen et dolu tepsiyi kapıcıdan almışlar.
Kapıyı kapattıktan sonra küçük kız çocuğu ağlamaya başlayarak;
“Baba bize ne zaman et getirecekler?” demiş.
Baba ise ağlayarak;
“Kızım, komşu hakkını öğrendikleri zaman.” diyerek cevap vermiş küçük kız çocuğuna…
Mutlu Bayramlar…
Alıntı: sosyaldünya.com
Oturdukları yerden taşınıp 1+1’lik bir daireye taşınmışlar.
Hayatlarında sadece kurban bayramlarında et yiyebiliyorlarmış.
Ve yarın da kurban bayramıymış.
Çocuklar yarın et yiyebilecekleri için çok sevinçlilermiş, içleri içlerine sığmıyormuş.
Ve o beklenen yarın gelmiş.
Kendilerine kurban eti getirecek olan kişilerin zillerini çalmalarını heyecanla beklemeye başlamış tüm aile.
O gün artık gece yarısı olmuş ama zillerini kimse çalmamış.
Evin 5 yaşındaki küçük kız çocuğu üzgün bir şekilde;
“Baba neden kimse bize et getirmedi?” demiş.
Baba ise;
“Kızım, bu gün daha bayramın ilk günü. İnsanlar kurban kesmekle meşguldü, yarın olsun elbette getirirler” demiş.
Bunu duyan küçük kız çocuğu ve ailenin diğer fertleri yarını iple çekmeye başlamışlar.
Yarın olmuş.
Heyecanlı bekleyiş yine gece yarısına kadar sürmüş.
Ama yine et getirmek için gelen giden olmamış.
Küçük kız çocuğu yine üzgün bir şekilde;
“Baba hani bayramın 2 . günü getireceklerdi?” demiş babasına.
Babası ise;
“Kızım bayram 4 gün, hele bir yarın olmasını bekleyelim yarın kesin getirirler.” demiş.
Ve yarın olmuş.
Çocuklar yine heyecanla gece yarısına kadar beklemişler.
Yine ne gelen olmuş, nede giden.
Küçük kız çocuğu daha da üzgün bir şekilde;
“Baba yine hiç kimse gelmedi.” demiş.
Baba ise;
“Kızım biz buraya yeni taşındık, acele etme, ancak bize yarın sıra gelir.” demiş.
Ve yarın sabah olmuş, bayramın 4. son günü yani.
Bu heyecanlı bekleyiş yine gece yarısına kadar sürmüş.
Ne gelen var nede giden.
Küçük kız çocuğu ağlamaklı bir şekilde;
“Baba hani son gün getireceklerdi? Hiç kimse gelmedi.” demiş.
Babanın ise dili düğümlenmiş bir şeyler demeye çalışmış ama diyememiş.
Tam bu sırada zil çalmış.
Tüm aile kalpleri duracak kadar heyecanlanmış ve hep beraber kapıyı açmak için kapıya yönelmişler.
Ve kapıyı açtıklarında, her yeri tıka basa etle dolu kocaman bir tepsi görmüşler.
Hepsinin sevinçten kalpleri duracak gibi olmuş.
Bir kaç saniye sonra tepsiyi kafası üzerinde tutan ve zili çalan ufak tefek boylu adam tepsinin altında kafasını, kapıda kendisini heyecanla ve sevinçle bekleyen aileye doğru uzatarak;
“Merhabalar, ben kapıcınızım demiş gülümseyerek. Bize o kadar çok et geldi ki koyacak yer bulamadık da, eğer buzdolabınızda yer varsa bir süre bu etler sizde kalabilir mi?” demiş.
Tüm aile hayal kırıklığına uğramış.
Baba ise kendini toparlayarak kapıcıya “Elbette” demiş.
Ve sonradan alınmak üzere emaneten verilen et dolu tepsiyi kapıcıdan almışlar.
Kapıyı kapattıktan sonra küçük kız çocuğu ağlamaya başlayarak;
“Baba bize ne zaman et getirecekler?” demiş.
Baba ise ağlayarak;
“Kızım, komşu hakkını öğrendikleri zaman.” diyerek cevap vermiş küçük kız çocuğuna…
“Paylaştığın senindir, biriktirdiğin değil.”
-Yunus Emre-
Paylaşmanın bol olduğu, et yemeyen fakir komşularımızın kalmadığı bir bayram olması dileğiyle…Mutlu Bayramlar…
Alıntı: sosyaldünya.com
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
4 Eylül 2017, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder