26 Haziran 2016 Pazar

GELİŞMEK CESARET İSTER…..



gelişmek resimleri ile ilgili görsel sonucu


Merhaba Dostlarım,

Bu güzel tatil gününde herkese iyi istirahatler diliyorum. Türkiye de bulunanlarımız için çok sıcak bir dönem yaşamaktayız.
Sizinle çok kısa bir meditasyon uygulaması yapalım, birlikte kısa bir terapi uygulayalım, bilinç altınıza kuvvetli bir sinyal göndererek havanın çok sıcak olmadığını ve sıcaklığı hiç hissetmediğinizi bilakis, havanın normal bir sıcaklıkta seyrettiğini telkin ederseniz, sizde sıcaklığı hissetmeyenler arasına dahil olabilirsiniz.
 Biliyorum olmuyor diyenlerdenseniz o zaman beyninize gönderdiğiniz sinyalin yeterli bir güce sahip olmadığını yeterli bir meditasyon uygulanmadığını söylemek isterim.
Bu bir konsantrasyon ve irade işidir. Bir 5 dakika kendinize ayırın, gözlerinizi kapatın ve derin bir nefes alın, bir kaç denemeden ve 5 er dakikalık bir kaç seanstan  sonra sizler de havanın çok sıcak olmadığını fark edeceksiniz. Aynı meditasyonu soğuk havalar için de uygulaya bilirsiniz.
Bugün sizlere 'Gelişmek Cesaret İster' başlıklı bir yazıdan bahsetmek istiyorum.
Yazının tamamı bir seminerden alınmış olup, konu geniş bir perspektif ile anlatılmağa çalışılmıştır.

En iyi dileklerimle. Esen kalın.

Gelişmek istiyorsan korkmayacaksın. Korkuyorsan önce bu korkunu yenmelisin. Korku ve kişisel gelişim arasındaki ilişkiyi anlatan bir yazı.

 İnsanlar soru sormamayı bir alışkanlık haline getirebiliyorlar. Soru sormama, kitap okumama, yeni yerler gezip görmeme ne gibi sonuçlar doğuruyor?
Bu yazımda da eğitimci arkadaşım Yavuz Durmuş’un bir uygulamasından söz etmek istiyorum. Konuyla ilgili irdeleme yapmak için Yavuz yaşam alanlarından söz ediyor. Şöyle ki:
Seminer odasının ortasında küçük bir çember alan imgeliyor; birini kaldırıyor, kaldırdığı kişinin adına “Ayşe” diyelim. Ayşe’ye bu alanın içinde kalmasını, gezinse dahi bu alandan dışarı çıkmamasını söylüyor. “Bu alan senin konfor alanın. Bu alan içindeki herkesi, bu alan içindeki nesneleri, olayları tanıyorsun; söylenecek sözü yapılacak eylemi biliyorsun. Bu alan içinde her şey denetimin altında,” diyor.
cesaret
Kişiye bu alan içinde nasıl hissettiğini soruyor ve genellikle kişi, gayet iyi hissettiğini, rahat bir duygu içinde olduğunu söylüyor.
“Bu alan içinde kaldığın sürece bilmediğin, tanıdık olmayan bir şeyle karşılaşmazsın; her şey sana bildik ve tanıdıktır. Bu alan içinde merak ettiğin hiç bir şey yoktur, çünkü bildiğin şeyler hakkında soracak sorun bulunmamaktadır.”
“Yaşamını böyle rahat geçirmek ister misin?” diye Ayşe’ye soruyor. Çoğu kere, “evet,” yanıtını alıyor. Seminere katılanlara dönüp, “Yaşamınızı böyle rahat geçirmek ister misiniz?” diye soruyor. Büyük bir çoğunluk “evet” anlamında el kaldırıyor.
“Evet” anlamında el kaldırmayan, örneğin “Zeynep” adında birine, “Siz niçin el kaldırmadınız?” diye sorunca Zeynep, “Her şeyin bildik, tanıdık olduğu, her şeyi bildiğim bu alan bir süre sonra beni sıkmaya başlar; ben yeni yüzler görmek, yeni şeyler duymak ve yaşamak isterim,” diyor.
Yavuz, konfor alanında duran Ayşe’nin çevresinde ikinci bir alan tanımlıyor ve keşif alanı olarak tanımladığı bu alanda Zeynep’in durmasını istiyor. “Zeynep şimdi keşif alanında. Yeni olayları, kavramları, insanları keşfederken kendini tehlikede hissettiği zaman, yorulduğu zaman, kendi konfor alanına gitmek isteyebilir,” diyerek onu konfor alanına çekiyor; böylece Ayşe ve Zeynep aynı alanda yer alıyor.
cesaret ve gelişmekYavuz konuşmasına devam ediyor; “Şimdi Ayşe ve Zeynep aynı konfor alanındalar, ama ne var ki, Zeynep dinlendikten ve kendine olan güvenini yeniledikten sonra yeniden keşif alanına çıkacaktır. Yeni şeylerle karşılaşacak ve onların ne olduğunu anlamaya çalışacak ve bu yeni şeylerin nasıl kullanıldığını, nasıl denetlendiğini öğrenmeye çalışacaktır. Bazı kereler başarılı bazen da başarısız olacaktır. Başarılı oldukça Zeynep’in konfor alanı genişlemeye başlayacaktır; çünkü o yeni şeyler artık ona tanıdık, bildik gelecek ve konfor alanında yer almaya başlayacaktır.”
Yavuz bu noktada, katılımcılara şu soruyu soruyor: “Ayşe ve Zeynep yirmi yıl sonra nasıl bir alanda olacaklar, göstermek isteyen var mı?”
Duraksayan insanların yüzlerini görüyorsunuz; kalksam göstersem mi, yoksa hiç sesimi çıkarmasam mı? Sonunda birileri çıkıyor, Ayşe’yi ilk konfor alanında bırakıyor, ama Zeynep’in çevresinde geniş bir konfor alanı ve yine geniş bir keşif alanı çiziyor.

Düşündürücü ve Anlamlı Buluyorum

Ben seminerlerimde, kitaplarımda inandığım temel bir ilkeyi dile getiriyorum: “İnsan farkında olduğu kadar yaşar!” O nedenle Yavuz’un bu uygulamasını çok anlamlı buluyorum.
Ayşe, yetmiş yaşına kadar yaşayabilir; ama hep konfor alanı içinde yaşadığı için deneyimleri belki on dört yaşındaki bir ergenin deneyimine denk olacak ve öldüğünde on dört yaşındaki kişinin farkındalığıyla gömülecektir.
Zeynep, yetmiş yaşında, yetmiş dolu dolu yaşanan yılın farkındalığı içinde yaşamına anlam verecektir.
korku ve kişisel gelişim
Benim, “14’ünde öldü, 70’inde gömüldü,” dediğim insanlardan biri olmuştur, Ayşe.

Bunları yazarken şimdi kafama bir sürü sorular, irdeleme ve araştırma konuları üşüşüyor:

Ayşe ve Zeynep bireysel yaşamları yönünden karşılaştırıldıklarında:
  • Nasıl bir çocukluk yaşamışlar, nasıl yetişmişlerdir?
  • Okula giderken öğretilen konulara nasıl bakmışlardır?
  • Mesleklerini nasıl seçerler?
  • Eşlerini nasıl seçerler?
  • Evlilikleri nasıl olur?
  • Nasıl çocuk yetiştirirler?
Ayşe gibi insanların çoğunlukta olduğu bir toplumla, Zeynep gibilerden oluşan bir toplum karşılaştırıldıklarında, bu iki toplum:
  • Ailenin temellerinden ne anlarlar?
  • Çocuk yetiştirmede nasıl farklı olurlar?
  • Eğitim sistemlerini nasıl farklı oluştururlar?
  • İş yaşamı anlayışlarında nasıl farklı olurlar?
  • Devlet yönetimi anlayışı nasıl farklı olur?
Yukarıdakiler bence, ana babaların, eğitimcilerin, yöneticilerin üzerinde düşüneceği, bireyin ve toplum yaşamında yeri olan önemli sorulardır.
***
Yazımı bitirmeden önce bir üçüncü alana, panik alanına dikkatinizi çekmek istiyorum. Yavuz Durmuş seminerlerde bundan da söz ediyor. Kişi keşif alanının dışına çıkıp, hiç bilmediği, kendisini tehlikede hissettiği alanlara gittiği zaman hemen panikliyor, korkuyor, telaşlanıyor, kaygılanıyor ve ya keşif alanına ya da konfor alanına kendini geri çekiyor.
Yavuz bu soruyu sormuyor, ama ben burada dile getirmek istiyorum: Herhangi bir “şey 'in – kişi, olay, ilişki, kavram, anlayış, değer, inanç- konfor, keşif ya da panik alanında olup olmadığına kim karara verir?
Bence, bu konuda karar verecek otorite kişinin kendisidir. “Aç mıyım, yorgun muyum, susadım mı, mutlu muyum?” konularında nasıl ben karar verme durumundaysam, bir “şey 'in konfor alanıma mı, keşif alanıma mı, yoksa panik alanıma mı girdiğine de ben karar verme durumundayım.
O nedenle başkasının değil benim karar vermem gerek.
O nedenle başkasının değil, benim cesur olmam gerek.
Ve bütün bunları yapabilmem için de benim “var olmam” gerek.




Günün Sözü : “İnsanı ihtiyarlatan geride bıraktığı yılların çokluğu değil, ideal yokluğudur. Yıllar cildi buruşturur, fakat idealsizlik ruhu öldürür.” G. CENERAL MACARTHUR

İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
Haziran 25, 2016, Antalya




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder