Merhaba Dostlar,
24 Kasım Öğretmenler Günü olarak önemli bir günü kutlamamızdan bir kaç gün önce günün anlam ve önemi açısından bu değerli insanların anısına ithafen bazı yazılarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
" Orda Bir Yer Var uzakta" başlıklı yazımı hazırlarken yıllar evvel Sakarya Atatürk İlk Okulu 4. Sınıf öğrencisi iken aynı sınıfta birlikte okuduğum adı Aydın olan (Soyadını hatırlayamadım) bir arkadaşımın sınıfta söylediği ben ve sınıf arkadaşlarımın ilk defa dinlediğimiz bir şarkıydı "Orda Bir Köy Var Uzakta " Bugüne kadar hala tazeliğini ve güncelliğini kaybetmeyen sözlere sahip bir şarkı.
O köyün varlığını, kalbimin en derinliklerinde hala hissettiğim bir duygu. O köylerde görev yapan Öğretmen ve öğrencilerine en derin sevgilerimi ve selamlarımı yolluyorum... " Gitmesek de Görmesek de o Köy Bizim Köyümüzdür."
Önce Kendinizi Sevin ve sonra Sevdiklerinizin kıymetini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.
ORDA BİR YER VAR UZAKTA
Bazı insanların hiç bilmediği, gitmediği yerlerde öğretmenlik nedir bilir misiniz? Hani diyorlar ya bir ülke batıdan yüz yıl geri diye. Öyle yerler var ki, bir ülke içinde öyle topluluklar var ki kendi ülkesinden yüz yıl geride yaşıyor. Yaşamanın ne olduğunu bile bilmeden belkide kendi çemberleri içinde sürdürüyorlar hayatlarını. Mutluluğun bir ziyaret, bir muhabbetten ibaret olduğunu kabullenip başka mutluluklar aramadan, elinde olanı yaşamakla sürdürüyorlar yaşamlarını.
Kendi çemberlerinden çık(a) mıyorlar. Belki korkuyorlar, belki imkansızlıklar. Ama şunu bilelim ki imkansızlıkları o kadar göz önünde ki görmemek elde değil. Zaten imkanını bulan durmuyor o uzak diyarlarda.
Bazı öğrenciler var ki bir ülkede, cep telefonu eskidiği için annesine babasına ağlayarak yenisini aldırıyorlar. Doğal gaz az yanınca dondum diyerek sızlanarak artırıyorlar kombinin derecesini. Bir giydiğini tekrar giymiyorlar. Yaşamayı düşünmeden yaşıyorlar. Mutluluk sınırlarını o kadar zorlamışlar ki artık hiç bir şey mutlu etmiyor onları. Çünkü her şeyi elde etmişler...
O uzak köylerde kimi öğrenciler, bilgisayarı gördükleri zaman, hani yıllar önce mahallede televizyon sadece bir kişide olurdu da herkes toplanıp pencereden kapıdan seyrederdi ya, işte öyle bakıyorlar bilgisayara bu öğrenciler. Gördükleri yeni bir şeye dokunmak için can atıyorlar. Yeni doğan bir bebek her şeyi merak eder ya, işte öyle merakla bakıyorlar. birazcık ısınabilmek için alevi 10 dakika süren tezek yapıp yakıyorlar.
Öyle öğretmenler var ki, tüm rahatlıklarını bırakıp o köylere gidiyorlar. Hiç soba yakmamış iken soba yakmaya çalışıyorlar. Eksi 20 derecelerde sabah okulu açıyorlar. Saatlerce sobayı yakmaya uğraşıyorlar. O her şeyi hak eden minik öğrencileri soğuktan donmuş bir şekilde giriyorlar sınıfa. Ellerini sobaya dayıyorlar. İçi cız eden öğretmen titrek sesi ile soba daha yanmadı ki kızım diyor. Minik ellerini ellerinin içine alıp ısıtıyor. O çocuk için bu davranış belki de sobanın alevinden daha sıcak geliyor. Bu öğretmenler ustalık öğreniyorlar. Boya yapıyorlar. Su şebekesi çekiyorlar… öğretmenlik dışında çok ama çok şey öğreniyorlar.
Hani derler ya işinin hakkını vereceksin diye. O öğretmenler fazlası ile işinin hakkını veriyorlar. Oradaki insanlarda yaşamın hakkını fazlasıyla veriyorlar. Peki onların hakkını kim verecek? Bilinmeyen yerleri bilmemiz, düşünmemiz, en azından duymuş olmamız dileklerimle…
Biraz yaşadım, biraz yaşadılar...
Bekir ONART
Kaynak: Eğitimhane.com
https://youtu.be/liknMpHvYaY
Günün Sözü : Yeryüzünde öğretmenlikten daha şerefli bir meslek tanımıyorum.(Diyojen)
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
20 Kasım, 2016, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder