Merhaba Gönül Dostlarım,
İyi bir hafta sonu geçirmeniz dileklerimle, birinci Bölümünü dün yayınladığım Belgin Eryavuz yazısının devamı niteliğinde olan " Öyle Bir Yaşam ki Alkışa Değer' in " ikinci bölümünü bugün sizlerle paylaşıyorum. Birinci yazının sizler tarafından çok sayıda görüntü ve beğeni toplaması beni sonsuz mutlu etti, gösterdiğiniz ilgilerinize sonsuz teşekkürler.
Oldukça duygusal bir yazı. Hayatta niçin var olduğumuzu, bir ömür boyunca veya bundan sonra da neler yapabiliriz neleri başarabiliriz konusunda biz engelsizlere çok iyi bir ders verdiğine eminim . Yeter ki azmedelim, başarabilme cesareti gösterebilelim ve hayattan hiç bir zaman kopmamayı, ona asılmayı ve sımsıkı sarılmayı bilelim. Hayata yeni bir şeyler katarak farkındalık yarata bilme becerisini gösterelim.
Hayatta Nice insanlar vardır ki, sağlıklı ve sağlam oldukları halde dünyadan hiç yaşamamış gibi ayrılırlar ve geride ne bir iz, ne bir eser, ne de bir isim bırakırlar. Öyle insanlar da vardır ki, engelli olmalarına rağmen adını altın harfler ile tarihe yazarak yüzyıllar boyunca kendilerinden bahsettirirler. Sizlere her iki yazımda, dünyada iz bırakan başarılı engelli insanlardan birini tanıtmak istiyorum.
Hellen Keller ( Yazar)
Hem sağır, hem dilsiz ve hem de kör olan Helen Keller, 1880-1968 yılları arasında yaşamıştır ve buna rağmen başarılı eserler bırakmıştır. Helen Keller kör olduğu halde, sağlam insanlardan daha çok kitap okumuş, 88 yıllık yaşamında koklayarak, dokunarak hayatı anlamaya çalışmış ve on kitap yayınlamıştır. Hatta hayatını anlattığı kitabı ile kendisine ev bile almıştır.
İnsanlar arasında adaletsizliklere savaş açan Helen Keller, buna rağmen insanın üretebileceğini, “Eğitim Her Engeli Aşar” inancı ile kendisi gibi kör ve sağırların eğitimle kimseye muhtaç olmadan yaşayabileceğini ispatlamıştır. Hem yazmış, hem konuşmuş ve herkese umut aşılayan konuşmaları ile destek olmuştur. Bu konuşmalarını da işaret dili ile yapmıştır.
Şimdi en küçük zorluklarda bile mücadeleden ve gelişim yolculuğundan vazgeçen gençler, Helen Keller’ in hayatını ibretle okumalılar.
Aşağıda sizler için hazırlanan filmin fragmanının iki kısa videosunu görselinize sunuyorum. İyi seyirler dilerim.
" Sizlerde bu yazıyı beğendinizse kendi arkadaşlarınızla paylaşın lütfen.. Bildiğiniz gibi bilgiler paylaştıkça çoğalır, çoğaldıkça anlam ve değer kazanır."
Önce Kendinizi Sevin sonra da Sevdiklerinizin ve sahip olduklarınızın değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun... En iyi dileklerimle. Esen kalın..
ÖYLE BİR YAŞAM ki ALKIŞA DEĞER (2/2)
Helen Keller, yaşamını anlattığı “Hayatımın Öyküsü” (The Story of My Life) kitabında bolca gözlemlerini aktarıyor bizlere. Onun hayata bakışını içimize sindirmek adına, hislerine minicik bir bakışımız olsun istedim bu bölümde.
Helen Keller, yaşamını anlattığı “Hayatımın Öyküsü” (The Story of My Life) kitabında bolca gözlemlerini aktarıyor bizlere. Onun hayata bakışını içimize sindirmek adına, hislerine minicik bir bakışımız olsun istedim bu bölümde.
Görmeden,
işitmeden de hayattan tat ve keyif almak bu olsa gerek. Çünkü gönül gözüyle
görebilen Helen’in yaşamla dansı muhteşem.
Ilık
bir bahar gününde, çiçeklerle süslenmiş bir ağacın yanında kendisini pembe
bulutlar içindeki bir peri kızı gibi hissetmiş.
Ormanların
kokusunu, yerdeki otların ve çiçeklerin güzelliğini her fark edişinde tebessüm
etmiş.
Her
yeni günü sabırsızlıkla, merakla beklemiş. Öğrendiği her yeni şey, onun için
sonsuz bir mutluluk kaynağı olmuş.
Bir
dakikasını bile boşa harcamamış. Tıpkı tüm yaşamını bir güne sığdıran böcekler
gibi; anların tadına varırken hakkını vermiş.
Her
bir canlının güzelliği, ona muhteşem varoluşun nedenlerini daha yakından
öğretmiş. Gürültücü kurbağalardan, vızıldayan arılardan, gülün yumuşacık
yaprağından, sabah rüzgarında salınan zambakların zarafetine kadar; evrenin
içindeki her detayı yaşayarak, dokunarak içine sindirmiş.
Gönül gözüyle baktıkça görüş alanı daha da genişlemiş.
Taze,
özgür deniz havası ona her zaman dingin bir düşünceyi anımsatmış.
Gökyüzünden
yağan karı ilk keşfettiğinde yaşadığı şaşkınlık, yerini derin bir hayranlığa
bırakmış. Yeryüzünün buzdan dokunuşla dilsizleştiğini, hayatın ise derin bir
uykuya daldığını öğrenmiş.
Bu
satırları okuyan herkes bu müstesna kadının hayatının hep olumlu geçtiğini
zannedebilir. Oysaki tekrarlar, arada sırada baş gösteren hayal kırıklıkları
ve inanılmaz yorgunluklar hayatının büyük bölümünde hep var olmuş. Yine de
cesareti sayesinde; her yeni günün mucizesine tanıklık etmekten geri durmamış.
Düşünsenize
görmediğine, işitmediğine üzülmek yerine; hayatın tam içine dalmış. Yaşamaktan,
yaşamdan tat almaktan bir an olsun korkmamış.
Kitapları
hep çok sevmiş. Elinden hiç bırakmamış. Çünkü başkalarının gördüğü, duyduğu
şeyleri bu sayede daha keyifle anladığını keşfetmiş.
Tanıştığı
kişilerin karakterini hep elleriyle okumuş. Sevgisini elleriyle dağıtmış.
Aldıklarını da elleriyle kalbine yerleştirmiş.
Derin
yalnızlık anlarında ise ne yapmış biliyor musunuz? Kendini unutup, başkalarına
yardım etmenin hazzını yaşamış. Kendi ağzından dökülen sözlere hayran kalmamak
elde değil.
‘’Başkalarının
gözlerindeki ışık benim güneşim, kulaklarındaki müzik senfonim ve dudaklarındaki
gülümseme mutluluğum oluyor.’’
Taoizm'in
kurucusu ünlü Çinli filozof, Lao Tzu şöyle demiş yıllar yıllar
öncesinde;
‘’Eğer
bütün insanlığı uyandırmak istiyorsanız; bütünüyle kendinizi uyandırın.
Dünyadaki acıları bitirmek istiyorsanız; içinizdeki karanlığı ve negatif
enerjiyi yok edin. Aslında dünyaya vereceğiniz en büyük hediye, kendi
değişiminizdir.’’
İşte bu felsefeyi harfiyen uygulayan, çektiği onca acı ve zorluğa karşın yılmayan; başarıdan başarıya koşan harika bir kadındı bugünkü yazımın ilham kaynağı.
İnsanın
hayattan ayrıldıktan sonra bile, hayranlıkla anılması muhteşem değil mi sizce
de?
"Hayattayken
gösterilen çabaların, yine hayattayken verdiği meyvelerin; yıllara meydan okuyan
tohumları onlar. Şükürler olsun ki; giderek daha da kıymetli hale geliyorlar. "
Son
sözleri bu muhteşem kadının; bir genç kızken yaşadığı basit bir deneyimle yapmak
istiyorum.
‘’Günlerden
bir gün ormanda gezintiye çıkan bir arkadaşına, heyecanla neler gördüğünü sorar
Helen.
Arkadaşı,
onun bu heyecanını anlayamaz. Sıradan, anlatmaya değmeyen şeyler gördüğünü
söyler. Bu cevap Helen’i düş kırıklığına uğratır. Arkadaşı adına çok üzülür. Ve
işte o anda neyi anlar biliyor musunuz?
Görme
engelli olmayanlar da çoğu zaman “görmeden” yaşarlar. Oysaki Helen o yıllarda;
görmeden müzeleri keyifle dolaşır. Dokunduğu eşyaları heyecanla keşfeder. Ve tüm
bunlardan büyük mutluluk duyar. Evet görmez, işitmez ama; parmak uçlarından
dokunduğu hayatı dolu dolu yaşar.
İşte
fiziksel engelleri olmamasına karşın “görmeden, duymadan” öylesine yaşayanlara;
yani bizlere söylediği o muhteşem sözleri.
“Yalnızca
üç gün daha görebileceğinizi düşünün. Nasıl tüm ayrıntıları gördüğünüzü
anlayacaksınız. Üç gün daha işitebileceğinizi düşünün. Her bir sesin, her bir
notanın nasıl özlemle ruhunuza dolduğunu göreceksiniz. Yaşanacak üç gününüz
kaldığını düşünün. Yaşamın tüm saniyelerini nasıl özlemle yaşadığınızı
göreceksiniz."
Peki
bizler ne yapıyoruz?
Bakıyoruz,
ama görmüyoruz. İşitiyoruz, ama algılamaktan yoksunuz. Konuşuyoruz, ama kalplere vurucu atışlar yapmaktan o kadar uzaktayız ki.
Halbuki
şükürlerle bakalım etrafımıza ne olur. Her bir detay mucizelere tanık olacak
kadar muhteşem çünkü.
Elimizdekilerin
ve yaşamımızın kıymetini bilip; sevgiyle sarılmak için bundan daha güzel, daha
itici bir motivasyon olabilir mi?
Haydi
durmayalım artık.
Fark
edelim.
Fark
ettirelim.
Yaşamın
hakkını verelim. Şükürlerimize yepyeni şükürler katılacak ben eminim. Şimdi tam
zamanı.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
21.
04. 2015
Kaynaklar:
https://www.nkfu.com;
http://uz.wikipedia.org;
http://nuraybartoschek.blogcu.com;
https://aydinlanmaninyolu.wordpress.com;
Helen Keller – The Story of My Life.
https://youtu.be/4dLJxqd2s6E
https://youtu.be/Cvo9rbCLliE
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
16 Temmuz, 2017, Antalya
https://youtu.be/Cvo9rbCLliE
Günün Sözü :
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
16 Temmuz, 2017, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder