Merhaba Değerli Dostlar,
Bugünkü yazımda bir farkındalık yaratabilmek adına, dikkatlerinizi dünyanın başka bir noktasına Suriye' ye çekebilmek amacıyla bu yazımı aşağıdaki öykü ile birlikte sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bundan 29 yıl önce aynı yöntemle bir katliam, Suriye Halepçe’de ve daha sonra 04 Nisan 2017 de İdlib’de yaşandı ve insanlık bir kez daha nefessiz bırakıldı, yakıldı…
“Anne” diye seslendi çocuk “Elma kokusu geliyor, canım çok çekti.” deyip oracıkta yere yıkıldı. Annesi zorla yanına yetişti ve üzerine abanıp o da oracıkta can verdi. Yer Halepçe, tarih 16 Mart 1988 ve katliam; elma kokulu katliam canlar, binlerce çocuk-kadın, yaşlı-genç insafsızların eliyle ölümün soğuk yüzüyle buluştular.
Niçin mi? Neden mi? Kim bilir? Terörist miydiler, cani miydiler, kimin namusunu veya malını, toprağını işgal etmiştelerdi? Allah aşkına birileri çıkıp bize söylesin biz de anlayalım.
Dünya tarihi boyunca eşine az rastlanır bir katliamdır Halepçe. Dede torunlarına şöyle anlatır “Çocuklarım, elma kokusu geldi mi, hemen ıslak bir bez ile kendinizi sarın ve mahzenlere kaçın.” Acaba Halepçe’de hala elma ağaçları yeşeriyor mu? Bunu bilemem ama ben her elma ısırdığımda yerde yatan babanın bebeğinin üzerine abanması, bir anne ve çocukları kapı eşiğine yığılmaları, bir dedenin iki torunu ile yan yana düşüşleri ve daha nice bu katliam şehitlerinin resimleri gözümün önüne gelir ve elma adeta boğazımda düğümlenir
Çünkü mazlumlar yalnızdır…”
Alıntı : vansiyaseti.Com
Önce Kendinizi Sevin ve sonra da Sevdiklerinizin değerini bilin ki, Mutluluğunuz daim olsun...
En iyi dileklerimle. Esen kalın..
Not : Bu yazımızın sonuna konumuzla ilgili eklenen kısa videoları , insanlık dışı katliam içerikli görüntüleri göstermek istemediğimden yayınlayamıyorum.
Günün öyküsü: Elma Kokusunu Sever misiniz?
Günün öyküsü: Elma Kokusunu Sever misiniz? -“Elma kokusunu sever misiniz?” -“Ya da şöyle sorayım. Hiç elma yerken aslında boğazınızda bir yanma hissettiniz mi?” -“Hayır mı? O halde size bir olay anlatayım…” -“16 Mart 1988 sabahı, elma kokusuyla uyandı Halepçeliler. Sevinçle mutfağa yöneldiler önce. Kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar. Baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor, hemen dışarı akın ettiler merak ve heyecanla. Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı çıkmış. Hızlı hızlı yürümeye başladılar; kokunun kaynağını aramaya başladılar. Gittikçe şiddetlendi elma kokusu. Ama bir yandan da derilerinde bir yanma hissettiler sanki. Aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler. Bu sefer daha hızlı…koşmaya başladı birçoğu. Ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi. Koşuyorlardı; ama yanıyorlardı da. Bu sefer de dönüp eve doğru koşmaya başladılar. Yanma iyice artıyordu. Zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye başladığını gördüler korkuyla. Bir an önce suya ulaşmalılardı. Kendilerini can havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer, asit dolu bir havuza girmişler gibi. Artık ölmüşlerdi, ölümün nereden geldiğini anlayamadan. Yanarak ölmüşlerdi, üstelik ateşsiz ve dumansızdı bu yanma… çığlıklarla… bağırışlarla… çağırışlarla… Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden, ne olduğunu anlayamadan… “Saçlarım tutuştu önce Gözlerim yandı, kavruldu Bir avuç kül oluverdim Külüm havaya savruldu. ” Kimyasal zehir öyle bir şeydir ki; vücudunuza temas ettiği anda yakar sizi, nefes almak için çırpınırsınız; alamazsınız. Deriniz büzülüp çürür. Yavaş yavaş, acı çeke çeke ölürsünüz. Öyle ki başınıza silahvurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz. Bu zehir de elma kokuluydu. Güzel kokulu zehir… Zekice planlanmış bir katliamdı. Hedeflerin de çocuklar vardı, geleceği hedeflemişlerdi… En çok da çocuklar öldü Halepçe’de. Tıpkı diğer katliamlardaki gibi. Yıllar sonra ülkelerine “demokrasi” getirecek olan o uzak memleketteki adamlar, kendi memleketlerindeki o “diktatör”e hediye etmişlerdi bu elma kokulu zehri. Ölmeden önce, ölürken, yanarken Halepçelilerin attıkları çığlıkları duyamadılar o “özgürlükçü ve demokrat” adamlar. Çünkü o sırada başka ülkelerde başka hayatları mahvetmekle meşgullerdi. Başka soykırım planları vardı. Onlardı zaten, Hiroşima’da küçük gözlü onlarca küçük çocukları yakan. Onlardı Vietnam’da yüzlercesini, binlercesini katleden. Onlardı Ruanda’da 100 gün içinde 800 bin kişinin katledilmesini sessizce destekleyen. Duyamadılar o çığlıkları… Şimdi Halepçeli çocuklar el ele tutuşmuş Hiroşimalı, Ruandalı, Vietnamlı kardeşleriyle dünyaya barış mesajı veriyorlar, insanlığa sesleniyorlar: “Çalıyorum kapınızı Teyze, amca bir imza ver Çocuklar ölmesin Şeker de yiyebilsinler. . ” İdlib’de 04 Nisan 2017 de insanlık nefessiz bırakıldı, yakıldı… Hiç bir gazete yarın Arapça başlık atmayacak… Çünkü mazlumlar yalnızdır…
Alıntı : Muhsin Yazıcı
Günün Sözü:
İbrahim Birol, http://ibrahimbirol.blogspot.com.tr/
28 Mayıs, 2017, Antalya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder